20 ay önce “at izi it izine karıştı, hak ile batılı ayırt etmek zorlaştı, Allah sonumuzu hayır eylesin” diyerek Hazine ve Maliye Bakanlığı görevinden istifa edip giden Berat Albayrak, bir şey açıklarken, bir şey söylerken, muhataplarının dikkatlerini anlattığı konuya çekmek istediğinde “Bakınız burası çok önemli” uyarısı yapıyordu.
Bu söz kendisiyle o kadar müsemma oldu ki, bu sözü o kadar sahiplendi ki bu isimle bir kitap bile yazdı.
Gündeme dair açıklamalarda bulunmak üzere pazartesi (25 Temmuz 2022) akşamı TRT ortak yayınına katılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a en kritik, en önemli, daha da önemlisi bütün ülkenin cevabını merakla beklediği soruyu Okan Müderrisoğlu çat çat sordu:
“Bir dönem sizinle yol yürüyen ve önemli makamlara gelmiş isimler ayrı partiler kurdular. Geriye dönüp bakınca onlar için bir tanımız ya da değerlendirmeniz oluyor mu zaman zaman?”
Müderrisoğlu daha “sizinle yol yürüyen, önemli makamlara gelmiş” demeye başladığı anda gayriihtiyari Sayın Albayrak misali “bakın burası çok önemli” dedim ve cevaba dikkat kesildim.
İzleyicilerin bir kısmı Sayın Müderrisoğlu’nun “önemli makamlara gelmiş ve ayrı parti kuran isimler” derken kimleri işaret ettiğini hemen anladım elbette.
Sizlerle de paylaşayım…
***
Soruda işaret edilen isimler 2019 Aralık ayında Gelecek Partisini kuran Ahmet Davutoğlu ve 2020 Mart ayında DEVA Partisini kuran Ali Babacan.
İki parti de kurulalı iki yılı geçmiş.
Ne bir eksik ne bir fazla zamanlama muhteşem, gazeteci arkadaşımızı kutluyorum diyeceğim ama sonuçta belli ki bu sorunun sorulması istenmiş o da nasıl sorulması istenmişse öyle sormuş. Erdoğan’la yapılan mülakatlarda usul böyle.
Önemli olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın verdiği yanıt ki tam olarak şöyle cevapladı:
“Onu onların düşünmesi lazım. Onların nasıl bir ihanet içerisinde olduklarını kendilerinin düşünmesi lazım. Onlar o makamlara kendileri layık oldukları için gelmediler. O makamlara getirildiler. Eğer onlara bakanlık verildiyse, başbakanlık verildiyse, hepsi onlara bir irade o makamları verdi. Onlar bunun kıymetini bilemedi. Şu anda masanın etrafında dönüp dolaşıp bir şey yapmaya gayret ediyorlar. Biz milletimizin ferasetine inanıyoruz. Kimin ne olduğunu net görür, oradan oyunu ona göre verir.”
Cumhurbaşkanı Erdoğan haklı Ahmet Davutoğlu’nun ve Ali Babacan’ın bakanlık ve başbakanlık makamlarına gelmelerine imkan sağlayan Sayın Erdoğan’ın kendisi.
Bütün siyasi liderler futbol takımının kaptanı gibidir. Özel şirketlerde de durum aynıdır. Her kaptan yerini korumak için başarılı olmak zorundadır, başarılı olmak için ise takımlarını iyi oyunculardan oluşturmaları gerekir.
***
Liderleri oldukları takımı kötü oyunculardan oluştururlarsa başarılı olamazlar. Dolayısıyla Ahmet Davutoğlu’nu, Ali Babacan’ı lideri olduğu partisi iktidar liginde başarı hikayesi yazabilsin diye tamamen “duygusal sebeplerle” o makamlara getirmiş olmalı, öyle değil mi?
Sadece Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan değil; Abdullah Gül, Beşir Atalay, Cemil Çiçek, Bülent Arınç, Ömer Dinçer, Hüseyin Çelik, Abdüllatif Şener, Sadullah Ergin, Nihat Ergün ve daha bir çok kıymetli ismin yer aldığı AK Parti nasıl bir AK Partiydi.
Bu isimlerden oluşan kabine Türkiye’yi nasıl yönetti.
AK Parti lideri ve başbakan olarak Erdoğan o yıllarda Ali Babacan’ı ekonomi bakanlığı için tercih etmekle fena mı yapmış?
Pazartesi akşamı TRT’de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı dinleyenler Ali Babacan ve Nurettin Nebati dönemi mukayesesi yapmamışlar mıdır?
Babacan döneminde milli gelir 13 bin dolarlara kadar çıkmış, enflasyon tek haneli rakamlara kadar gerilemişti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bugün “dış güçler, dış mihraklar” diye suçladığı Avrupa ülkeleri Ali Babacan’ın ekonomi bakanı olduğu dönemlerde Türkiye’ye övgüler yağdırıyordu.
Sadece Türk medyasında değil, dış basında da dönemin ABD Başkanı Bush’un Erdoğan’a Türk ekonomisine ilişkin övgü dolu sözler söylediği “Artık Türk ekonomisi sık sık gündeme gelmiyor, Türkiye ekonomisine dair kaygılarımız bitti” açıklamalarının, IMF ve Dünya Bankası’nın hükümetin ekonomi politikalarını öven haberlerinin yer aldığı bir dönem yaşadı Türkiye.
Mesela dünyanın saygın ekonomi dergilerinden The Economist, bir zamanlar umutsuzca konuşulan ülke olan Türkiye artık gerçekleştirdiği ekonomik mucizelerle anılmaya başladı haberi yapmış, geniş geniş. (21 Ocak 2005)
Peki, ya şimdi ne durumdayız?
Ülkeyi uçuracak vaadiyle getirilen hükümet sisteminde dikiş tutmamış, ekonomide üç bakan değişmiş, enflasyon üçlü rakamlara doğru gidiyor.
Nurettin Nebati o yıllarda da vardı, mesela?
***
Başbakanlık için Ahmet Davutoğlu ismini tercih etmesi fena mı olmuştu?
Türkiye AB arasında bahar esintileri vardı. Neredeyse her hafta bir AB ülkesi lideri Türkiye’yi ziyarete geliyordu.
Brüksel kentinde düzenlenen Avrupa Birliği Zirvesi’nden Türkiye’nin başarıyla dönmesini sağlamıştı.
Birkaç yıldır açılmayan fasılların yeniden açılmasını sağladı.
Hükümet programına yolsuzlukla mücadele ilkesini yazdı, yolsuzlukla mücadele paketini hazırlattırdı. Siyasi Etik paketi yasalaşmış olsaydı, FATF kara para aklama ve terörizmin finansmanı ile mücadele konusunda yeterince çaba göstermediği gerekçesiyle Türkiye’yi gri listeye alır mıydı?
Merkel ile kurduğu diyalog sayesinde Türkiye vatandaşları Avrupa ülkelerine vizesiz seyahat edebileceklerdi. AB’nin istediği 72 kriterden geriye birkaç madde kalmıştı.
Ahmet Davutoğlu, Ali Babacan dönemi denildiğinde akla AK Parti’nin reformist dönemleri, Türkiye’nin yıldız gibi parıl parıl parladığı dönemler akla geliyor.
Peki ya şimdi?
Bu isimlerin hiçbiri AK Partiyle ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’la “bir şey” olan isimler değildi. Bilakis kendi yetenekleri ve tecrübeleriyle AK Partiye güç kattılar.
Hangisi?
Ekonomi de Nurettin Nebati dönemi mi, Ali Babacan mı?
Kadın Aile Bakanlığında Fatma Şahin dönemi mi, Derya Yanık dönemi mi?
Adalet Bakanlığında Cemil Çiçek, Sadullah Ergin dönemi mi, Bekir Bozdağ, Abdülhamit Gül dönemi mi?
Milli Eğitim Bakanlığında Ömer Dinçer, Hüseyin Çelik dönemi mi yoksa sonrası mı?
Erdoğan’dan sonra AK Parti genel başkanlığı ve başbakanlık koltuğuna Ahmet Davutoğlu’nu tercih etmekle kötü mü yaptı? Sayın Davutoğlu başbakanlıkta kalsaydı siyasi etik yasayı çıkarsaydı bugün AK Parti seçmen nezdinde itibar kaybına uğrar mıydı?
***
Madalyonun öteki yüzüne bakalım birazda.
Soru şu: Erdoğan ülkeyi iyi yönetseydi, ülkeyi uçurumun kenarına getirmeseydi Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan parti kurmazlardı. Erdoğan kendi çekirdek kitlesini dahi kaybetme aşamasına gelmeseydi Ahmet Davutoğlu ve Ali Babacan gündeminde olmazdı.
Bu soruyu kendisine sorduran Erdoğan iyi bir şey yaptığını sanıyor. Tabanına “Babacan ve Davutoğlu’nun ihanet içinde” olduğunu şikayet eden Erdoğan dindar mütedeyyin kesimin Gelecek ve DEVA partisine oy vermeyeceklerinin hesabını yapıyor.
“Milletimizin ferasetine güveniyorum” demesi bu yüzden.
İnce hesaplar yaptığı düşüncesiyle “onlar o makamlara hak ettikleri için değil ben istediğim için gelebildiler” derken kendisine asıl zararı veriyor. Zira itirafta bulunduğu şey tarihi öneme sahip.
Seçmen bu durumda şunu düşünmeyecek mi, yıllardır “liyakat, ehliyet ilkesinin önemini vurgulayan Erdoğan için bu iki ilke hiçbir dönem önemli olmamış.