Erdoğan ne düşünmüştür acaba?

Elif Çakır

Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, AYM’nin 61’inci kuruluş yıldönümünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısında yaptığı konuşmada 148 yıl önce Suphi Paşanın İkinci Abdülhamit’i kızdırma pahasına Namık Kemal lehine verdiği o meşhur hükmü hatırlattı.

Edebiyatımızın dev bir çınarı ve bir özgürlük destanı olan “hürriyet şairimiz” Namık Kemal yaşadığı döneme göre bir hayli ileri sayılacak hukuki görüşlere sahip bir aydınımızdır.

Ahmet Hamdi Tanpınar 19’uncu Asır Türk Edebiyatı Tarihi kitabında, Namık Kemal’in ömrünün mühimce bir kısmında hukukla meşgul olduğunu, özgürlük düşüncesini en üst perdeden dile getirdiğini, ülkemizde anayasa, temel hak ve özgürlükler, kuvvetler ayrılığı gibi fikirlere öncüsü olduğunu, hukukla ilgili yazdıklarının hukukçular tarafından özellikle incelenmesi gerektiğini yazar.

İlk anayasamız olan Kanuni Esasi Encümeninde çalışan, adaletin sağlanmasının birinci şartının yargı bağımsızlığı ve hakim teminatı olduğunu savunan Namık Kemal, Prof. Arslan’ın ifade ettiği gibi “Kanun-ı Esasi’deki “Mahkemeler her türlü müdahelâttan azadedir” (m.86) hükmüyle yargı bağımsızlığını teminat altına alan bu hükmün uygulanmasını tutuklu yargılandığı bir davada” bizzat yaşayarak görmüştür.

Prof. Arslan’ın Mithat Cemal Kuntay’ın “Namık Kemal: Devrinin İnsanları ve Olayları Arasında” başlıklı eserinden referansla anlattığı hadise günümüz yargıçlarına ve iktidara çok şey anlatıyor.

***

Sultan Abdülhamit, parlamento tarafından kontrol edilen şartlı bir idare kurmak vaadiyle tahta oturmuştu. Devletin bekası için meşruti idarenin tek çıkar yol olduğuna inanan Mithat Paşa ve arkadaşları bunun gerçekleşmesi uğrunda samimi bir gayret sarf ettiler. İktidara geçmeden önce Meclis kontrolüyle işleyen idare rejimini Mithat Paşa ile birlikte savunan ve öven Abdülhamit tahta oturduktan sonra keyfi takdirine bağlı şahsi bir idare kurdu, Mithat Paşayı sürgüne gönderdi.

Mithat Paşanın etrafında bulunan aydınlardan bir kısmını para ve mevki ile satın alan Abdülhamit, Namık Kemal’i dünya nimetleriyle ikna edemeyeceğini görünce her müstebit gibi o da yıldırma usulünü kullandı. Namık Kemal hakkında uydurma ihbarlar yaptırıldı, hükümdarı tahttan indirmek gayesiyle adamlar topladığı yönünde iddialar dolaştırıldı ve siyasi cinayet ithamıyla tevkif edildi.

Namık Kemal, Abdüllatif Suphi Paşa’nın başkanlığındaki “Mahkemei İstinaf Ceza Dairesi”ne sevk edildi.

Özellikle bu mahkeme seçildi. Çünkü Namık Kemal, tevkif edilmeden birkaç yıl önce Edirne’de bulunan Abdülhak Hamit Beye yazdığı bir mektupta Suphi Paşaya, babası Abdürrahman Sami Paşaya ve oğlu Ayetullah Beye ağır küfürler, hakaretler ettiği biliniyordu. Sövme hadisesi halk arasında epeyce yayılmıştı.

Dolayısıyla Namık Kemal Suphi Paşanın riyaset edeceği mahkemede suçlu sıfatıyla muhakeme edileceğini anlayınca, mahkûm edileceğine kanaat getirmişti.

Sultan Abdülhamit davayı yakından takip ediyordu.

Duruşma başladı, halkın ilgisi yoğundu. Duruşmadan bir gün önce Abdülhamit eniştesi Mahmut Celalettin Paşayı Çamlıca’daki Suphi Paşanın köşküne gönderdi. Enişte Paşa, Suphi Paşaya “Kemal Bey hakkında ne yapacaksınız?” diye sordu.

Suphi Paşanın “Efendimiz emin olsunlar. Adaleti tatbik edeceğim” cevabın alan Enişte Paşa güvenle ayrıldı ve aldığı cevabı aynen Abdülhamit’e iletti.

Namık Kemal ertesi gün hâkim karşısına çıktı, padişahı tahttan indirmek suçuyla muhakeme edildi, cereyan eden duruşmanın sonunda Suphi Paşa Namık Kemal hakkında beraat kararı verdi.

Suphi Paşanın kızı babasına bu kararı verirken korkup korkmadığını sorduğunda, Suphi Paşa işte Prof. Zühtü Arslan’ın ifadesiyle “tüm zamanların hakimlerine unutulmaz bir ders niteliğinde olan” tarihe geçen şu cevabı verir:

“Yarın Hünkarın da benim de huzuruna çıkacağımız bir hakim vardır ki, ben yalnız ondan korkarım.”

Suphi Paşa’nın yanıtı kesinlikle “tüm zamanların hakimlerine unutulmaz bir ders” niteliğinde, evet ama sanırım daha çok daha çok ülkemizdeki bu dönemin bazı hakimlerine ders niteliği taşıyor.

Suphi Paşa hakim sıfatının itibarını korudu, padişahın ricasına, telkinine, baskısına rağmen adaleti muhafaza etti, karşısındaki sanığın gururunu rencide eden hakaret ve küfürlerine rağmen davayı kişiselleştirmedi, davanın arkasına sığınıp intikam almadı, hukukun terazisini bozmadı, adaletle hükmetti, Namık Kemal hakkında beraat ve tahliye kararı verdi.

Kendisini rahmetle anıyorum. Kıyamete kadar adı yaşayacak, hürmetle anılacak ve bu yanıtıyla tüm zamanların hakimlerine seslenmeye devam edecektir.

***

AYM Başkanının hatırlattığı bu hadiseyi daha da anlamlı kılan ise Abdülhamit’in Suphi Paşa’ya verdiği karardan dolayı husumet göstermemesidir.

Zühtü Arslan, Suphi Paşa örneği ile önceki gün Cumhurbaşkanı Erdoğan’a kendisini, yargıç olmayı anlattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öfkesini çekme, iktidar medyası tarafından yapılan her türlü itibarsızlaştırılma haberlerine, iktidar kanadının ağır ithamlarına maruz kalma pahasına verdikleri kararlarla bir yargıç neyi yapması gerekiyorsa onu yaptıklarını, adaletle hükmettiklerini, hukuku uyguladıklarını anlattı.

Aslında “Bu ülkede halk bunalmış ve adalet çığlığı atıyorsa yargı sisteminde bir sorun var demektir. Adaleti kaybettiğimizde her şeyimizi kaybedeceğimizi bilmek zorundayız” diyen Erdoğan’a her türlü baskıya rağmen bu ülkeyi ayakta tutması için adaleti sağladıklarını anlattı.

***

Bir ülkeyi ayakta tutacak, bir devleti ayakta tutacak olan birinci faktör adalettir. Adaleti sağlayamayan bir devletin sanayide, tarımda, alt yapıda devasa adımlar atsa ne olur ki? Bunların hepsini anlamlı kılacak olan adaletin sağlanmasıdır.

O yüzden 21 yıllık iktidarının sonunda AK Parti iktidarı ne yapsa olmuyor, ne söylese sorunları çözemiyor.

Prof. Zühtü Arslan’ın şu sözünü ayakta alkışladım:
“Kendimize hak gördüğümüzü ‘öteki’ne de hak görerek, adaleti ve özgürlüğü sadece kendimiz için değil başkaları için de isteyerek, farklılıklarımızla bir arada yaşamanın iklimini hep birlikte oluşturmak zorundayız.”

Bütün mesele bu aslında. Kendimize hak gördüğümüzü ötekine de hak gördüğümüz gün bu ülkenin en büyük sorunu çözülmüş olacak. Bizden, senden, ondan demeyi bıraktığımız gün bu ülkede hep birlikte yaşayabileceğimiz bir iklim oluşacak.

AYM Başkanı Zühtü Arslan’ın konuşmasını dinlerken aklıma AYM’deki seçimler geldi. Eğer İrfan Fidan AYM başkanlığı seçimini kazansaydı, Başkanı olsaydı…

Önceki gün nasıl bir konuşma yapardı?

Bu vesile ile Zühtü Arslan’ı yeniden başkan seçen AYM üyelerine binlerce kez teşekkür ederim. Hukuka sahip çıktıkları, ülkemizin en önemli hukuk kurumunu korudukları ve bu ülkeyi düşündükleri için..

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (40)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.