Yargıçlar Sendikası Başkanı hakim Ayşe Sarısu Pehlivan ve Demokrat Yargı Derneği Başkanı hakim Orhan Gazi Ertekin açlık ölümünü bıraktıktan iki gün sonra hayatını kaybeden Grup Yorum sanatçısı İbrahim Gökçek’in yaşam hakkını savundukları için görevlerinden uzaklaştırıldılar.
Ayşe Sarısu Pehlivan’ı tanımıyorum, tanıyanlar Sayın Pehlivan’ın talimatlara boyun eğmeyecek nitelikte bir hukukçu olduğunu ifade ediyorlar. Orhan Gazi Ertekin’in ise hukuktan başka bir şeyi ölçü almayan, vicdan sahibi bir hukuk insanı olduğunu söyleyebilirim.
Ayrıca Sayın Pehlivan’ı da Sayın Ertekin’i de tanımaya gerek yok. Onların nezdinde ortaya çıkan ciddi bir hukuk sorunu var. Meselenin özü budur.
Grup Yorum ise 28 Şubat’ta yaşanan başörtüsü yasağına karşı çıkarak mağdurlara destek verdiğinde dindar muhafazakar kesim bu desteği memnuniyetle kabul etmişler, övünmüşler, başlarının üstüne koymuşlardı, terör örgütü olduğunu kimse hatırlamamıştı, hafızam beni yanıltmıyorsa. İbrahim Gökçek ise henüz yargılanan davası devam eden hüküm giymiş birisi değildi. Yanılıyor muyum?
Bir hakimin anayasal bir hak olan yaşam hakkını savunmasından daha doğal ne olabilir ki? Bir devlet, kişi suçlu bile olsa vatandaşını yaşatmak zorunda değil midir?
Peki bu durumda yaşam hakkını savundu diye, fikirlerini söyledi diye iki hakimin görevlerinden uzaklaştırılmasının sebebi nedir?
Sayın Sarısu bir hakim. Adalet dağıtıcı. Yargıçlar yargıya güvenin sağlanmasını oluşturacak kişilerdir.
Vicdanı olmayan, merhametsiz olan, gaddar bir hakime güven duyulur mu? Duyulmaz? Peki hakimine güvenilmeyen bir yargıya güven olur mu? Olmaz.
Peki “yaşam hakkını savunduğu için” iki hakimi görevlerinden uzaklaştıran Hakimler ve Savcılar Kurulu nasıl bir hakim profili istiyor?
“Ölsün, yaşamasın” diyen, öfke saçan, yüreği nefretle dolu yargıçlar mı?
Sayın Sarısu soruyor “Bu nasıl hukuktur” diye?
Sahi bu nasıl bir hukuk anlayışıdır, bu nasıl bir yargı sistemidir?
***
Baktığı dosyalarda iktidarın hoşnut kalmayacağı kararları veren ve iktidarın istediği yönde karar vermeyeceği anlaşılan hakimler patır patır ya baktıkları dosyalardan alınıyor ya görevlerinden uzaklaştırıyorlar ya da görev yerleri değiştiriliyor. Ve bu vahim durum maalesef artık kanıksanmaya başlandı. Bu dönem yargısının en önemli vahim sorunlarından birisi de budur. Vahimdir diyorum çünkü hakimleri tedirgin eden, sindiren bir durumdur.
Hakimler nasıl tedirgin olmasınlar ki?
Soma katliamı davasına bakan, dosyayı en iyi bilen, dosyaya gerek teknik olarak, gerekse yakınlarını kaybetmiş mağdur aileler ve avukatların “mahkeme heyeti özlemini duyduğumuz bir hakimlik performansı gösteriyordu” dediği mahkeme başkanı Aytaç Ballı ve üye hakim Esra Dokur tam karar aşamasında bu dosyadan alındılar.
“ByLock tek başına delil olmaz, başka deliller de lazım” kararı veren Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 3. Ceza Dairesi Başkanı Zafer Yarar ve Antalya 2. Ceza Dairesi Başkanı Şenol Demir’in dereceleri düşürüldü, yerleri değiştirildi.
Enis Berberoğlu’nun davasına bakan ve Berberoğlu’nun “casusluk” suçundan mahkum edilmesini haksız bulan İstinaf Mahkemesi 2. Ceza Dairesi Başkanı Sadık Özkan ve üye hakim Berberoğlu dosyasından alındılar. Aynı İstinaf Mahkemesi binasında başka bir mahkemeye gönderildiler. Belki de katları bile değişmedi.
CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun Man Adası Belgeleriyle ilgili tazminat davalarına bakan 3 mahkemenin 3 hakimi de bir gecede değişti ve başka mahkemelere atandılar. (2018)
Dahası var… Metin İyidil hakkında beraat kararı veren hakimin ve Gezi Davası’na bakan mahkeme heyetindeki hakimlerin yerleri yine bir gecede değişti.
Aklıma gelmişken HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz’a sormak isterim. Sahi Abdullah Gül, Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan’a yaptığı etekli fotoğraf montajlarını sosyal medya hesabından paylaşan Samsun Cumhuriyet Savcısı hakkında başlatılan “inceleme” ne oldu? Neredeyse bir yıl doluyor. HSK nasıl bir işlem yaptı?
Hakimler ve Savcılar Kurulu bu kural dışı, teamüllere aykırı atamaların sebepleri hakkında bir açıklama yaptı mı? Yapmadı…
***
Bütün bu anormal değişiklikler yapılırken Adalet Bakanı Abdülhamit Gül “ülkemizin hak ettiği bir yargı sistemini inşa edeceğiz”, “iyi işleyen bir adalet sistemi bizim temel arzumuzdur”, “yargının hiçbir şekilde pardon deme lüksü yoktur”, “hakimlerimiz vicdanlarına göre karar versinler”, “yargıçlarımız tarafsızdır ve bağımsızdır” açıklamaları yaptı.
Yargının sorunlarını çözmeye yönelik peş peşe Yargı Reformu paketleri açtı.
Hakimler ve Savcıların uyması gereken “Türk Yargı Etiği” ilkelerini açıkladı.
Hatta daha da önemlisi son Yargı Reformu Paketi’nde yargıçları güvence altına alan bir ölçüde bağımsızlığını sağlayacak olan “coğrafi teminat” ilkesinin kabul edileceğini açıkladı. Ama açıklanan paket Meclis’e giderken “coğrafi teminat” maddesi uçtu gitti.
Velhasılı kelam yargıçlar vicdanlarıyla, hukuk çerçevesinde korkusuzca karar verebilmek için “coğrafi teminat” beklerken… Patır patır görevlerinden uzaklaştırılıyorlar, başka illere atanıyorlar, baktıkları dosyalarda karar vermelerine saatler kala dosyalar ellerinden alınıyor…
Daha da önemlisi yargıya güveni tahrip eden bu hadiseler, “yargının içinde olduğu utanç verici durumu” düzeltmek, yargıyı bağımsızlığına ve tarafsızlığına kavuşturmak için bir platform kuran ve üyelerine de kamuoyu önünde “etik ilkeler” sözleşmesi imzalayan Yargıda Birlik Platformu üyelerinin yargının en tepelerinde olduğu dönemde yaşanıyor.