BM Genel Kurulu’na katılmak için New York’ta bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündemdeki soruları yanıtlamak için bu yıl da tercihi Amerikan PBS kanalı oldu. Geçen yıl da, 2018 yılında da 2017 yılında da PBS kanalında yayınlanan “News Hour” programına konuk oldu. Bunun üzerini şundan dolayı çiziyorum; her ABD ziyaretinde mutlaka Amerikan medyasına konuşuyor, gazetecilerin sorularını yanıtlıyor. (CBS News’a kaç kez konuşmuştu acaba?) Ama Erdoğan’ın tercihi genelde PBS televizyonu oluyor. Çünkü PBS ABD’nin en büyük, en köklü, en prestijli kamu yayın ağlarından biri.
Bu yıl Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın PSS kanalında sorularını yanıtladığı gazeteci Amna Nawaz oldu. Ki Nawaz Erdoğan’la daha önce de röportaj yapmış bir isim olduğunu ifade edelim.
Programda nasıl olduysa olmuş konu gazeteci Sedef Kabaş, iş insanı Osman Kavala, HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğuna gelmiş ve film de orada kopmuş, tansiyon fırlamış!
Konu nasıl olduysa dediğim, Osman Kavala 2017, Selahattin Demirtaş 2016 yılından bu yana cezaevinde. Ve Erdoğan bu süre zarfında “gündeme dair soruları yanıtlamak üzere” PBS kanalına defalarca konuk oldu, ABD medyasına da kaç kez konuştu. Ama Kavala, Demirtaş konusu bir türlü gündeme gelmedi, PBS kanalı sormak istemediği için değildir herhalde!
Ama bu kez gündeme geldi!
Ya da gelmesi istendi, bilmiyorum!
***
Amna Nawaz AİHM verdiği “hak ihlali” kararlarına rağmen iş insanı Osman Kavala ve HDP eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın tutukluluk halinin devam ettiğini hatırlatarak soruyor:
“Eski gazeteci Sedef Kabaş, tweetleri nedeniyle tutuklandı. Sizi eleştirenler, bu kadar kişinin tutuklanmasının, onların susturulmasını istediğiniz ve size tehdit yarattığını düşündüğünüz algısını yarattığını söylüyor. Bu insanların size tehdit oluşturduğunu düşünüyor musunuz?”
Film kopuyor. Tansiyon yükseliyor birden. Erdoğan gayet öfkeli ama sakin ve özgüvenli bir şekilde yükselen ses tonuyla soruya soruyla karşılık veriyor:
“Bu sizi niye bu kadar ilgilendiriyor?”
Çok acayip bir soru değil mi?
Konuyu soranı kamuoyu nezdinde töhmet altında bırakan, onu şüphe altında bir tepki!
Erdoğan “Türkiye bir hukuk devletidir. Hukuk devletinde bu tür kararları yargı verir. Eğer yargı bu yönde karar vermişse, o zaman yargının verdiği bu karara saygı duyalım. Ben yargı adına konuşacak durumda değilim. Bahsettiğiniz bu kişi (Kavala) protestoların finansörüydü” diyerek devam ederken, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını hatırlatan Nawaz’a daha yüksek bir ses tonuyla “Saygı duymanız lazım, sözümü kesmeye hakkın yok. Kesmeyeceksin. Saygı duyacaksın, yargının verdiği karara saygı duyacaksın” diyerek tepki gösteriyor.
Erdoğan’ın Nawaz’a verdiği tepkide asıl dikkat çeken, can alıcı vurgu “Bu sizi niye bu kadar ilgilendiriyor?” sorusu!
Dün Akif Beki Erdoğan’ın öfkeli ama aynı zamanda dikkatlerden kaçmayacak şekilde yüzünde beliren muzip ifadeli sorusu üzerine “Amerikalıyı ne ilgilendirir derseniz” başlıklı şahane bir yazı kaleme aldı.
Okumadıysanız mutlaka dönüp okuyun.
***
Ben Erdoğan’ın bu sorusunun madalyonun öteki yüzüne yansıyan kısmını yazmak istiyorum.
***
Siyaset ne tuhaf şey. Mesela Erdoğan bu tepkiyi gösterirken, böyle acayip bir soruyu sorarken, hiç kendi geçmişini, dününü, yaşadıklarını hiç düşünmüyor.
Hiç yaşanmamış gibi davranabiliyor mesela!
Ya da şöyle, ne yaşadıysam onu yaşatacağım mı diyor acaba?
Oysa Yargıtay 8. Dairesi 24 Eylül 1998 tarihinde, okuduğu şiir yüzünden Diyarbakır 3 Nolu DGM’nin verdiği siyasi hayatını bitiren 10 ay hapis cezasını onadığında kendisine ilk destek Avrupa ülkelerinden ve Amerika’dan gelmişti. Erdoğan kendi ülkesinin medyasından göremediği desteği Batı’dan görmüştü.
O zaman çıkıp da “Benim meselem sizi niye bu kadar alakadar ediyor, teşekkür ederim, desteğiniz size kalsın” dememişti ama.
O tarihte Fazilet Partisi milletvekili olan Abdullah Gül’ün hazırladığı kınama metninin (Avrupa Konseyi’ndeki Türkiye delegasyonu üyesi) altına Avrupa Konseyi’nin 52 parlamenter üyesi destek imzası atarken Erdoğan çıkıp “Bizim meselemiz onları alakadar etmiyor” demedi!
Abdullah Gül’e “Avrupa Konseyi’nden destek istemeyelim, bu mesele onları ilgilendirmiyor, onlar kınamasınlar” dememişti.
Dönemin ABD İstanbul Başkonsolosu Carolyn Huggins destek ziyareti için kendisini makamında ziyaret etmek istediğinde kapısını sonuna kadar açtı, boy boy fotoğraflar çektirdi, Huggins’in “Seçilmiş kişiler politik figürler olarak suçlara maruz kaldıkları zaman, bu çok ciddi bir meseledir. Bu tür gelişmeler Türkiye demokrasisine olan güveni zayıflatır” sözleriyle birlikte basına servis ettirdi.
Erdoğan çıkıp “Siz niye beni ziyarete geliyorsunuz, neden destek veriyorsunuz, pardon bu mesele sizi niye bu kadar ilgilendiriyor?” demedi.
***
Erdoğan dememişti ama diyenler olmuştu elbette.
Mesela Dış İşleri Bakanlığı kınama açıklaması yapmıştı, yine dönemin Başbakan Yardımcısı merhum Bülent Ecevit, Huggins’in ziyaretinin sert sözlerle eleştirmişti:
“Hoş karşılanmayacak bir şey. Yalnız devlete değil, bu devletin adaletine, bağımsız yargı organının adaletine karşı çıkmış oluyor. Onaylanabilecek bir yanı yok. Viyana sözleşmesi uyarınca konsolosun, kabul edildiği devletin kanun ve düzenlemelerine saygı yükümlülüğü var. bu devletin içişlerine karışmama görevleri var. Bu açıdan baktığınızda, çok yakışıksız bir davranış.” (1 Ekim 1998)
Hamiş: Yıldıray Oğur’un 1 Kasım 2021 tarihli “Bir zamanlar Batı yine içişlerimize müdahale ederken…” başlıklı yazısını okumanızı tavsiye ederim.