Hollanda’da yayın yapan Vereinigung Weekblad Bluf adlı sol tandanslı dergi, 1987 yılında Hollanda İç İstihbarat Servisi’nin periyodik raporlarından birini ele geçirir.
Rapor 1981 yılına aittir ve üzerinde “gizli” damgası vardır. Pek çok gizli bilgiyi içeren raporun en can acılı bölümü ise Polonya, Romanya ve Çekoslovakya istihbarat servislerinin Hollanda’da yaptığı faaliyetlere dair olan kısımlardır.
Raporun yayınlanacağını öğrenen Hollanda İstihbarat Servisi ulusal güvenliği korumak amacıyla savcılıktan tedbir kararı çıkartır. Derginin bürosu hakim kararıyla aranır bazı sayılara ve eklere el koyarlar. Dergi çalışanları o gece dergiyi gizlice yeniden basarlar ve dağıtırlar. Hollanda İstihbarat Servisi bütün çabalarına rağmen derginin yayınlanmasının ve dağıtılmasının önüne geçemez.
Bluf ve Hollanda İstihbarat Servisi mahkemelik olur.
Mart 1988’de Hollanda mahkemesi, ulusal güvenlik, kamu yararı gerekçeleriyle Bluf’u mahkum eder. Bluf davayı AİHM’e taşır.
AİHM kararı özetle şöyle der: “Gizli belgeler yeni değil altı yıllıktır. Medya da bu olay üzerine yorumlar çıkmıştır. Çok sayıda insan zaten söz konusu bu bilgilere ulaşma ve bunları başkalarına da aktarma olanağını elde etmiş durumdadır. Durum böyle olunca, bu bilgiler devlet sırrı olma niteliğini yitirmiştir. Bu bilgileri korumakla istihbarat servisi yükümlüdür. Koruyamadığı durumlarda istihbarat servislerindeki bilgiler yayımlanabilir.” (9 Şubat 1995 Bluf/Hollanda Kararı)
Yani AİHM’e göre istihbarat servislerinin gizli bilgileri ele geçirildiğinde yayınlanabilir. Zaten yayınlanmış, üzerinde yorum yapılmış, çoğu insanın bildiği, ulaştığı bir bilgi de devlet sırrı niteliğini yitirmiş olur.
Sadece Bluf kararı değil, böyle konularda bize ışık tutacak çeşitli AİHM kararları bulunuyor:
*Yetkilerini kötüye kullanan kamu görevlilerinin isimleri yayınlanabilir. (8 Temmuz 1999, Sürek, Türkiye Kararı No: 2)
*Politikacılar daha fazla ve oldukça sert bir üslupla eleştirebilir. (8 Temmuz 1986 Lingens/Avusturya Kararı; 23 Mayıs 1991 Oberschlick (no.1)/Avusturya Kararı)
*Fikirler tahrik edici bir üslupla kaleme alınabilir. (8 Temmuz 1999 Polat/Türkiye Kararı)
* Haber abartılı ve provoke edici olabilir. (29 Mart 2001 Thoma/Lüxemburg Kararı)
*Halka açıklanmamış gizli resmi raporlar yayınlanabilir. (20 Mayıs 1999 Bladet Troms ve Stensaas/Norveç Kararı)
*Soruşturmanın gizliliğini basın ihlal edebilir. (22 Mayıs 1990 Weber/İsviçre Kararı)
*İzinsiz sahip olunan devlet dokümanları yayınlanabilir. (21 Ocak 1999 Fressoz ve Roire/Fransa Kararı)
Bizde de AYM’nin MİT TIR’ları davasında vermiş olduğu karar, AİHM içtihatları yönündedir. Hatırlayalım, daha önce başka medya organlarında yayınlanmış olan MİT TIR’ları’na ait görüntüler Cumhuriyet Gazetesinde yayınlanınca yargı “devlet sırrının ifşası” suçlamasıyla harekete geçmişti. Mahkeme “devletin gizli belgelerini ifşa etmek” suçundan Can Dündar’a 5 yıl 10 ay, Erdem Gül’e ise 5 yıl hapis cezası vermişti.
AYM verdiği kararda şöyle demişti:
“Kamuoyunda yoğun tartışmalara neden olan bir olaya ilişkin benzer haberlerin aylar önce yayımlanmış olduğu gözetilmeksizin…” tutuklama ve mahkumiyet kararı verilmesini yanlış olduğunu hükme bağlamıştı. (Başvuru Numarası: 2015/18567)
Gördünüz mü, daha önce yayınlanarak kamuoyunun gündemine giren milli güvenliği dahi ilgilendiren bir konuda yayın yapılması devlet sırrının ifşasına girmiyor. Çünkü bir sır iki kez ifşa edilmez. Kamuoyunda tartışılan ve çoğu insanın bildiği bir konu devlet sırrı sayılmaz. Yargıya güvenin yüzde yirmilere düştüğü bir dönemde AYM’nin vermiş olduğu bu karar oldukça önemliydi.
Anayasa Mahkemesi’nin de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de kararları mahkemelerimiz için bağlayıcıdır, herkes için emsaldir.
AYM ve AİHM kararları bağlayıcı ve emsal olduğu halde bizde maalesef yargıda sorunlu kararlar çıkmaya devam ediyor.
Ve nitekim yargıdaki tuhaf kararlar zincirine bir yenisi daha eklendi. Cumhuriyet gazetesinin yazarı ve Oda Tv’nin haber müdürü olan Barış Terkoğlu yazmadığı bir haberden dolayı, sırf “sorumlu müdür” olduğu için tutuklandı. Halbuki haberi yazan muhabirin adı, sanı, adresi belli. Sorumlu haber müdürlerinin hangi durumda gözaltına alınacağı, tutuklanacağı kanunda da belli. Kanun diyor ki:
Süreli yayınlarda eser sahibinin belli olmaması yani eser sahibinin kim olduğunun anlaşılmasının mümkün olmaması halinde,
Yurt dışında bulunması nedeniyle Türkiye’de yargılanamaması halinde…
Sorumlu müdür hakkında yasal işlem yapılabilir…
Daha da önemlisi AİHM içtihatları ve AYM’nin kararları ortada iken… Dahası “MİT mensuplarının şehit olduğunu 26 Şubat tarihinde İYİ Parti Milletvekili Ümit Özdağ Meclis’te yaptığı basın toplantısında açıklamışken... Bazı gazeteler bunu haberleştirmişken... Sosyal medyada konuşulmuşken.. Gizliliği kalmamış bu habere ilişkin Oda Tv fotoğraf yayınladı diye soruşturma açıldı, haberin muhabiri ve sitenin sorumlu müdürü “MİT mensubunu deşifre etmek” suçundan tutuklandı!
Daha önce deşifre olmuş, kamuoyuna intikal etmiş bir haberi tekrar haber yaptı diye gazetecilerin tutuklanması tuhaf değil mi? Hele de haberi yazan muhabir ortadayken sorumlu müdür hakkında tutuklama kararının verilmesi... Yok mu burada bir tuhaflık sizce de?