21 Ağustos tarihinde kaybolan sekiz yaşındaki küçük Narin’i bulmak için “bütün imkanlarını seferber eden devletimiz” nihayet gözünün önündeki Narin’i buldu, ama bir çuvalın içindeki cansız bedenini.
İnsanlıktan nasibini almayan cani ya da caniler o küçücük, hayat dolu Narin’i öldürmüşler, bir çuvalın içine koymuşlar ve Eğertutmaz Deresinin yatağına bırakmışlar.
Otopsi tutanağına göre çürümeden dolayı ölüm zamanına ilişkin bilgiler henüz net değil. Ama ön otopsi raporuna göre Narin’in boynunda boğma izi var ve 15 gün suda kalmış. Kapsamlı otopsi raporuyla Narin’in istismara uğrayıp uğramadığı, ölüm zamanı gibi bilgiler netleşecek.
Cinayete ilişkin soruşturma, Narin’in yedi yıl önce de dokuz yaşındaki engelli olan ablasının “merdivenden düşerek” hayatını kaybettiğini ortaya çıkardı.
Aile, çevreye dokuz yaşındaki kızlarının ölüm sebebini “merdivenden düşme” olarak söylemişler.
Nasıl bir güçleri varsa otopsi falan yapılmadan bir şekilde konuyu kapatmışlar!
***
Sabah gazetesinin haberine göre Narin’in defnedilmesinin ardından ilk itiraf da gelmiş. Soruşturma kapsamında gözaltına alınanlardan “bir kişi” (bunlara kişi, insan denmez) “Muhtar Salim Güran (Narin’in amcası) battaniye sarılı cesedi verdi, bunu ortadan kaldır dedi. Arabamın içinden çuval çıkardım, birlikte çuvala yerleştirdik, çocuğu torbaya koyarken sağ kulağının arkasında boyun bölgesinde kızarıklık vardı. Çuvalı alıp dereye götürdüm, işlerimi hallettikten sonra dönüp aramalara katıldım” demiş.
Bu insan müsveddesi verdiği ifadede “namaz kıldığı” gibi detaylar da vermiş. Hangi yüzle Allah’ın huzuruna çıkıp, alnını secdeye götürebiliyorsa!
Küçük Narin’in bedenini yok etmesinin karşılığı 200 liraymış!
Yaptığı vahşetin karşılığını da söylemiş bu insan müsveddesi…
Narin’in cesedini dereye atıp gelmiş, hiçbir şey olmamış gibi Narin’i aramış bir de!
Böyleleri idam sehpasında değil, cımbızla etleri çekile çekile öldürülse yürekler soğumaz.
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan yaptığı açıklamada “Narin evladımızı bizden kopartanların hak ettikleri cezayı almaları için adli sürecin bizzat takipçisi olacağımın bilinmesini istiyorum” dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki samimiyetine inanıyorum. Mutlaka takipçisi olacaktır.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu açıklamasını duyan yargımız canilere gerekli cezayı kesecektir elbette, bu konuda hiç şüphem yok.
Ama şu da ülkemiz yargısının bir gerçeği maalesef…
Yargımız Narin’i vahşice öldüren canilere en ağır cezayı keser, keser de…
Narin’in katilleri de bir müddet içeride yattıktan sonra, insan ticareti, göçmen kaçakçılığı yapanların, katillerin, rüşvetçilerin, hırsızların, zimmetçilerin, çete liderlerinin tahliye olmasının önünü açan İnfaz Yasası’ndan yararlanır ve tahliye olur.
Burası Türkiye, burası bizim ülkemiz maalesef.
***
Soruşturma Narin’in neden öldürüldüğünü, Narin’i vahşice öldürenlerin kimler olduğunu, gözünü kırpmadan öldürülmesini kimlerin seyrettiğini bütün detaylarıyla ortaya çıkaracaktır.
***
Gelelim madalyonun öteki yüzündeki sorulara…
Diyarbakır Jandarma Komutanı Tümgeneral Selçuk Yıldırım 28 Ağustos 2024 günü yaptığı açıklamada devletin bütün imkanlarının Narin’i bulmak için kullanıldığını söylemiş “seferber edilen devletin o imkanlarını” şöyle açıklamıştı:
“Jandarma Komutanlığında 1030, AFAD’dan 240, il emniyet müdürlüğünden 54, itfaiye 25, büyükşehir ve ilçe belediyeleri, 115 araç, 2 helikopter, 38 dron, 16 plaka tanıma sistemi, 78 güvenlik kamerasıyla birlikte 2 bine yakın kişi Narin’i arıyoruz. Çember daraldı, kısa bir süre sonra Narin’in müjdesini buradan vermek istiyorum.”
28 Ağustos tarihinden sonra devletin imkanları daha da fazlalaştı ama gözlerinin önündeki Narin’i göremediler.
Şu soruyu sormak hakkımız:
Nereye bakarak aradınız da gözlerinizin önündeki Narin’i göremediniz?
Narin’i öldüren cani bir güvence hissetmiş olmalı ki, Narin’in koyduğu çuvalı köyün dibindeki dereye yatağına bıraktırmış…
Devletin arama kurtarma ekibi, dronları, helikopterleri nereye bakarak aradılar da köyün dibindeki Narin’i göremediler! Üstüne taşlar konulmuş olsa bile dikkatli bir araştırmayla erkenden bulunabilmeliydi.
Allah’tan devletimiz bütün imkanlarını seferber etmiş, etmiş ama maalesef arama kurtarma ekibi bakarkörlerden oluşmuş!
Gözlerinin önünü göremeyenlerle aramışlar Narin’i!
Şimdi gelelim madalyonun diğer yüzüne.
Belki de kamuoyunun baskısı olmasaydı Küçük Narin’in ölümünün üzeri de engelli ablasının ölümü gibi örtüleblecekti.
Ablasına “merdivenden düştü” diyen caniler Narin’in de derede boğulduğunu söyleyebilirlerdi. Araya birileri girip otopsi raporunu pas geçirmeleri de muhtemeldi.
Kamuoyunun baskısı olmasaydı Narin’i öldürenler ellerini kollarını sallaya sallaya gezmeye devam edeceklerdi.
Durum gösteriyor ki adaletin tecellisinde kamuoyu önemli. Kamuoyu adalet konusunda daima hassas olmalı.