15 Temmuz’u 16 Temmuz’a bağlayan gece... Paralel çetenin kalkıştığı, halkın üzerine silah doğrulttuğu kanlı gece... Aynı zamanda bir milletin destan yazdığı gece... Eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek, o en uzun geceyi KARAR’a anlattı: Eşimin telefonu çaldı, arayan Fahri Kasırga’nın eşi Aynur Hanım’dı. Eşimin telaşla “Sakin ol, kim götürdü?” dediğini duyunca telefonu aldım. “Hayırdır ne oldu?” diyemeden Aynur Hanım, “Fahri’yi götürdüler Cemil Bey” dedi...
Darbe gecesi neredeydiniz, nasıl öğrendiniz?
Ben Gölbaşı’nda oturuyorum. Bilmeyenler için söylemekte fayda var; Gölbaşı, Özel Harekat Eğitim Merkezi’nin olduğu ve 15 Temmuz gecesi 47 polisin şehit edildiği yer. O akşam saat 22:00’ye doğru eve geldim, televizyonu açıp haberlere bakmaya başladım. Baktım, haberlerde Boğaziçi Köprüsü’nün jandarma tarafından kapatıldığı yönünde haberler geçiyor.
Bir anormallik olduğunu hissettiniz mi?
Normal bir dönemden geçmiyoruz, bir anormallik olduğu muhakkak. Türkiye, terörün hedefinde bir ülke. Her gün sıkıntılar yaşıyoruz. Kısa bir süre önce havaalanına bir saldırı gerçekleşmiş vs. Bir anormallik olduğunu hissettim ancak bu daha çok, ‘Köprünün tek istikameti kapatıldığına göre bir terör eylemi istihbaratı alınmış olabilir, patlayıcı yüklü bir araç yakalanmış ve kontrollü bir şekilde geçirilmeye çalışıyor’ yönünde bir hissiyattı. Daha dikkatle haberleri izlemeye başladım. Bir patlama sesi geldi. Önemsemedim. Yaz günü, Gölbaşı düğünlerin yapıldığı yer. Bir düğün var ve havai fişek patlatıldı diye düşündüm. Haber kanalları arasında geziniyorum, Boğaz Köprüsü’nde ne olduğunu anlamaya çalışıyorum. Telefonum çaldı, arayan eski bir milletvekili arkadaşım “Boğazdaki hareketliliği izliyor musun, bu nedir, neyin nesidir?” diye sordu. Biz konuşurken eşimin telefonu çaldı, arayan Fahri Kasırga’nın eşi Aynur Hanım’dı. Bir anda eşimin telaşla “Sakin ol, kim götürdü?” diye sorduğunu duyunca telefonunu ben aldım. Daha “Hayırdır ne oldu?” diye sormaya kalmadan Aynur Hanım, “Fahri’yi götürdüler Cemil Bey”, “Kim götürdü?”, “Askerler götürdü”… O an ‘Patlama sesi’, ‘Köprüdeki görüntü’, “Fahri Bey’in askerler tarafından götürülmesi…” birleşti ve kare tamamlandı. Köprüdeki hareketliliğin bir terör tedbiri anlamına gelmediğini, olağanüstü bir hareketlilik olduğunu anladım.
İlk tepkiniz ne oldu?
Eski Genelkurmay Başkanı Sayın Necdet Özel bizim mahallede oturuyor. Onu aradım; ‘Sayın Komutanım sanırım bir şeyler oluyor, nedir?’ diye sordum. Sayın Özel, “Farkındayım, arkadaşlara ulaşmaya çalışıyorum ancak kimseye ulaşamıyorum. İrtibat kurmaya çalışıyorum” dedi. Bir-iki yeri daha aradım ne olup bittiğini anlamak için.
Cumhurbaşkanı ve Başbakan’a ulaşmaya çalıştınız mı?
Hayır. Böylesi durumlarda önce ne olup bittiğini anlarsınız, ulaştığınız bilgi ile ararsınız. Ben de öyle yapmaya çalıştım. Ancak aradığım yerlerin çoğuna ulaşamadım. Tuhaf bir geceydi. O arada televizyonda Binali Bey’in açıklaması başladı. Başbakanımızın konuşması bitince kendisine ulaştım ve konuştuk. Hazırlanıp Meclis’e gittim. Daha önce kullandığımız güzergah kapanmıştı. Dikmen Caddesi’nden yürüyerek Meclis’e ulaştım. Meclis’e girdikten 15 dakika sonra ilk bomba patladı.
Halkla İlişkiler Binası özel hedef miydi?
Öyle görünüyor ki Meclis özel olarak hedef alındı. Bomba, Halkla İlişkiler Binası’na denk geldi. Halk, Meclis önünde yığılmaya başladı. Toplanan kalabalığa gözdağı verilmek istendi. İkinci bomba patladı ve silah sesleri duyulmaya başlayınca bizler Meclis sığınağına geçtik. Üçüncü bomba biz sığınağa indiğimizde patladı.
‘9 Subay Olayı’nda “TSK’yı yıpratmayalım” diyerek meselenin üzerine ciddi şekilde gitmeyen Rahmetli Adnan Menderes sonrasında der ki, “Böylesi bir darbe beklemiyordum.” Siz deneyimli bir siyasetçisiniz. Darbe bekliyor muydunuz?
Bekliyordum dersem çok iddialı olur, gerçekçi de olmaz. Ancak Türkiye’nin çok normal bir ortamda olmadığı, olağanüstü sıkıntıların yaşandığı bir süreçten geçtiği ortada. Silahlı Kuvvetler içerisinde aklını kaybetmiş belli sayıda adı sanı bizden olan ama yaptığı eylemlere baktığımızda ne TSK’ya ne de bu milletle alakası olmayan adamların ortaya çıkardığı bir vahşeti yaşadık. Darbe bekliyor muyduk, beklemiyor muyduktan öte yapmamız gerekenler var. O da yaşadığımız bu travmayı süratle atlatmamız, aklımızı, sağduyumuzu olabildiğince öne çıkartmamız gerçeğidir. Şu saatten sonra birbirimizi suçlamak, tahrik etmek yerine sağduyu ile şu süreci değerlendirmemiz gerekiyor. Yaşadığımız bu vahşetin tortuları, artçı sartınları bir gecede bitmiyor. Olay daha sıcaklığını koruyor. Kim nedir, ne değildir, nasıl oldu, kimin sorumluluğu var bunların hepsinin analizleri yapılacaktır.
15 Temmuz gecesi muhalefet partilerinden toplumun muhalif kesimlerine kadar herkes tek yürek oldu, darbeye hayır dedi. Bu, darbeler dönemini kapattığımız anlamına gelir mi?
Bir daha darbe olup olmayacağını zaman gösterecek. Artık Türkiye’de bir darbe yaşanmaması için siyasetçilere büyük görev düşüyor. Millet üzerine düşeni yaptı. Bütün millet o gece bırakın AK Parti’ye oy vermemeyi, zaman zaman bizlere açıkça ‘Sizinle beraber Türkiye’de olmaktan rahatsızım’ diyenler dahi bu olağanüstü, haksızca, insafsızca, vicdansızca kalkışmanın karşısında durdu. Milletin neredeyse tamamı sokaklara döküldü. Ve ortak tavrını sürdürmeye devam ediyor. Bu, ülkenin geleceği açısından çok önemli. Ülkede oluşan bu havayı devam ettirmek için her türlü çabayı sarf etmeliyiz. Bunu bir siyaset mantığı ile ya da siyaset gözlüğü ile bakarak değil, bu milletin geleceğinin teminatı bakımından önemli bir adım olduğunu kabul edip böylesi bir şer geceden hayır çıkartmak adına yapmalıyız. Bakınız, daha da önemlisi 15 Temmuz gecesi bize ne kazandırdı? Biz demokrasi adına güzel örnekler vermeye başladığımızda hep İngiltere’den, Fransa’dan, Almanya’dan misaller verirdik. Artık bizim de demokrasi adına örnek verebileceğimiz bir gecemiz var.
15 Temmuz darbe kalkışmasının arkasında sadece Paralel çete olmadığı, başka ittifakların da olduğu iddialar arasında. Siz ne dersiniz?
Şu an için kesin hüküm vermek, bu böyledir demek doğru olmaz. İttifaklar var mı, yoksa bu yamuk yapı tek başına mı yaptı? 9 binin üzerinde gözaltı var. Bu, devam edecek gibi duruyor. Kalkışmanın arka planında sadece bu örgütle ast-üst ilişkisi içerisinde olanlar mı var? Rejim içerisinde olayın kan tahlili yapılacaktır. AK Parti düşmanlığı içinde olup da ‘Bunlar gitsinler de nasıl giderse gitsin” diyenler de var mıdır? Var ise yüzdesi ne kadardır? Bilemeyiz. Ama en azından beş-on kişinin bir araya gelip “Biz bu hükümeti beğenmiyoruz, Cumhurbaşkanı’nı sevmiyoruz, AK Parti’yi de beğenmiyoruz, haydi darbe yapalım!” demediklerini biliyoruz. Öyle bir haftada yapılacak bir iş değil. Yapılan edilen, gözaltılar gösteriyor ki ana damar bu yamuk yapı. Ben ‘Paralel’ değil ‘Yamuk yapı’ demeyi tercih ediyorum.
MECLİS BİLDİRİSİ SIĞINAKTA YAZILDI
O gece TBMM’de üçüncü sabahlamam olacaktı. Aklıma bu geldi. Hemen kendimizi toparlayıp bir şeyler yapmamız gerektiğini düşündüm. Arkadaşlarımızla birlikte bir ‘bildiri’ yazmaya karar verdik. AK Parti Milletvekili Aydın Ünal, MHP Grup Başkanvekili arkadaşımız, CHP’den bir arkadaşımız, Meclis Başkanımız ve ben ertesi gün TBMM’de okunan ortak bildirinin taslağını yazmaya başladık. Sığınakta bulunan bir taburenin üstünde. Yazdığımız taslak metni yine sığınaktayken parti liderleriyle görüşerek istişare ettik. Gerekli düzenlemeleri yaptık. Ertesi gün sığınakta yazdığımız bildiri Meclis’te ortak bildiri olarak okundu.
Sığınakta kaç saat kaldınız?
19 saat. Sığınakta başka bir hususu daha istişare ettik. Saat 14:00’te Genel Kurul toplanacak, her partiden bir kişi konuşma yapacaktı. Biz Sayın Genel Başkanların konuşma yapmasının daha doğru olacağını düşündük. Her arkadaşımız kendi Genel Başkanı’na bu ricamızı, temennimizi bildirdi. Bu düşüncemiz kabul gördü.
‘15 Temmuz’u 16’ya bağlayan gece Meclis’te üçüncü sabahlayışım’ dediniz...
İlki, 1. Körfez Savaşı sonrasında Necip Torumtay’ın istifasının olduğu geceydi. Ortalık oldukça hareketliydi. Asker, rahmetli Özal’ın politikasına karşı geliyor. Muhalefet karşı. Bombalar patlıyor, millet marketlere doluşmuş. Saddam, Türkiye’yi hedefe oturtmuş. Olağanüstü şartların olduğu bir dönemde Torumtay istifa etti. Bu ne anlama geliyor? Kendi adına mı istia etti, TSK’yı temsilen mi? Yerine getirilecek kişiyi TSK kabul edecek mi, etmeyecek mi? Bilgi alma kanallarımız yoktu. Rahmetli Kamran İnan, Mehmet Keçeciler, Başbakan Yıldırım Akbulut, Başbakanlık Müsteşarı Sabahattin Çakmakoğlu ile Başbakanlık Konutu’ndaydık. Uzun bir geceydi.
İkincisi, 27 Nisan e-muhtırasının verildiği geceydi. Başlangıçta altı kişiydik. Herhangi bir davet olmadığından Sayın Gül’ün konutundaydık. Sayın Başbakan da kendi konutundaydı. Genelkurmay Başkanı’nın 14 saat telefonlara çıkmadığı uzun bir geceydi. Sonradan bazı yazılar yazıldı, bunların önemli bir kısmı gerçeği tam olarak aksettirmedi. Tabldot yazılar olarak gördüm.
Ve 15 Temmuz darbe kalkışmasının yaşandığı sığınakta geçirdiğimiz gece. Rahmetli Demirel’in bir sözü vardır, ‘Bazen siyasette 24 saat çok uzun süredir’ diye. Demirel’in bu sözü bir kez daha doğrulanmış oldu.
MECLİS TABURU'NU İYİ Kİ ÇIKARMIŞIZ
Sığınakta şunu düşündüm; benden önceki Meclis başkanlarının da en büyük arzusu, demokrasiye geçmiş Türkiye’nin parlamentosuna yakışmayan askeri görüntünün düzeltilmesiydi. Meclis’ten Muhafız Taburu’nun çıkartılmasını sağlamak benim Meclis Başkanlığıma nasip oldu. Biliyorsunuz, Cumhurbaşkanlığı’nın iki muhafız taburu vardır. Bunlardan birisi Meclis’te dururdu, diğeri Çankaya Köşkü’nde. Polis akşam saat 18:00’e kadar Meclis’in güvenliğini korur, saat 18:00’den sonra Muhafız Taburu’na teslim eder. Bir tek polis kalmaz. Şimdi o gece, yani 15 Temmuz gecesi 700 -800 askerden oluşan Muhafız Taburu’nun Meclis’te olduğunu düşünün! Ne olurdu? Biz o gece Meclis’e girebilir miydik? Girmeye çalıştığımızda Muhafız Alay Komutanı’ndan ‘Vur emri alan’ tabur milletvekillerine ateş açacaktı. Kan dökülecekti. Karşımızda Meclis’i bombalayan, Meclis’i tarayan bir yapı var. Şimdi işin vahameti daha iyi ortaya çıkıyor. Muhafız Taburları, Muhafız Alay Komutanlığı’na bağlıdır ve emir komutayı oradan alır. Elbette biz dört-beş sene sonra askeri bir darbe olabilir, önlem alalım, bunları buradan çıkartalım diye Meclis’in teşkilat yapısıyla ilgili kanun çıkartmış değiliz. Bilakis demokrasimize yakışmıyor artık diye attığımız bir adımdı. O gece sığınıkta ayrıca bunu düşündüm.
TÜRKİYE HALA İÇ VE DIŞ MÜDAHALEYE AÇIK
Kimsenin kimseyi dinlemediği, en haklı olanların dahi haklı olduğu konularda hakkının teslim edilmediği bir süreçten geçiyoruz. Toplumsal kutuplaşma had safhada.
Başbakanımız böylesi bir süreçte sıkıntılı olduğumuz ülkelerle işbirliği kanallarını yeniden açmak için doğru adımlar attı, atmaya da devam ediyor. Bu doğru bir adımdır. Ben de bir süredir toplumsal uzlaşma çağrıları yapıyorum. Kendi partime, hükümetime, madem ki dışarıdaki dostlarla işbirliği, birlikte iş yapabilme kapılarını yeniden aralıyoruz, normalleşebilmek adına çaba sarfediyoruz, içeride de normalleşelim çağrısında bulunuyorum. Bu sıkıntıları hepimiz görüyoruz, yazılıyor, vatandaş konuşuyor. Keşke içeride de bu beraberliği yeniden sağlayabilsek, dostlarımızın sayısını artırabilsek güzel olmaz mı?
Tabi burada kastettiğim dostluklar, memleketin birliğinden, dirliğinden, huzurundan yana olan farklı kesimlerle. Bu toplum artık bu kadar gerilim kaldırabilecek durumda değil.
Olağan bir durumdan çıkıp da olağanüstü şartlara itildiğimizde bunun adına ister darbe deyin, ister kaos deyin, ister iç çatışma deyin ne derseniz deyin. Aklın, izanın, vicdanın hakim olduğu bir ortamdan aklın, izanın, vicdanın rafa kaldırıldığı bir ortama girildiğinde bunun adının darbe olmasının bir önemi yok.
Artık öyle bir noktadayız ki, Muhammed İkbal’in sözüydü sanırım; Batı dünyası vicdanını yitirdi, İslam dünyası ise aklını. Biz şu anda tam o noktadayız. 15 Temmuz gecesi, akıl olmadığında ahlakın olmadığını, ahlak olmadığında vicdanın, insafın, adaletin olmadığını, dolayısıyla insanlığın olmadığını gördük. O gece yaşadıklarımız, Türkiye’nin hala iç ve dış müdahalelere açık bir ülke olduğunu ortaya koydu. Bölgemizde istihbarat örgütlerinin fırsat kolladığı gerçeğini bilmemiz gerekiyor.
Olanlar olmuştur ve bu olanlar Türkiye’de yaşanmıştır. Ümit ve dua ederim ki milletimiz bir daha böylesi kanlı bir gece yaşamaz. Allah, milletimize zeval vermesin.