Durun bir dakika. Sakin olun ve hop oturup hop kalkmayın. Önce okuyun. Meramımı tane tane anlatacağım. Medenice getirdiğim bir önerinin, medenice tartışılmasını isterim. Daha güzel başka bir önerisi olan varsa, buyursun getirsin.
Bakınız... Ülkemiz bir daha FETÖ gibi sapkın bir dini yapı ile karşı karşıya gelmek istemiyorsa -ki hepimiz bu konuda hemfikiriz- sorunun temelinden çözülmesi gerekiyor.
Öyle görünüyor ki, Diyanet İşleri’ne bu sorunun çözümü noktasında büyük sorumluluk düşüyor.
***
Öncelikli olarak, görevinin bitmesine 3 yıl kala aniden “emekliliğini” isteyerek görevinden ayrılan Prof. Dr. Mehmet Görmez Hoca’nın veda konuşmasındaki şu sözlerini okuyalım:
“Diyanet teşkilatı, bir daha sapkın hiçbir dini yapı konusunda 40 yıl gecikmiş olmanın mahcubiyetini yaşamamalıdır.” (1 Ağustos 2017)
İkinci olarak Diyanet’in yaz etkinliği kapanış programında konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın şu sözlerine bakalım:
“FETÖ ülkemizde kök salmış ve milletimizin başına bela olmuştur. Diyanet’in bu konuda ciddi eksiklikleri olduğunu söylemek isterim. Diyanet İşleri bu konuda çok ama çok geç kaldı.” (5 Ağustos 2017)
Son olarak 15 Temmuz FETÖ/PDY Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’na konuşan Diyanet İşleri eski başkanı Ali Bardakoğlu’nun özeleştiri niteliği taşıyan şu sözlerine bakalım:
“Diyanet İşleri Başkanlığı olarak merdiven altı bilgilere karşı iyi mücadele verilmediğini söyleyebilirim. O da bizim kusurumuzdur. Bünyemize almadık ama dini cemaatlerin yaptıkları yayınlarla ilgili diyanet, toplumu uyarıcı görevler yapmakta çekimser davrandı. İnsanların zihinlerini ipotek altına alan dini telkinler konusunda, diyanet çekimser değil net tavır alması gerektiğini görüyoruz.” (17 Kasım 2016)
Şu soruyu cevaplayın lütfen: Diyanet İşleri eski başkanlarının ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarını peş peşe okuyunca ne düşündünüz?
Ben şöyle düşündüm.
Demek ki Diyanet İşleri Başkanlığı’nın ciddi eksiklikleri varmış, FETÖ konusunda geç kalmış, geç kalmayabilirmiş, merdiven altı bilgilerle iyi mücadele edebilseymiş, dahası dini telkinleri kullanarak insanların zihinlerini ipotek altına alan yapılara karşı çekimser değil de net tavırlar alabilseymiş bugün belki de FETÖ belasıyla karşı karşıya gelmeyecekmişiz!
Aslında buradaki sihirli sözü Ali Bardakoğlu Hoca söylüyor: Diyanetin çekimser değil net tavır alması gerekiyordu!
Şimdi gelelim asıl soruya: Diyanet neden net tavır alamadı, neden çekimser davrandı? Ve diğer türlüsü mümkün müydü?
Net tavır alması dün mümkün değildi bugün de mümkün değil.
Diyanet siyasetten arındırılmadığı müddetçe ve siyasetin etkisinden çıkartılmadığı müddetçe yarın da mümkün olmayacak.
Konuyu daha net anlamak adına bir soru daha soralım: Diyanet İşleri Başkanlığı, bugün devlet ve toplum tarafından lanetlenen, devlet tarafından tasfiyesi yapılan, 15 Temmuz kanlı darbesiyle eli kanlı bir terör örgütü olduğu ortaya çıkan FETÖ dışında herhangi bir dini yapı, cemaat, tarikat hakkında eleştiri yapabilir mi?
Dahası herhangi bir cemaate yönelik haklı olarak ‘gözünün üstünde kaşın var’ diyebilir mi, mesela!
Diyemez. Neden; siyaset kurumuyla ve devletin politikalarıyla ters düşecek bir açıklama yapamaz da ondan...
Tam da bu yüzden Mehmet Görmez “Diyanet hakkında salt bürokratik bir yapı mı, ilmiyeyi temsil eden bir müessese mi artık kesin bir karar verilmeli” dedi.
Bu yüzden Diyanet’in konumunu esaslı bir şekilde tartışmamız gerekiyor.
Kuruma yüklenen anlam ve kıymet salt bürokratik bir yapı olarak devam ettiği müddetçe, Diyanet’in geç kalmaması, eksikliklerini tamamlaması mümkün olmayacak!
O yüzden diyorum ki, daha fazlası değil bu ülkede Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurumları olan Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve Yargıtay kurumu ne kadar özerk bir yapıya sahip ise, ne kadar bağımsız ve tarafsız ise Diyanet İşleri de o kadar özgüvenli bir kurum o kadar bağımsız ve tarafsız bir kurum olsun.
Korkmayın. Diyanet İşleri bağımsız, tarafsız ve özerk bir yapıya kavuştuğunda laiklik elden falan gitmez. Bilakis laiklik kavramının ruhu şad olmuş olacaktır.