CHP bu gidişle...

Elif Çakır

Mayıs seçiminin üzerinden bir ay, 28 Mayıs cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçiminin üzerinden üç hafta geçti; ortaya iki tablo çıktı: Birinci tabloda enerjisi, hırsı yenilenen ve 2024 mahalli seçimlerine odaklanan Erdoğan ve partisi var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan 28 Mayıs akşamı, sonuçların netleşmeye başladığı saatlerde Kısıklı’da evinin önünde yaptığı “zafer konuşması”nda “Şimdi önümüzde 2024 var. Ne demek istediğimi anlıyorsunuz değil mi? 2024’te Üsküdar’ı da İstanbul’u da yerel seçimlerde kazanmaya hazır mıyız? Durmak yok, çok çalışacağız” demişti. (28 Mayıs)

Nitekim Erdoğan “dinlenelim, bir nefes alalım, zaferin keyfini çıkaralım” falan demedi, mazbatasını alır almaz “rehavete kapılmayalım, psikolojik üstünlük bizde ama işi şansa bırakmayalım” diyerek seçim çalışmalarının startını da verdi.

Beştepe kaynaklı haberlere göre Erdoğan kurmaylarına “Milletvekilleri, il ve ilçe yöneticileri, kadın ve gençlik kolları herkes şimdiden sahada olacak. Türkiye Yüzyılı kapsamında her kesimle kucaklaşacağız. Muhalif seçmenlerin kapısı çalınacak, beklentileri tek tek sorulacak. İşi şansa bırakmayacağız, herkes büyükşehirler için çalışacak” demiş. Ve 11 büyükşehirde CHP’li belediye başkanının karşına ilde sevilen, sözü geçen, muhalif seçmenin gönlünü çelecek adaylar bulunması için talimat vermiş.

AK Parti de dolayısıyla Cumhur İttifakı’nda tablo bu.

***

Öbürü de muhalefetin tablosu; Millet İttifakı dağıldı, Altılı Masa diye bir şey kalmadı. Seçim yenilgisi hepsini bir tarafa savurmuş durumda, ne yapacaklarını ne edeceklerini bilmeyen bir görüntü var.

Ana muhalefet partisi CHP ise kendi iç kavgasına dalmış durumda. CHP’de üç haftadır “değişim” sloganı üzerinden Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliği tartışılıyor.

Seçimin kaybedeni sadece CHP de değil, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da değil. Seçim kazanılsaydı Millet İttifakı’nın bütün liderleri, siyasetçileri başarıyı sahipleneceklerdi, katkılarını anlatacaklardı elbette.

Seçim kaybedilince, başarısızlığı sahiplenen, sorumluluğunu üstlenen çıkmadı. Siyasetin doğası sanırım böyle!

Tepkilerin, eleştirilerin odağında sadece CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu var, seçim yenilgisi Kılıçdaroğlu üzerinden tartışılıyor ve yenilginin bütün faturası ona kesilmeye çalışılıyor, mağlubiyetin bedeli olarak CHP genel başkanlığı koltuğunu bırakması isteniyor.

Bir yere kadar böyle olması normal, çünkü, evet, seçim kaybedildi. Kazanılsaydı Kılıçdaroğlu başarının yüzü olacaktı, bütün övgüleri alacaktı, kahramanlaştıracaktı. Şimdi yenilginin yüzü oldu, seçim kampanyası, propaganda stratejisi, çalıştığı ajans, adaylığı, çalışma ekibi, geniş kesimleri kucaklayan geniş tabanlı siyaset stratejisi vesaire her şey tek tek sorgulanıyor.

Oyunu Millet İttifakı’na veren, hayal kırıklığı yaşayan seçmenler aylarca bu tartışmayı yapabilirler. Köşe yazarları, TV ekranlarında CHP’yi de Kemal Kılıçdaroğlu’nu süresiz olarak eleştirmeye devam edebilirler.
14-28 Mayıs yenilgisini telafi etmek için bütün enerjisini, sinerjisini 2024 yerel seçimlerine vermesi gereken CHP’nin “değişim dönüşüm” tartışmalarına odaklanması tuhaf değil mi gerçekten?

Tablo tam olarak böyle.

Böyle giderse, CHP, 2019 seçimlerinde AK Partiden aldığı İstanbul’u, Ankara’yı ve diğer büyükşehir belediyelerini AK Parti’ye geri verecek.

Rakibinin 10 ay sonraki seçimlerin startını verdiği bir ortamda bütün enerjisini “genel başkan kim olsun”a veren CHP’nin yerel seçimleri kazanma ihtimali nedir?

***

Gelelim CHP’de İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun 29 Mayıs günü “Aynı şeyleri yaparak farklı sonuç almayı asla beklemeyeceğiz artık. Bu ülkede değişim iradesini sil baştan inşa etmek zorundayız. Kimse endişe etmesin her şey yeniden başlıyor. Yolumuz uzun, gençliğimiz var, bana inanın, her şey çok güzel olacak” diyerek başlattığı “değişim” tartışmasına.

İmamoğlu 29 Mayıs tarihinden bu yana değişim mesajları veriyor, “değişim” kavramının önemini, kavramdaki büyüyü, tılsımı, pırıltıyı, umudu anlatıyor, CHP tabanının büyük bir kısmının “değişim talebi” olduğunu söylüyor ve CHP’de değişimi inşa etme sözü veriyor.

Hiç kuşku yok ki İmamoğlu seçmende karşılığı olan bir siyasetçi. Kendi ifadesiyle “gençliği” ve “heyecanı” var.

CHP genel başkanlığına talip de olabilir, kimse de buna itiraz edemez.

Ancak CHP genel başkanlığına neden talip olduğunu, CHP’de neyi değiştirmek istediğini “değişim” derken neyi kastettiğini anlatması gerekiyor.

***

Günlerdir, haftalardır verdiği demeçleri takip ediyorum, açıklamalarını okuyorum. Önceki gün Fatih Altaylı’ya bir röportaj verdi, Altaylı’nın sorularını yanıtladı.

Altaylı İmamoğlu’na ısrarlı bir şekilde “değişim” derken neyi kastettiğini, “değişimin neleri kapsaması gerektiğini” sormuş.

Ancak bu soruların cevabını kapsamlı bir şekilde verememiş İmamoğlu “gerekiyorsa genel başkan dahil herşey değişebilir” diyor. Doğru, gerekiyorsa genel başkan dahil her şey değişim kapsamına girer.

Ancak sorunun cevabı bu değil, tam olarak değişim derken neyi kastediyor, lider değişikliğini mi, siyaset, politika değişikliğini kastediyor?

Mesela CHP’de neyi yanlış buluyor, Kemal Kılıçdaroğlu’nun neyi yanlış yaptığını düşünüyor?

***

2010 yılında CHP genel başkanı olan Kemal Kılıçdaroğlu, devletle özdeşleşen, kendi öngördüğü siyasal, toplumsal ve kültürel programları topluma dayatmaya çalışan, siyaseti salt rejimi koruma ve kollamak olarak algılayan CHP’yi toplumun geniş kesimlerine açtı, toplumun geniş kesimlerinin benimseyeceği bir partiye evrilmesini sağladı.

Ürettiği geniş tabanlı siyaset tarzıyla CHP’yi toplumun farklı kesimleriyle buluşturdu, eli CHP’ye oy vermeye gitmeyenlerin oy vermesini sağladı, oyunu alamasa bile sempatisini kazandı, gördüğü yerde başını çevirenlerin gülümseyerek selam vermesini, elini uzatmasını sağladı.

Laiklik ve yaşam tarzı kıskacına sıkışmış olan CHP’yi bölgesel ve sınıfsal bir parti olmaktan çıkartarak kitle partisi olması için adımlar attı ve CHP tabanını da mümkün mertebe küstürmeden atmaya çalıştı bu adımları.

Bugün mesela CHP için statükonun temsilcisi, rejimin bekçisi bir parti denilebilir mi?

Helalleşme siyaseti, Altılı Masa, toplumsal barışı sağlayacak politikalar, söylemler… CHP’nin geçmiş hatalarıyla yüzleşmesi…

Bunların hangisi yanlış?

Altılı Masayı kurması yanlış mıydı? Geniş tabanlı siyaset yolu yanlış mıydı?

2019 seçimlerinde 11 büyük şehri CHP’ye kazandıran, dindar, müteddeyyin kesimin yerel seçimlerde CHP’ye oy vermesini sağlayan Kemal Beyin geniş tabanlı siyaset stratejisi değil miydi?

Ben İmamoğlu’nun elbette ki bunların hiçbirini yanlış bulacağını, itiraz edeceğini sanmıyorum. İşte tam da bu yüzden “değişim” derken neyi kastettiğini tam olarak anlatması gerekiyor.

CHP’de neyi değiştirecek? Nasıl bir politika çizgisi ya da program öneriyor?

İmamoğlu “13 Mayıs’taymışız gibi yola devam edemeyiz, büyük bir yenilginin yaşandığı ortadayken hiçbir şey olmamış gibi yola devam edemeyiz” sözlerinde haklı. Ama CHP genel başkanı olduğunda neleri değiştireceğini, nasıl bir politika izleyeceğini anlatması gerekiyor. Sadece karizma yeterli sanılmamalı, program da ortaya koyabilmeli.

***

İmamoğlu’nun sloganı “değişim” olmamalı, CHP’nin genel başkanlığına talip ise bile bu ancak ve ancak Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlattığı yolculuğu devam ettirmeye yönelik bir vaat olabilir. Daha büyük bir heyecanla, gençliğini katarak Kemal beyin cesurca devam ettirdiği politikalarını menziline ulaştırmaya talip olabilir.

CHP’nin genel başkanı kim olacak tartışması CHP’nin kendi aile meselesidir. Bu tartışma nasıl neticelenir bilmiyorum. Ancak tarih Kemal Kılıçdaroğlu’nun çabasını takdirle, toplumsal barışı sağlamak için attığı adımları, adalet yürüşünü, hukuk talebini böylesi bir konjonktürde cesurca dile getirdiği ve bunun gerçekleşmesi için attığı adımları övgüyle hatırlayacaktır.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (60)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.