Dolar Türk Lirasının yakasına yapıştı, böyle giderse paramızın değerini pula çevirinceye kadar da bırakmayacak. Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan 19 Haziran 2018’de halktan şu sözlerle oy istemişti:
“24 Haziran’da bu kardeşinize yetkiyi verin, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçelim, ondan sonra bu faizlerle, enflasyonla, dolarla, kurlarla, dövizlerle nasıl mücadele edilirmiş göreceksiniz. Bu kurun belini kıracağız. Bu kur filan, bunların hiçbiri bizim geleceğimizi belirleyecek şeyler değil.”
Sayın Erdoğan “kurun, faizin belini kıracağız” derken, AK Partili siyasetçiler “Bu hükümet sistemi ülkenin ekonomisini uçuracak, işsizliği bitirecek, evi olmayan ev sahibi olacak, enflasyonu çökertecek” diye meydanları inletirlerken, televizyon kanallarında “CB sisteminin her derde deva, her hastalığa şifa faziletlerini” anlatırlarken dolar 4.40, seviyesindeydi. Geniş tanımlı işsiz sayısı 6 milyondu, enflasyon oranı tek haneydi…
***
Peki şimdi durum ne? Ülkemizin ekonomi ne durumda? İşsizlik ne durumda, faiz, enflasyon nerede?
Doların 15 lira olmayacağının garantisi var mı?
Bu sistem ülkemizin hayrına oldu mu?
CB sistemine geçtiğimizden bu yana ülkemizin iki yakası bir araya gelmiyor. Evi olmayan ev alacak diye pazarlanan sistem ev almayı, sofraya ekmek koyabilmek için evlerini kaybetme noktasına geldi. İşsizleri bırakın işi olanlar bile geçinemez hale geldi.
Vatandaşların gelir durumuna ilişkin MetroPoll Araştırma’nın gerçekleştirdiği ankete göre halkın yüzde 57’si yeterli düzeyde beslenemiyor, sadece beslenme ve barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabiliyor. Bütün temel ihtiyaçlarını rahatlıkla karşılayabildiğini söyleyenlerin oranı yalnızca yüzde 21.7.
Sadece ekonomide mi durum vahim? Ülkemizde sorunun yaşanmayan bir alan var mı? Ekonomi böyle de eğitim alanında durum iyi mi? Orman ve Tarım alanında işler rayında mı gidiyor?
Dışişleri Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı… Hadi bir alan söyleyelim ki ağır problemler olmasın…
***
Bu sistemin ülkemizin sorunlarına çare olmayacağı, bu sistemin ülkemizin bütün sorunlarını daha da derinleştireceği, hatta telafisi mümkün olmayan yeni sorunlar üreteceği, ülkeyi krizlere götüreceği başından belliydi.
Bu sistemin Cumhurbaşkanı’na yasama, yürütme ve yargı alanlarını kuşatan çok geniş ve denetimsiz yetkiler sağlayacak otoriter bir yönetim modeli olduğu belliydi.
Bu modelin sahipleri AK Parti ve MHP sorumludur. AK Partili ve MHP’li siyasetçiler kendi otoritelerini güçlendirmek, ülkeyi hesap kitap vermeden yönetmek için bu modeli hazırladılar ve sistemi “ülkenin ekonomisini şöyle uçuracak, ülkeyi şöyle şaha kaldıracak” diye halka pazarladılar.
***
Peki onlar bu ucube sistemin faziletlerini anlatırken ülkemizin anayasa hukukçuları ne yaptılar? Seslerini çıkartmayan, yeterince itiraz etmeyen hukukçularımız, başımıza iş gelmesin diye susan siyasetçilerimiz de sorumlu değil mi?
2017 yılını hatırlayalım.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi teklif olarak ortaya çıktığı andan itibaren verdiği hukuki mücadele ile adını tarihe altın harflerle yazdıran Prof. Dr. Kemal Gözler hocamız ve Gözler hocamızdan başka, anayasa hukukçularımızdan Prof. Dr. (2017 yılında doçentti) Şule Özsoy Boyunsuz, İbrahim Kaboğlu, Osman Can gibi birkaç hukukçumuzun haricindeki herkes maalesef sustu. Sessiz kaldı.
Bugün sistemin “ucube” olduğunu anlatan siyasetçilerimizin bazıları da maalesef konuşmaları, itiraz etmeleri gereken o dönemde çeşitli bahanelere sığınarak susmayı, ortalarda görünmemeyi tercih ettiler.
Ama en vahimi hukukçularımızın o dönemde susmuş olmalarıdır.
Bunu söyleyen sadece ben değilim.
Birkaç gündür yeniden Prof. Dr. Kemal Gözler Hocamızın “Elveda Anayasa” adlı kitabını okuyorum. Gözler hocamız, CB sistemi model olarak ortaya çıktığı andan itibaren bu sistemin ülkemizde yaratacağı tahribatlarla ilgili kaleme aldığı makaleleri Elveda Anayasa başlığı altında kitaplaştırdı.
Gözler hocamız “Elveda Anayasa” kitabını neden yazdığını şöyle anlatıyor. Uzunca bir alıntı olacak ama önemli:
“Hükümet sistemini baştan sona değiştiren, Anayasamızın toplam 69 maddesini etkileyen çok önemli bir Anayasa Değişikliği Kanunu halk oylamasına sunuldu. 16 Nisan’da oylanacak. Herkes konuşuyor. Tek konuşmayanlar anayasa hukukçuları! “Topçular” ve “popçular” konuşuyor; anayasacılar susuyor! Neredeler? Bir zamanlar, vesayete karşı savaş açan, demokrasi, insan hakları gibi kavramları dilinden düşürmeyen meslektaşlarımız vardı. Şimdi neredeler?
bu kitabı ben de susanlardan olmamak için yazdım!”
Gözler hocanın şu sözlerini okurken (2017 yılında okuyup geçmiştim) bu kez hüzünlendiğimi ifade etmeliyim:
“Doluya yakalandık. Ülkemizdeki siyasi gelişmeler üzerimize dolu gibi yağmaya devam ediyor. Bizler o dolu yağarken saçak altına sığınan ve o dolunun geçmesini bekleyen insanlar gibiyiz. Bu arada karşıda dolu altında kalmış bir çocuğu görüyoruz. Ona yardım edemiyoruz. Ama vicdanımız sızlıyor. Bugünlerde saçak altına sığınıp, karşıda dolunun altında kalmış çocuğa bakan ve ona yardım edemeyen bir kişinin hissettiği ızdırabı hissediyorum. Bu kitabı vicdanım sızladığı için yazdım. Geceleri uyumadığım için yazdım. Benim Anayasa değişikliğinin gerçekleşmesini engelleyecek bir gücüm yok. Ülkemizde bir korku atmosferi hüküm sürüyor. Kendi gölgemizden korkar hale geldik. Belki bugünler geçerse bu korkudan utanacağız.
Ben bu kitabı gelecekte yazılacak kitaplarda, ülkede kuvvetler ayrılığına son veren bir Anayasa değişikliği gerçekleştirilirken anayasa hukukçuları sustu denmesin, hiç olmazsa adım susan anayasa hukukçuları arasında anılmasın diye yazdım.”
Nitekim birkaç anayasa hukukçumuzun konuşması, bu sistemin ülkemize vereceği tahribat konusunda uyarılarda bulunması hiçbir şeyi değiştirmedi! Birkaç cılız sesin sonucu etkilemesi mümkün de değildi. Kimse duymadı, kimselere de duyuramadılar seslerini.
Ama bu ülkenin bütün anayasa hukukçuları ses verseydi, itiraz etselerdi. Dürbün onların elindeydi. Gördükleri kara bulutları söyleselerdi, bu sistemin bir tsunami oluşturacağını ve bütün ülkeyi sarıp bunaltacağını anlatsalardı…
CB sisteminin başkanlık sistemiyle uzaktan yakından alakasının olmadığını, bütün gücü elde toplayan bir sistemin ülkeye felaket getireceğini, başkanlık sistemin bir kuvvetler ayrılığı sistemi olduğunu anlatsalardı…
Ülkemizin bütün hukukçuları, anayasacıları, ekonomistleri aydın olmanın gereğini yerine getirselerdi AK Parti ve MHP’nin işi o kadar da kolay olmazdı.