CHP eski milletvekili Fikri Sağlar çıktığı bir televizyon kanalında, “Türbanlı bir hakimin karşısına çıktığım zaman adaleti yerine getireceği konusunda kuşkum var” deyince kızılca kıyamet koptu.
Sayın Sağlar bu sözlerinden dolayı sert eleştirilere maruz kaldı. Fikri gerçekten de böyle hissediyor olabilir.
Geçmişte dindar muhafazakar kesim arasında Atatürk rozeti takan bir hakimin adaleti yerine getireceğine dair kuşku duyanlar yok muydu?
Peki, dindar muhafazakar kesim arasında bugün hala böyle bir endişenin olmadığını kim söyleyebilir?
Ayrıca insanların güven duymama hakkı vardır, böyle bir hissiyata kapılabilir de...
İşte böyle güvensizlikler oluşmasın diye tüm dünya ülkelerinde yargının bağımsız ve tarafsız olması gerektiği düşüncesi kabul görmektedir.
***
İşte bu güvensizlikler oluşmasın diye, Anayasalar hakimlerin görevlerini huzur içinde, her türlü endişe maddi ve manevi etki ve dış tesirlerden uzak bir şekilde yapabilmelerini sağlayabilmek için hakimler “bağımsızlık” ilkesi ile güvenceye alır, diğer devlet memurlarından farklı olarak kendilerine bir takım teminatlar tanır.
Bu tür kuşkuların, güvensizliklerin önüne geçmek için uluslararası örgütler tarafından Bangolar Yargı Etiği İlkleri gibi ilkeler ortaya çıkmıştır.
Bangolar Yargı Etiği İlkeleri der ki, “yargıçların tarafsız hareket ediyor olmaları yetmez, hakimler objektif bir bakış açısıyla tarafsızlıklarına ilişkin her türlü kuşkuyu bertaraf edecek bir duruş” sergilemelidir.
Yine Bangolar Yargı Etiği İlkeleri der ki, “Hakimin hal ve davranış tarzı, yargının doğruluğuna ve tutarlılığına ilişkin inancı kuvvetlendirici olmalıdır. Adaletin gerçek anlamda sağlanması kadar gerçekleştirildiğinin görüntü olarak sağlanması da önemlidir.”
***
Ancak vatandaşların da, Sağlar’ın yaptığı gibi kategorik olarak değil, kişisel davranışlarına göre, güvensizlik beyan ederek “reddi hakim” talebinde bulunma hakkı vardır.
Hayat tarzı, rengi, kökeni, inancı sebebiyle hakimlere güvenmiyorum diyemezsiniz. Davranışıyla tarafsızlığına şüphe yaratan hakime güvensizlik beyan edebilirsiniz.
***
Hakimler de insan, elbette siyasi, felsefi, itikadi, ideolojik tercihleri olur. Hatta bir hakim tercihlerinde oldukça radikal de olabilir. Ama önemli olan bu tercihlerini kararlarına yansıtmamasıdır.
Bu ne demek?
Kararlarını Anayasa’ya, hukuka, kanunlara göre vermesidir. Değilse bir hakim adaleti yerine getirdikten sonra isterse yakasında Atatürk rozeti taşısın, isterse solcu olsun, isterse sağcı olsun. İster dindar, ister ateist olsun.
Adaleti yerine getiriyorsa o hakimdir.
Ama bir hakim karar verirken hukuk dışında başka şeylere bakıyorsa onun neci olduğunun hiçbir önemi yok, hakim sıfatına bile layık değildir.
***
Hukuk devletinin önemi işte burada ortaya çıkıyor. Bir hukuk devletinde bir hakim hayat tarzıyla değil, verdiği kararların Anayasa’ya, kanunlara, evrensel içtihatlara uyup uymadığıyla değerlendirilir.
Hukuka saygınının da gereği budur.
Türkiye tam anlamıyla bir hukuk devleti olmadığı müddetçe ve hukuka saygı kültürü kökleşmediği müddetçe…
Bugün CHP eski milletvekili Fikri Sağlar çıkacak “türbanlı bir hakimin” adaleti yerine getireceği konusunda kuşku duyduğunu söyleyecektir.
CHP iktidara gelirse AK Partili eski bir milletvekili çıkarak “türbansız bir hakimi” kendinden görmediği için ve “türbansız bir hakimin” adaleti yerine getireceği konusunda kuşku duyduğunu söyleyecektir.
Bunlar sübjektif görüşlerdir, çıkmaz sokaktır.
***
Sağlar’ın sözleri elbette yanlış ama o ne kadar yanlışsa o sözler üzerinden siyaset yapmak, o sözler üzerinden bir kaşık suda fırtınalar kopartılması da o kadar yanlıştır.
Sayın Sağlar o sözleriyle başörtülü kadınları ne kadar aşağıladıysa, küçümsediyse… Cumhurbaşkanı Erdoğan, Sağlar’ın sözlerini değerlendirirken, CHP’de siyaset yapan başörtülü kadınlar için yaptığı “vitrin mankeni” nitelemesi yaparak partisine karşı olan başörtülü kadınları o kadar aşağılamıştır, incitmiştir.
Hakkaniyetli olmak gerekirse Fikri Sağlar başörtüsünde “hasım” görüyor, rahatsız oluyor… Cumhurbaşkanı Erdoğan da başörtüsüne “bizden” diye bakıyor, muhalefette başörtülüler görünce rahatsız oluyor.
Bu ülkede artık başörtüsü siyasi rant meselesi olmaktan çıkartılmalı. Kimsenin tekelinde değil.
***
Ayrıca, dün İbrahim Kiras’ın “Mesele başörtüsü değil miydi” başlıklı yazısında ifade ettiği gibi, dindar bir siyasetçi olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan için “CHP’de bugün artık başörtülü hanımların siyaset yapıyor olması” sevindirici bir gelişme olmalıdır. Üzüntü duyulacak bir şey değil! CHP’nin özgürlükçü bir yaklaşıma yönelmiş olmasını aşağılamak yerine desteklemesi, teşvik edilmesi gerekirdi.
Kaldı ki, 2002’de iktidara gelen, 2011 yılına kadar başörtüsü sorununu çözemeyen AK Parti, 2010 yılında Kemal Kılıçdaroğlu liderliğindeki CHP’nin desteği olmasaydı başörtüsü sorununu böyle kolay çözebilir miydi?
Öyle ya da böyle AK Parti iktidarı başörtüsü sorununu çözebildiyse, bu sorunun çözümünde bugünkü CHP’nin pozitif katkısı olmuştur.
Bugün mesela KHK mağduriyetlerinin, Adalet Bakan Gül’de kabul ettiği yaygın hukuk ihlallerinden kaynaklanan mağduriyetleri çözümü için de iktidardaki başörtülü milletvekillerinin bir şeyler yapması, hiç olmazsa bir şeyler söylemesi gerekmiyor mu?
Konuşacaksak asıl bunu konuşmalıyız…