AK Parti’nin, MHP ve lideri Devlet Bahçeli’nin hassasiyetlerini gözeterek yazdığı Anayasa Değişikliği Teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi Anayasa Komisyonu’nda görüşülüyor.
AK Partili milletvekillerinin teklife yönelik tek ve güçlü itirazları ‘yedek milletvekilliği’ hususunda olmuş.
Hal böyle olup da buradan Ankara’ya bakınca, ortaya şöyle bir manzara çıkıyor:
AK Parti milletvekilleri; hadi AK Parti’nin sevdiği şekliyle de söyleyelim ‘milletin vekilleri’, ülkenin ve milletin geleceği değil de kendilerinin ‘gelecek’ kaygısı ve telaşı içindeler! Ki AK Parti de ivedi bir şekilde milletvekillerinin bu kaygılarını giderecek düzenlemeyi yapacağını söylemiş!
Oysaki kriz “yedek milletvekilliği’ değil teklifteki daha hayati konularda çıkmalıydı. Milletin vekilleri olduklarını görebilmeliydik.
Peki, Türkiye’nin kaderini, geleceğini derinden etkileyecek olan Anayasa Değişikliği Teklifi’ndeki ‘tek arizi’ durum bu mudur, gerçekten!
O halde, AK Parti’nin kurulmasında emeği ve katkısı olan, Başbakan Danışmanı, Başbakan Müsteşarı ve sonrasında iki önemli bakanlıkta görev yapan Prof. Dr. Ömer Dinçer’e kulak verelim…
Sayın Dinçer dün Habertürk’teki köşesine Anayasa Değişikliği Teklifi’ni ve çok önemli bir soruyu da yazısının başlığına taşıdı. Soru şu:
“Anayasa teklifinde kuvvetler ayrımı nerede?”
Dinçer’in yazısını mümkün mertebe alıntılacağım elbette. Çünkü önemli.
Ve fakat şunu söylemem gerekiyor ki, Ömer Dinçer yazmak istediğim yazının ve sormak istediğim sorunun alasını yazmış ve sormuş. Eminim sadece benim değil, pek çoğumuzun düşüncelerine ve endişelerine tercüman olmuştur.
Bir parantez açalım:
Ömer Dinçer, devletin çekirdeğini iyi bilen, Türkiye’nin neden bir sistem değişikliğine ihtiyacı olduğunu anlatabilecek en iyi isimlerden birisi. AK Parti’nin iktidara geldiği o ilk yıllarda görev yaptı. AK Parti’nin açıktan düşmanlaştırıldığı dönemde gazetelerin kara manşetlerinden düşmedi. Milli Güvenlik Kurulu toplantılarında hedef alınan isimdi. Zira Dinçer’i ilk farkeden vesayetçi odaklar statükonun bekçileri oldu: Ne yapmaya çalıştığını farkettiler.
Eğer Ömer Dinçer’in hayata geçirmeye çalıştığı “Kamu Reformu” yapılabilseydi belki de yaşadığımız pek çok sorunu yaşamamış olacaktık.
Parantezi kapatalım…
Ömer Dinçer’in şu sözlerine kulak vermek gerekiyor:
“Her hukuki düzenlemenin bir beklenen amacı vardır. Ancak bazen çıkarılan yasalar umulan amacın dışında, beklenmeyen sonuçlar doğurabilir. Beklenmeyen sorunları çözmek için yeni yasalar çıkartılır. Bu kısırdöngü, bürokrasinin doğması ve hukuki katılıkla sonuçlanır.”
“Meclis’e sunulan teklif ise beklenen amacın ve beklenmeyen sorunların dışında açıkça tahmin edilebilecek sorunları da barındırıyor.”
“Teklifte, mevcut fiili duruma hukuki bir çerçeve kazandırma çabası öne çıkmış. Bu yaklaşım, bugün yaşanan sorunların müzminleşeceği, üstelik yeni sorunların da çıkacağı anlamına geliyor.”
“Başbakanlığı kaldırmak ve Bakanlar Kurulu’nu Meclis dışından oluşturmak, anayasal erkler arasındaki ayrımı daha da belirsizleştiriyor.”
“Var olan yapıda bile anayasal güçler arasında ‘kuvvetler ayrılığı’ tam sağlanamıyor. Demokrasiyi korumak için kuvvetler arasında ‘denge ve denetim’ mekanizmasını güçlendirmek ve ‘tek adama’ gidecek yolları kapatmak gerekir.”
“Cumhurbaşkanı’nın partisi Meclis’te çoğunluğa sahipse, yargı bağımsızlığı tartışmalı hale gelmez mi?”
***
Ben bu kadarını alıntılayabildim. Eğer siz Prof. Dr. Ömer Dinçer’in dünkü ‘Anayasa teklifinde kuvvetler ayrılığı nerede?’ başlıklı yazısını okumadıysanız mutlaka okuyun.
Umarım Ömer Dinçer’in sorduğu ‘kuvvetler ayrılığı nerede?’ sorusu ve altını çizdiği diğer hususlar Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde muhatap bulur! Ve umarım Anayasa Değişikliği Teklifi’ni yazanlar ‘iş işten geçmeden’ teklifi yeniden gözden geçirirler ve Türkiye’nin geleceğini, kaderini derinden etkileyecek bu hususu düzeltirler.
Son söz de Ömer Dinçer’in yazısından olsun:
“Katılımcı bir demokrasi için mücadele vermiş AK Parti’nin bunu başaracağını umuyorum?”
Ben de... Ben de…