MHP lideri Devlet Bahçeli’ye “Son günlerde en çok gerçekleşmesini, kabul olmasını istediğiniz dileğiniz nedir” diye sorulsa “Sevmediğim, hoşnut olmadığım her yer kapatılsın” diye cevap verirdi galiba.
Sayın Devlet Bahçeli, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada “HDP’nin kapısına açılmamak üzere kilit vurulmalıdır” diyor.
Nedenini ise şöyle açıklıyor: “Adalet ve hukuk mutlak surette devreye girmeli, HDP’nin kapısına açılmamak üzere kilit vurulmalıdır. Yani demem odur ki, HDP’yi Türk siyasetinin taşıma ve hazmetme kapasitesi dolmuştur. Bu terör ve bölücülük yatağı kapatılmalıdır.”
***
Şunu belirtmem gerekiyor ki Cumhur İttifakı ne zaman sıkışsa HDP’nin terörle bağını hatırlıyor, yargıya HDP ile ilgili harekete geçsin diye çağrıda bulunuyor. HDP’nin terör örgütüne yardım ve yataklık yaptığını söyleyen, kapatılması gerektiğini söyleyen ne sadece MHP ne de lideri Devlet Bahçeli.
Tabii ki Sayın Bahçeli’nin hışmına uğrayan sadece HDP değil. 10 Aralık İnsan Hakları günü nedeniyle aralarında siyasetçilerin, yazarların, gazetecilerin ve hukukçuların bulunduğu 805 kişi de Bahçeli’nin hışmından nasiplerini aldılar.
Aynı zamanda bir akademisyen de olan Sayın Bahçeli’nin meslektaşlarına, bir siyasetçi olarak da gazetecilere sarf ettiği hakaretamiz laflarını burada zikretmeyeceğim elbette. Ancak iktidar ortağı olduğundan iktidara yakın bütün televizyon kanalları bu hakaret içeren, ayıplı sözleri maalesef kendi genç çocuklarına kötü örnek teşkil edeceğinin hesabını yapmadan, düşünmeden, taşınmadan ekranlarına taşıyorlar.
RTÜK’e “Pandemi döneminde çocuklarımız evlerde. Bahçeli’nin konuşmalarına 18 yaş sınırı konulsun lütfen” çağrısında bulunan DEVA Partisi Lideri Ali Babacan’ın haksız olduğu söylenebilir mi? Sayın Babacan 18 yaş sınırı diyor ancak 18 yaş tam da gençlerin karakterlerinin iyice oturmaya başladığı bir yaş sınırı. Düşünün ki Bahçeli’nin sarf ettiği sözleri arkadaşlarına, çevresine sarf ediyorlar!
***
Neyse konumuz bu değil. Benim asıl üzerinde durmak istediğim husus şu:
Sizin de dikkatinizi çekmiştir; Sayın Bahçeli son günlerde her şeyin kapatılmasını istiyor. HDP kapatılsın istiyor… Türk Tabipler Birliği (TTB) kapatılsın istiyor… Gelecek Partisi, DEVA Partisi seçimlere giremesin istiyor…
Yetmiyor, Anayasa Mahkemesi’ne yükleniyor. 30 Eylül günkü açıklamasında Sayın Bahçeli Anayasa Mahkemesi hakkında şunları söyledi:
“Anayasa Mahkemesi yeni hükümet sisteminin doğasına uygun bir şekilde yeni baştan yapılandırılmalıdır. Yeni hükümet sistemi, parlamenter sistemin bütün kamburlarından, bütün engellerinden ayıklanmalı, arındırılmalıdır. Yüce Mahkeme, deyim yerindeyse bir ‘Divan-ı Ali kurulması Türkiye’nin gücüne güç katacaktır.”
***
6 Ekim’de partisinin grup toplantısında konuşan Bahçeli’nin hedefinde Türk Tabipleri Birliği vardı:
“Türk Tabipler Birliği Korona kadar tehlikelidir, tehdit saçmaktadır. Sözde artan vakalara hayatını kaybeden insanlarımıza ve sağlık çalışanlarımıza dikkat çekmek maksadıyla tüm sağlık kurumlarında siyah kurdele takacakmış. Çağrım şudur: TTB derhal ve gecikmeksizin kapatılmalıdır. Yöneticileriyle ilgili adli işlem yapılmalıdır.”
4 Ekim 2019 tarihinde CB hükümet sistemiyle ilgili eleştirilerinin kriz yaratmaya yönelik olduğunu söyleyerek CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığının kaldırılması talebinde bulunmuştu:
“Hiç kuşku yok ki, CHP Genel Başkanı’nın siyasi eylem ve sözleri suç teşkil etmektedir. MHP hiçbir şartta bu zillete sessiz ve seyirci kalmayacaktır. CHP Genel Başkanı için dokunulmazlığın kaldırılması ve mahkeme yolu ardına kadar aralanmıştır ve açılmıştır.”
Bahçeli’nin “Kapatılsın, kapısına kilit vurulsun, dokunulmazlığı kaldırılsın, yargı işlem yapsın” açıklamalarını peş peşe okuyunca insan ürküyor. Yargıya sürekli talimat veren, neye kızsa kapatılmasını isteyen bir siyasi söylem tuhaf olduğu kadar vahimdir.
***
Gerçi AK Parti de HDP’ye terör örgütüyle işbirliği yaptığı suçlamaları yaptı. HDP’li belediyelere kayyum atamalarında HDP’nin PKK ile bağının olduğu söylendi. Ama sadece söylendi. Eğer elde somut bir şey olsaydı Yargıtay Başsavcısı harekete geçmez miydi?
Ama bu sefer AK Parti, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bütçe görüşmelerinde HDP’ye yönelik sözlerini bir kenara koyarsak, Bahçeli’nin kapatılsın çağrısı karşısında ne bunu fırsat bilip HDP’ye aba altından sopa gösterdi, ne “alttan alan” bir yaklaşım sergiledi ne de “ortağımız kızmasın, küsmesin” tavrı içinde oldu.
AK Parti Grup Başkanvekili Numan Kurtulmuş, Bahçeli’nin çağrısına ilişkin olarak yaptığı açıklamada “Parti kapatmalarının Türkiye’de olumlu sonuçları olmadı” diyerek net tavır sergiledi. Bahçeli’ye ters bir açıklamadır bu.
***
Aslında Devlet Bahçeli de muhalefette olduğu, AK Parti ile ittifak içinde olmadığı dönemlerde siyasi partilerin kapatılmasını siyaseten doğru bulmayan bir bakış açısına sahipti. Mesela 2008’de AK Parti’ye kapatılma davası açıldığında şöyle demişti:
“Çok partili siyasi hayata geçtiğimizden bugüne kadar 28 siyasi parti kapatılmıştır. 12 Eylül darbesi sonrası ara rejim döneminde de bütün siyasi partiler kapatılmıştır. Ancak, bu partiler yeniden kurulmuş, bugün de farklı isimlerle de olsa siyasi misyonlarını sürdürmektedirler. Yargıtay parti kapatma süreçlerini başlatırken bunun siyasi sonuçlarını ve yapacağı tahribatın niteliği ve boyutlarını çok daha dikkatli olarak değerlendirmiş olması gerekir. Bir siyasi parti tasfiye edilecekse bunu Türk milleti sandıklarda yapacaktır.” (15 Mart 2008)
Siyaset ne tuhaf değil mi? Devlet Bahçeli aslında bir iktisatçı. Bir siyasi partiyi sorun görüyor, vaka ve ölüm sayıları tam açıklanmıyor diyen Türk Tabipler Birliği’ni sorun olarak görüyor…
Hatta, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını beğenmiyor, AYM’yi sorun görüyor.
İktisatçı Bahçeli yükselen enflasyon oranlarını, dolar karşısında Türk lirasının sürekli değer kaybetmesini, her üç vatandaştan birinin işsiz olmasını, her geçen gün etkileri artan ekonomik krizi ve de Çin’de Uygur Türklerinin sürekli ve kitlesel işkence görmesini sorun olarak görmüyor. Bütün bu sahici sorunlarla ilgili tek kelime etmiyor.