14- 28 Mayıs seçimlerinden bu yana art arda üç toplantısında “tahminlerin altında” faiz artışı yapan Merkez Bankası dünkü PPK toplantısında “tahminlerin üzerinde” bir faiz artırımına gitti.
Piyasa beklentileri MB’nin politika faizini 100 ila 250 baz puan artıracağı yönündeydi; 750 baz puan artışıyla faizi yüzde 17,5’ten yüzde 25’e yükseltti.
Şunu altını çizmek isterim ki MB’nin bu “mega artış kararı” piyasalar için sürpriz olsa da Cumhurbaşkanı Erdoğan için sürpriz, şaşırtıcı, beklenmedik bir karar olmadı.
Erdoğan tam da bu amaçla, MB’nin başına ‘lafını dinleyecek’ değil, fiyat istikrarını sağlaması için, enflasyonu düşürecek adımları atacak Hafize Gaye Erkan’ı getirdi, PPK kuruluna Osman Cevdet Akçay, Yaşar Fatih Karahan, Hatice Karahan gibi ekonomi çevrelerinin saygı ve güven duyduğu isimleri atadı.
Dolayısıyla endişeye mahal yok; çünkü Cumhurbaşkanı Erdoğan bu gece MB başkanını görevden falan almayacak.
Her şey kontrol altında, hayat doğal akışında devam edecek.
En azından “mecburen” şimdilik böyle olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebiliriz. Çünkü yanlış Erdoğan için başka çıkış yolu yok, yanlış ekonomi politikalarının ülkeyi getirdiği vahim tablo ortada.
***
Vatandaş neredeyse ekmek alamaz, meyveyi çocukları için taneyle hale geldi, semt pazarları yangın yeri. Bu ülke çok ekonomik kriz gördü, halk yoksullaştı ama ekonomik kriz vatandaşı hiç bu kadar acınacak hale getirmemişti.
Dört kişilik bir ailenin kira, fatura, ulaşım, eğitim, sağlık, giyim gibi sıradan, lüks olmayan insani ihtiyaçlarını karşılayabilmesi, insan gibi yaşaması için 39 bin 886 liraya ihtiyacı var. BİSAM’ın (Birleşik Metal, İş Sınıf Araştırmaları Merkezi) açıkladığı Temmuz ayı raporuna göre ülkemizde dört kişilik aile için açlık sınırı 11 bin 525 lira, yoksulluk sınırı ise 39 bin 886 liraydı. Ağustos ayı rakamlarının ne olduğunu bilmiyoruz.
Ülkemizde tüketici güven endeksi üç ayda 23 puan düşmüş. Ama aynı endeks seçim öncesinde mayıs ayında yüzde 91.1’e yükselmişti. İktidar seçim döneminde sağladığı geçici iyileştirmelerle vatandaşa ekonomide iyileşme umudu verdi, seçime öyle girdi. Seçim bittikten sonra gerçek ortaya çıktı, rakamlara gerçek orana indi. Erdoğan tüketici güven endeksinin gerçek oranıyla seçime girmiş olsaydı seçimi kazanabilir miydi?
Peki bugün tüketici güven endeksi yüzde 68 iken seçime girse seçimi kazanabilir mi?
Şimşek’in “ekonomide rasyonel zemine dönmekten başka çıkış yolu yok” şeklindeki sert ve keskin sözüne Erdoğan’ın razı olması bu yüzden.
***
Ama elbette ki Cumhurbaşkanı Erdoğan’a çok değil birkaç ay önce büyük bir iddiayla söylediği kendi sözlerini hatırlatabiliriz.
21 Nisan 2023 günü İstanbul Gaziosmanpaşa’da katıldığı temel atma töreninde “Enflasyon meselesini bu yıl sonuna kadar kontrol altına alıp, önümüzdeki yıl da tamamen çözeceğiz. Bu kardeşiniz iktidarda olduğu sürece faiz yükselemez. Faiz devamlı düşecektir. Göreceksiniz enflasyon da faizle beraber düşecektir.”
Bu durumda Erdoğan’a sormak hakkımız: Hani siz iktidarda olduğunuz müddetçe faiz artamayacaktı?
Hani siz iktidarda olduğunuz müddetçe MB faizi düşürme kararı verecekti?
Hani faiz düştükçe enflasyon da düşecekti?
Ne oldu?
Seçimleri Millet İttifakı değil, Cumhur İttifakı kazandı.
İktidarda Kılıçdaroğlu değil Erdoğan var.
Peki o zaman MB neden faizi yükseltiyor?
Faiz oranını yüzde 19’a çıkarttığı için Naci Ağbal’ı görevden alan Erdoğan şimdi faiz oranını baz baz yükselten MB Başkanını neden görevden almıyor? Neden çıktığı televizyon programlarında, temel atma törenlerinde yaptığı konuşmalarda “mandacı iktisatçı” olmakla, “dış güçlerin” adamı olmakla itham etmiyor?
Çünkü Erdoğan ve iktidarı için artık başka çıkış yolu kalmadı.
***
Ülkemizdeki ekonomik sorunların kaynağı “bizim yanlış, rasyonel olmayan, irrasyonel ekonomi politikalarımızdır” diyemediği için ısrarla siyasi operasyonlara, dış güçlere bağlıyor “ekonomide yaşadığımız sıkıntıların çok önemli kısmı iktisadi değil, siyasi oyunların hayata geçirilme oyunuydu” diyor.
Ama kamuoyu araştırmaları toplumun yüzde 77’sinin artık “dış güçler” argümanına inanmadığını, “dış güçlerin saldırıları neticesinde” ekonominin bozulduğuna inanların oranının yüzde 32 olduğunu ortaya koyuyor.
Erdoğan Naci Ağbal’ı görevden almasaydı, Merkez Bankası kuruluşundaki temel amacına uygun olarak, ülkemizde fiyat istikrarını destekleyecek adımları atsaydı... Paramızın içeride ve dışarıda değerini korumak için gerekli tedbirleri alsaydı… PPK’dan fiyat istikrarını, finansal istikrarı sağlayacak kararlar çıksaydı…
Cumhurbaşkanı Erdoğan MB’ye müdahale etmeseydi, Merkez Bankasını kendisine bağlamasaydı, MB bağımsızlığını koruyan bir kurum olarak kalsaydı…
Türkiye böylesi bir ekonomik krizin içine girer miydi? Bugün ülkemizin en büyük banknotu olan 200 lira pula dönüşüp, köprü geçiş parası haline gelir miydi?
Bunların hiçbiri olmazdı elbette. Ülkece enflasyonun altında eziliyor olmazdık.
***
Ekonomik krizin sebebi “dış güçler” falan değil, bunu Erdoğan da biliyor.
Bilakis “dış güçler” iktidarı yanlış ekonomi politikaları konusunda uyardılar, “böyle giderseniz ekonomik çıkmaza girersiniz” ikazında bulundular.
Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ekonomiyi düzeltmek için attığı adımlar önemlidir ama iktisatçılar eksik olduğunu söylüyor. Çünkü ülkemiz hukukta, adalette rasyonel zemine oturmadan ülkemizin ekonomik darboğazdan çıkması mümkün değil.
Hukuk ve ekonomi iç içedir ve ekonominin düzelmesi ancak ve ancak hukukla mümkün olacaktır.