İngiltere’nin önde gelen gazetelerinden The Independent, 26 Temmuz 1998’de 84 yaşında vefat eden, Türk hariciyesinin yetiştirdiği önemli şahsiyetlerden biri olan Zeki Kuneralp’in vefatını okurlarına bu başlıkla duyurur.
1964-1966 ve 1969-1972 yılları arasında iki dönem Londra Büyükelçiliği görevinde bulunan Kuneralp’e genişçe yer ayıran Independant, Kuneralp’ten övgüyle bahseder.
“Zeki Kuneralp, Türkiye’nin bu yüzyılın en dikkat çekici diplomatlarından birisiydi. Bükreş, Prag, Paris ve NATO’da çeşitli yerlerde görev alan Zeki Kuneralp, Türk-Yunan dostluğu için büyük çabalar göstermiştir. 1964 yılında Kıbrıs Türkiye’nin gündeminde yerini alırken, Kuneralp bütün enerjisini diplomatik alanda bu sorunun çözümü için harcamıştır. Türk diplomat aktif diplomatik yaşamdan çekilmesine rağmen uluslararası ilişkilerin dünyaca önde gelen isimleri kendisini ziyaret etmeye devam etmiştir.
Bir gün eski bir ABD Dışişleri Bakanı, belki bir gün Roma tarihi profesörü, yarım düzine ülkenin herhangi birinin büyükelçileri, tekerlekli sandalyedeki bir adamı ziyaret etmeye geldiler ve neredeyse önünde iki kat eğildiler. Mesela bir zamanların önde gelen Amerikalı tarihçisi ‘Sadece Zeki’yi görmek için İstanbul’a gelirdim. Tanıdığım en ilham verici insanlardan biri’ dedi.” (Financial Times gazetesinin eski Ankara muhabiri David Barcahard)
***
Independant’ın ‘yüzyılın diplomatı’ başlığı ile haberleştirdiği Zeki Kuneralp’in vefatı, ülkemiz medyasında yer bulmaz. Yüzlerce köşe yazarı dahi bihaberdir Kuneralp’in vefatından.
Hasan Pulur, 7 Ağustos 1998 tarihinde kaleme aldığı “Bir trajedinin sonu” başlıklı yazısına şöyle başlar:
“Eğer Hakkı Devrim iki satır yazmasaydı, Zeki Kuneralp’in ölümünü bilmeyecektik.”
Pulur, Kuneralp’in vefatının on ikinci gününde kaleme aldığı yazısında Sadun Tanju’nun şu sözlerine yer verir: “Meslek hayatı bu kadar başarılarla dolu, fakat özel hayatı onun kadar dramlara sahne olmuş bir başka insan tanımadım. Bütün hayatı boyunca içinden atamadığı, bir vatan hainin oğlu suçlamalarının ezikliği idi.”
Türk hariciye tarihinin yetiştirdiği mümtaz bir şahsiyet olarak tarihe adını yazdıran, ülkesinin medarı iftiharı olan, dünyanın övgüyle bahsettiği Zeki Kuneralp, Mili Mücadele karşıtı görüşleriyle bilinen gazeteci, yazar ve politikacı Ali Kemal’in oğludur.
1869 doğumlu Ali Kemal, Osmanlı’nın sosyoekonomik ve siyasi olarak en çalkantılı döneminde Paris Siyasal Bilgiler Yüksekokulu’nu bitirmiş, Jön Türkler’e katılmış, 1919’da Damat Ferit Paşa’nın kabinesine bir müddet görev almıştır.
Başyazarı olduğu İkdam gazetesinde İttihat ve Terakki hakkında öyle sert yazılar kaleme alır. Mesela bir yazısında Enver ve Talat Paşa’dan “iki türedi, iki kabakçı” diye bahseder.
Ali Kemal, nazırlıktan ayrıldıktan sonra bu kez Peyam-ı Sabah gazetesinde Kuvayı Millîye ve Kurtuluş Savaşı karşıtı yazılar kaleme alır.
Ali Kemal’e göre Kurtuluş Savaşı’nın da kazanılma imkânı yoktur, ülke bir felakete sürükleniyordur. Kurtuluş Savaşı kazanılır, Ali Kemal 26 Ağustos’ta yazdığı bir yazı sebep gösterilerek Ankara İstiklal Mahkemesi’nce idama mahkûm edilir.
Kurtuluş Savaşı’na karşı çıkan tek isim Ali Kemal değildir ancak sanırım zayıf halkaydı. 6 Kasım 1922’de tutuklanıp Ankara’ya götürülürken İzmit’te linç edilerek öldürülür.
Ali Kemal’in trajik öyküsü böyle.
***
Babasının linç edilerek öldürüldüğü yıl Zeki Kuneralp sekiz yaşındadır. Annesi oğlunu yanına alır ve Avrupa’ya götürür. Zeki Kuneralp Avrupa’da büyür. Paris Hukuk Fakültesi’ni bitir. 1939 yılında Türkiye’ye döner, Denizli’de iki buçuk yıl askerlik yapar.
Hikayenin can alıcı damarı burası.
Askerliğini yaparken, Hariciye’nin memurluk imtihanı açtığı haberini alır, komutandan izin ister ve Ankara’da sınava girer. Oldukça yüksek bir puanla kazanır, kazanır da...
Ali Kemal’in oğlu olduğu ortaya çıkar. Ankara karışır.
Dışişleri Bakanlığı görevlileri soluğu Çankaya Köşkü’nde alır. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye “Ali Kemal’in oğlu Harici’ye sınavlarını kazandı, Hariciye’ye girmek istiyor” derler.
İsmet İnönü tarihe geçecek şu cevabı verir:
“Bunda ne var, anlamıyorum, babası Ali Kemal ise ne yapalım, niçin girmesin.”
Zeki Kuneralp hatıralarını kaleme aldığı “Sadece Diplomat” kitabında anlatır bunu…
O gün İsmet İnönü, “Ali Kemal’in oğlu” diye gelenlere, “ne var bunda” demeseydi, “Bir hainin oğlu Hariciyede görev yapamaz” deseydi...
Bugün Türk Hariciye tarihine adını altın harflerle yazdıran bir Zeki Kuneralp’ten bahsedebilir miydik?
***
Evvelsi akşam iki kıymetli dostla Zeki Kuneralp’i andık rahmetle. İsmet İnönü’yü bu devlet adamlığı tavrından dolayı hayırla yad ettik.
Dün sabah gazeteye geldiğimde ise ısrarla görüşmek için arayan defalarca not bırakan, doktor olan kocası 19 aydır FETÖ soruşturmaları kapsamında tutuklu, 28 Şubat mağduru öğretmen bir anne ile konuştum. Daha doğrusu duyduğum bir çığlık, bir feryattı.
Şuydu söylediği: “Benim eşimden FETÖ’cü olmaz, ama diyelim ki kocam FETÖ’cü. 15 yaşındaki kızım, ilkokulda okuyan oğlum onlar daha çocuk onlarda mı FETÖ’cü. Oturduğumuz apartmanda kimse yüzümüze bakmıyor, çocuklarım terörist muamelesi görüyor. Daha düne kadar en samimi olduğumuz, bizim ne olduğumuzu bilenler, çocuklarına çocuklarımızla konuşmasınlar diye tembihliyor. Oğlum günlerce konuşamadı. Kızım psikolojik tedavi görüyor. Çocuklarımız ne olacak. Çocukların ne günahı var. 28 Şubat sürecinde yaşadığım haksızlıkları ve iki çocuğuma bakıyorum. Yaşadıkları bu travmayı nasıl atlatacaklarını düşündükçe kanım donuyor. Çocuklarımızı yazın lütfen. Bu çocuklar bu ülkenin çocukları ve onlar küçükler. Onlar masum.”
15 Temmuz’da 250 canımızı öldüren, asker üniformaları ile Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni bombalayan, ülkeyi felaketin eşiğine götüren eli kanlı FETÖ’cüler ile hukuken mücadele edilsin. Yaptıklarının bedellerini ödesinler. Hiç acınmasın. Ancak bir gerçeğimiz daha var. Babaları, anaları suçlu olabilirler ancak çocuklar bu ülkenin çocukları. FETÖ’cülük öyle lanetli bir yafta ki, o yafta vurulurken sırat köprüsünden geçiyormuşçasına dikkatli olmak lazım. FETÖ ile yürütülen mücadelede hukuki çerçeveden sapmamak gerekiyor. FETÖ ile mücadele ederken başka travmalara sebebiyet verilmemeli.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “tabanı ibadet, ortası ticaret, tavanı ihanet” tanımına dikkat edilirse, FETÖ’cülerin ekmeğine yağ sürecek mağduriyetlerin oluşması engellenir.
Çocuklar masumdur. Toplum içerisinde çocuklara suçlu muamelesi yapılmasının önüne geçilmesi lazım.
İsmet İnönü gibi dememiz lazım.
“Babası Ali Kemal ise ne yapalım” dememiz lazım.