Yarın 15 Temmuz. Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kanlı darbe kalkışmasının yıl dönümü. Başaramadılar ancak eli kanlı darbecilere direnen 2000’in üzerinde canımız o gece yaralanıp ölümün kıyısından dönerken, 249 canımız şehit oldu. Onlar bizim demokrasi şehitlerimiz. Hepsine minnettarız.
Beş gündür 15 Temmuz şehitlerini anma törenleri düzenleniyor. Onlar bizim başımızın tacı. Bu millet onları unutmayacak.
Ancak...
Onları hayırla yad etmek, yılda bir kez törenlerin düzenlenmesi yetmez.
AK Parti hükümeti; 15 Temmuz gecesi ülkesini felaketin eşiğinden alabilmek adına hayatını ortaya koyan şehitlerimizin kanlarının yerde kalmaması için katillerinden en ağır şekilde hesap sorulmasını sağlarken, bir yandan da bir daha bu ülkede darbe zilletlerinin yaşanmasının önüne geçecek adımlar atması gerekiyor.
Peki bunu nasıl yapacak?
Hızla devletin kurumsallaşmasını sağlaması gerekiyor. Devleti ‘hukuk devleti’ rayına oturtmalıdır.
İnsan onurunu önceleyen, vatandaşını devlet karşısında güçlü kılan ve hürriyetlerin önünü açan hukuk temelli bir anayasa için kolları sıvaması gerekiyor. Çünkü bu ülkede vesayet ancak devletin kurumsallaşmasıyla son bulabilir. Çünkü kurumsallaşmış devlet ne askerin devleti olabilir, ne FETÖ’nün devleti olabilir ne de şunun bunun devleti: milletin devleti olur.
Bunun nasıl hayata geçireleceğinin cevabını eski Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu “Tarihe Kayıtlar” (Küre Yayınları) kitabında veriyor.
Tarihe Kayıtlar kitabı Davutoğlu’nun TBMM 15 Temmuz Darbe Girişimini Araştırma Komisyonu’na verdiği cevaplardan oluşuyor. Siyasi yol arkadaşları için tam bir rehber niteliği taşıyor kitap.
* Darbeci zihniyetle mücadelenin vasatı ancak ve ancak toplum kesimlerinin tümünün benimsediği ortak akıl, ortak vicdan ve ortak kader bilincinin yayılması ile sağlanabilir.
* Devlet yapısını ve meşruiyetini tümüyle tahrip etmeye yönelen darbe girişimlerini engellemenin en etkili yolu devletin basiret temelinde günün şartlarına uygun bir şekilde tahkim ve inşa edilmesidir.
* Her türlü darbe girişimini engelleyecek en önemli unsur sivil toplumdan devlet kurumlarına, şirket yapılarından hayır kuruluşlarına, konvansiyonel medyadan sosyal medyaya kadar hayatın her alanında şeffaflığın egemen kılınması lazım.
* Zira darbe ortamlarını oluşturmaya dönük gizemli yapıları deşifre edecek tek araç şeffaflıktır. Bunun sağlanabilmesi için sivil toplum kuruluşları şeffaf olmalı, kayıt dışı ekonomi tümüyle tasfiye edilerek finansal kaynak akışlarına şeffaflık getirilmeli, hukuk süreçlerdeki tüm görevlendirilmeler şeffaflık içinde yapılmalı, devlet kurumlarında hiyerarşik şeffaflığı yok eden paralel yapılara izin verilmemeli, sosyal medyada şahsiyet katliamı yaparak insan onurunu yok eden kimliksiz hesaplarla hukuk önünde mücadele edilebilmelidir.
* Bir an önce ‘bireysel alanda hürriyet’, ‘sivil toplum ve ekonomide şeffaflık’, ‘eğitim alanında kalite’, ‘hukuk alanında adalet’, ‘yönetimde meşruiyet’, ‘bürokraside ehliyet’, ‘devlette daimiyet’ gibi ilkeler hayata geçirilerek siyasal sistem yeniden inşa edilmelidir.
* Bireysel hürriyet alanlarının daraltılmasına değil, genişletilmesine ihtiyaç bulunmaktadır. Dünyanın otoriter ve popülist eğilimlere yönelmesi bizleri yanıltmamalıdır.
* Devlet yeniden tanzim edilirken statükoculuğa dayalı kurumsal asabiyet terk edilmeli, ancak kurumsal kültür ve hafıza özenle korunmalıdır.
* Devletin ele geçirilerek güç sahibi olunan bir nesne gibi görülmesi, hangi ideolojiye dayanırsa dayansın darbeci zihniyetin ortak yaklaşımıdır.
* Bürokraside kalma ve yükselme objektif kriterlerle ölçülebilir performansa bağlanarak, bürokrasiye giriş şartlarının tamamıyla rasyonel süreçlerle ve ehliyet, liyakat esasları üzerinden tanzim edilmesi sağlanmalıdır.
* Mütekebbir devlet anlayışı devletin kamunun ortak mülkü olduğu anlayışından sapılmasıyla ortaya çıkar. Bu anlayış bir kesimin toplumun geri kalanına hükmetmesiyle kendisini gösterir. (Toplumun hakim siyasi irade tarafından yüzde elli yüzde elli diye tanımlanmasın bu yüzden tehlikelidir. E.Ç)
* Her türlü toplumsal düzenin ilk erdemi ve esası adalettir. Sağlam bir adalet felsefesine dayanmayan hukuk yapısı ile insan hayatının, aklının, inancının, neslinin ve mülkünün teminat altına alınmadığı sosyal ve siyasal düzenler iç ve dış her türlü darbe girişimine, kaosa ve saldırıya açık hale gelir.
* Adalet fikrinin sarsan en önemli sapma, tek tek vicdanlarıyla hükmetmesi gereken yargıçların kolektif kimliklerle anılması ve hazırladıkları iddianamelerde, yaptıkları soruşturmalarda bu kolektif kimliğin ve mahalle baskısının tesirinde kalmalarıdır.
Son söz... AK Parti bu millete şunu armağan edebilmelidir: Kuvvetler ayrılığı tam anlamıyla tahkim edilmiş bir hukuk devleti. Ve insan onurunu önceleyen sivil bir anayasa. Ve bu millet şunu bilmelidir: Devletin başına, kurumlarının başına kim gelirse gelsin bir daha asla özgürlüklerden geriye dönüş olmamalı. İktidarlar özgürlüklerin garantisi olmaktan çıkmalıdır bu ülkede.