Amacım fitne çıkartmak değil, bu bir. Psikolojik değerlendirmelere, analitik çözümlemelere girecek değilim, alanım değil bu iki... Moskova’dan okkalı bir yanıt gelir mi bunu da bilemem, bu da üç... Ve fakat bildiğim ve beni ilgilendiren şey şudur:
Böylesi bir süreçte, eğer bu söz ve bu sözü söyleyen kişi Washington’da herhangi bir diplomat dahi olsaydı haber değeri olurdu.
Kaldı ki bu sözü söyleyen kişi ABD yönetiminin iki numaralı ismi ise ve bir de bu nedameti getirdiği yer Türkiye ise iki kere haber değeri var demektir.
Dahası bugün bu sözü söyleyen kişinin cebine bir de dün ‘girdiği seçimleri kazanabilsin, dara düşmesin, gönlünce harcasın’ diyerek Fetullah Gülen tarafından yüklü miktarda ‘harçlık’ konmuşsa bu cümle üzerine günlerce konuşulur, tartışılır.
Çarşamba günü kameralar önünde, “Gülen keşke ABD’de olmasaydı başka ülkede olsaydı” diyen ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden kapalı kapılar ardında, “Gülen keşke ABD’de değil de Moskova’da olsaydı!” diye ülke ismi vererek hayıflanmış.
E tabii bir de Putin’e sormak lazım değil mi? Fetullah Gülen’in Moskova’da yaşıyor olmasını ve himayelerinde olmasını, ABD’nin şu an içinde bulunduğu ‘yukarı tükürsen bıyık, aşağı tükürsen sakal’ pozisyonunda olmak ister miydi?
Washington-Moskova arasında sesim duyulacak ise benim kişisel temennim: Gülen keşke yeryüzünün hiçbir yerinde yaşamıyor olsaydı, keşke nefes alıyor bile olmasaydı hatta hatta hiç dünyaya gelmemiş olsaydı.
Kapalı kapılar ardında bu cümleyi duyanlardan birisi “Sözün gelişi öyle söyledi sanırım, art niyetle söylediğini zannetmiyorum” dedi. Sözün gelişi ya da gelmeyişi ne fark eder. Söylemiş mi, söylemiş...
Joe Biden, Fetullah Gülen’in önemsediği isimlerden birisiydi. Şöyle ki Fetullah Gülen, 2012 yılı seçimleri öncesinde Biden için Fairfax Otel’de bir kampanya organize ettirdi ve Biden için 500 bin dolar toplanmasına öncülük etti.
500 bin dolarlık bağış, sanırım Joe Biden’ın bugüne kadar Fetullah Gülen hakkında olumsuz tek bir cümle kurmamasını yeterince açıklıyor olmalı.
FETÖ’nün 15 Temmuz’daki kanlı darbe kalkışmasının ardından bir müddet daha ABD ‘hukuk devleti’ bahanesinin arkasına gizlenerek suç mahallini görmezden gelmeyi tercih etti.
Elbette ki, ABD Türkiye’ye karşı adeta bir üçüncü sınıf ülke muamelesi niteliği de taşıyan “Ama biz hukuk devletiyiz”, “Bizde hukuk işler, yargı bağımsızdır” gerekçelerine sığınmadı.
‘Bir hukuk devleti’ olan ABD’den “Gülen’in” iadesini isteyen ve ülkesinde terör suçlusuna, terörist olduğu konusunda kuvvetli şüpheler barındıran birisine karşı hukuk kurallarını işletmesi için çağrıda bulunan Türk hükümetine “Obama’nın suçlu iade yetkisi yok”, “Gülen’in iadesine mahkemeler karar verebilir”, “Obama’nın yargıya müdahale etme yetkisi yok” gibi akla ziyan açıklamalarla güya cevap verdi. Sanki Türk hükümetinin talebi buymuş gibi, her fırsatta ‘güçlü ve vazgeçilmez müttefiki’ olduğunu açıkladığı Türkiye’nin aklıyla alay etti adeta.
Peki, ne oldu da ABD ‘Gülen’ ile birlikte anılmaktan rahatsız hale geldi.
Bir... FETÖ konusunda Türkiye’nin eli çok güçlü elbette ancak ABD yönetiminin artık kendisini savunabileceği, sağıra yatabileceği hiçbir argümanı kalmadı.
İki... Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ve AK Parti’yi zerre kadar sevmeyen ABD medyası dahi Gülen konusunda ABD’nin karşısında yer almaya başladı.
Üç... 15 Temmuz kanlı darbesinin lideri Adil Öksüz’ün, birkaç ay sonra ABD’nin müstakbel başkanı olacak Hillary Clinton için yaptığı lobi faaliyetlerinin ortaya çıkması ve ABD kamuoyunda Hillary Clinton’un FETÖ tarafından desteklenen bir isim olduğu algısının giderek artmasının katkısı büyük.
Joe Biden ile arka planda yapılan görüşmelerde ortaya çıkan sonuç, Fetullah Gülen ABD için her ne kadar hala kullanışlı olursa olsun, ABD Gülen’i daha fazla taşıyamayacak. Gülen ile ilgili süreç başlayacak.
Elbette, Joe Biden ABD’ye döndükten sonra sürecin nasıl işleyeceği daha net bir şekilde ortaya çıkacak.
Fetullah Gülen için tutuklama kararı verebilecekler mi, Gülen’i iade karar sürecini uzatacaklar mı? Bir an önce iade mi edecekler? ABD yönetimi artık daha fazla beklemeden bir karar vermek zorunda olduğunun farkında.
Joe Biden, 15 Temmuz darbesi ile ABD’de yaşanan 11 Eylül terör saldırısı arasında bağ kurup ikisinin de birbirine çok benzediğini örneklerle anlatıp, “Daha dün gibi aklımda, yaşadıklarımız” demiş.
Bakalım ABD yönetimi ‘geç kaldıkları ziyareti’ nasıl telafi edecek? Bir teröristbaşına karşı hukuk devletinin işletmesi gereken süreci işletebilecek mi?