Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını iddialı bir şekilde eleştirmek için biraz hukuki formasyona sahip olmak gerekmez mi? Diyelim ki eleştirenler hukukçu değil, o zaman saygın hukukçuların görüşlerine başvurmaları gerekmez mi? Ben böyle olması gerektiğine inanıyorum.
Bu bağlamda “1071 Akademisyenin” Anayasa Mahkemesi’nin kararını eleştirmenin ötesinde “teröre meşruiyet kazandırmak” gibi ağır ithamlarla suçlayan bildirisini görünce bildiriye imza atan akademisyenlerin kim olduğuna baktım. Elbette ki AYM’yi “teröre meşruiyet kazandırmak” gibi ağır ithamlarla suçlayan “1071 Akademisyen” arasında ülkemizin saygın hukukçularının olacağına ihtimal vermiyordum. Ama araştırdım. Çünkü listedeki isimlerin akademik branşları belirtilmemişti.
Ben de bunun üzerine “1071” ismi teker teker inceledim.
Anayasa Mahkemesi’nin kararını protesto eden 1071 akademisyenimizin “alanları” neler peki?
Bir kere şunu söylemeliyim ki, bildirinin içeriğine bakmadan sadece 1071 Akademisyenin imzalarına ve alanlarına bakan birisine “Bu isimler neyi protesto etmiştir?” diye sorulsa şu cevapları verebilir:
* Galiba ilahiyatçı akademisyenler “Diyanet özerkleşsin, devlet vatandaşın inancını tanımlamaya son versin” diyerek bir bildiriye imza atmışlar…
* Çevre mühendisi akademisyenler, ülkede üretim ve tüketim faaliyetlerinin insan sağlığına, refahına ve doğal dengeye zarar verdiği konusunda bir bildiri yayınlamışlar…
* Ülkede “beden eğitimi ve spor bilimlerine” yeterince kıymet verilmediğini düşünen beden eğitimi yüksek okulundaki öğretim görevlileri bir bildiri yazmışlar…
* Tıp fakültesindeki akademisyenler Sağlık Bakanlığı’nı protesto eden bir bildiriye imza atmışlar…
Dahası “Radyo Televizyon”, “Bahçe Düzenleme”, “Veterinerlik”, “Edebiyat”, “Bankacılık-Sigortacılık”, “Tekstil Tasarımı”, “Beden Eğitimi ve Spor Bilimleri”, “Konservatuar”, “Teknoloji Fakültesi Metalurji”, “Ortaçağ, Yakın Çağ, Cumhuriyet Tarihi”, “Hemşirelik”, “Mühendislik” gibi fakültelerde görev yapan öğretim görevlileri kendi alanlarıyla ilgili bir “bildiriye” imza atmış olabilir diye düşünülmesi de mümkün.
Ancak bu listeye göz atan birisinde bu bildirinin ya da protesto metninin “hukukla” alakalı bir şey olduğu düşüncesi oluşmaz.
Çünkü, AYM kararını protesto eden “1071 Akademisyen” arasında sadece 15 hukukçu akademisyen var. Yani listede hukukçuların oranı yüzde 1.4…
Bu on beş hukukçu akademisyen arasında ise anayasa uzmanı ve ceza hukukçusu olmadığının altını da çizelim.
Listeyi incelerken şunları gördüm:
* 1071 akademisyenden altısı rektör ve liste içinde mükerrer isimler var.
* 15 hukukçu akademisyenden ikisi AK Parti milletvekili olmuş ya da milletvekili adayı olmuş. AK Parti’de AR-Ge’de görev yapmış bir hukukçu var. Ve yine hukukçu akademisyenlerden birisi hali hazırda bir sivil toplum kuruluşunun yöneticisi.
* 1071 ismin hepsi profesör veya doçent akademisyen değil, aralarında doktora öğrencileri de ve araştırma görevlileri de…
* Beş altı ismin kenarına soru işareti koydum çünkü bir hayli aradığım halde akademisyen olarak ismini eşleştiremedim. Öğretim görevlisi olarak çıkmıyor. Bu konuda ben tam bilgiye ulaşamamış da olabilirim.
* Bir hukuk dekanı bildiriyi imzalamış ancak aynı bölümdeki 18 hukukçu akademisyenden bildiriyi imzalayan olmamış.
İktidara yakın medya kuruluşları günlerdir AYM Başkanı Zühtü Arslan ve “hak ihlali” kararına imza atan 8 AYM üyesini hedef gösteren “teröre destek vermek” gibi ağır suçlarla itham eden haberler yapıyor. Ancak bir üniversitenin resmi internet sitesinin “Teröre destek özgürlük değildir” diye açılmasını üzüntüyle karşıladım.
Soru şu…
Anayasa Mahkemesi’nin kararı eleştirilemez mi?
Eleştirebilir tabi ki. AYM’nin kararları eleştirilemez değil. Nitekim vakti zamanında AYM’nin özgürlüklerin önünü tıkayan kararlarını, hukuktan çıkarak siyasi ve antidemokratik bulduğum kararlarını eleştirdim. Çünkü demokratik hukuk devletinin ancak o ülkede hukuk ilkesinin hakim olmasıyla mümkün olacağına inanıyorum. Bir ülkede hukukun üstünlüğü hakim değilse o ülkede ne ekonominin ne demokrasinin gelişmeyeceğine inanıyorum.
Nitekim YSK’nın hukuki değil siyasi davranarak verdiği İstanbul seçimlerini yenileme kararını sert ifadelerle de eleştirdim doğru bulmadığımı yazdım.
O yüzden illa hukuk illa hukuk diyenlerdenim. Yargının hoşumuza gitmeme pahasına hukuki çerçevede vereceği karar mı, yargının hukuku ayaklar altına alarak hoşumuza gidecek kararlar vermesi mi? Elbette ki ilki.
Anayasa Mahkemesi’nin kararları eleştirilebilir. Anayasa Mahkemesi eleştiriden münezzeh değildir. Ancak “hak ihlali var” kararı veren AYM üyelerini “ vatan hainliği” ve “terörü meşrulaştırmak” gibi ağır ithamlarla suçlamak hiç kimsenin haddi olmamalıdır.
Soru şu:
1071 Akademisyen arasında ben neden hukukçuları aradım?
Şundan…
“1100 Akademisyen” çıkıp da devleti ağır ifadelerle suçlayan ancak PKK’ya da ağız ucuyla da olsa tek kelime etmedikleri o meşhur “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildirilerini yayınladıklarında bu 1071 Akademisyende çıkıp aydın ahlakıyla bağdaşmayan etik değerlerle örtüşmeyen o bildiriye karşı bir bildiri yayınlasalardı…
Olurdu…
Ancak AYM’nin vermiş olduğu hukuki bir karar var. Ve bu karar yasamayı da yürütmeyi de diğer yargı organlarını da yöneticileri de tüm gerçek ve tüzel kişileri bağlıyor. Kaldı ki AYM’nin vermiş olduğu karar özgürlüklerin önünü açan bir karar. Dahası AYM vermiş olduğu kararda “Bu suça ortak olmayacağız” başlıklı bildirinin içeriğini onaylıyor da değil.
AYM’nin verdiği karar eleştirilebilir tepki de gösterilebilir. Ancak aşağılamadan, hakaret etmeden ve vatan hainliği suçlamasına girmeden.
Kim ne derse desin AYM’nin vermiş olduğu kararı ve verdiği kararla ilgili kamuoyuna yaptığı açıklamada söylediği şu sözü yürekten alkışlıyorum:
“İçeriğine katılmadığımız sözler de ifade özgürlüğü kapsamındadır.”
Sonuçta ifade özgürlüğü sadece hoşa giden sözleri değil, ‘ şoke eden, inciten, rahatsız eden’ düşünceleri de kapsıyor.
AYM’nin gerekçeli kararı üzerine ayrıca yazacağım…