Saflarını ‘artık’ ortaya koyması gerekenler yani ‘onlar’, HDP’liler oluyor! Bu cümleyi sarfeden de Başbakan Binali Yıldırım.
Başbakan Yıldırım, dün partisinin grup toplantısında şöyle dedi:
“Ama onlara önerimiz; artık safınızı net olarak ortaya koyun, terörün mü milletin mi yanındasınız?”
E, tabii güzel ve şık bir öneri!
Memleketçe beklediğimiz, bir an önce duymak istediğimiz, bir öneriydi!
Mesela bakınız…
Başbakan Yıldırım 19 Mayıs 2016 tarihinde AK Parti Genel Merkezi’nde “genel başkan adayı” olarak bir konuşma yaptı. Dedi ki: “Milletim rahat olsun, bu terör belasını Türkiye’nin gündeminden çıkaracağız.”
O gün bugündür milletçe huzur içindeyiz, terör belası gündemimizden çıktı, gitti!
Mesela bakınız…
Başbakan Yıldırım 28 Mayıs 2016 tarihinde Diyarbakır’da sivil toplum kuruluşlarına hitap etti. Konuştu. E biz de ekranlarımızın başında canlı canlı dinledik elbette. Diyarbakır’dan Diyarbakırlı gençlere bir çağrıda bulundu. Dedi ki: “Gençlerimize buradan bir çağrım var, bu çıkmaz yoldan, bu karanlık yoldan vazgeçiniz. Dağa çıkmayınız.”
Çok enterasandır, o gün bugündür Diyarbakır’da dağa çıkışlar bıçak gibi kesilmiş! Diyarbakırlı gençler dağa çıkmıyorlarmış artık!
Hal böyle olunca…
HDP’liler de kendi aralarında mutlak surette ciddi bir durum değerlendirmesi yaparak durumlarına netlik kazandıracaklardır!
HDP’nin ‘artık’ neden ve hangi sebeple ‘tarafını seçmesi’ gerektiğini ise şu sözlerle açıklıyor Başbakan Yıldırım: “Size oy veren 5 milyona yakın vatandaşımız büyük bir hayalkırıklığı yaşıyor. Biz bölgeye gidince gördük. Van’a, Diyarbakır’a gittik, gördük.”
***
Amma velakin şöyle enterasan bir durum olduğunu da sanırım bizim söylememiz gerekiyor…
Zira belli ki Başbakan Yıldırım Diyarbakır’a gittiğinde hitap ettiği sivil toplum kuruluşları bölgede Kürt vatandaşların aslında ne düşündüğü konusunda kendisine gerçekçi bir bilgilendirme yapmamış.
Evet, bölge halkının bir hayalkırıklığı yaşadığı gerçek; ancak bu hayalkırıklığının tek sebebi HDP, PKK değil.
Tamam, PKK’ya savaşı şehre taşıdıkları, HDP’ye Kandil’in sözcülüğünü yaptığı, çözüm sürecine sahip çıkmadıkları ve evlerini başına yıkan PKK’ya karşı durmadıkları için kızgınlar…
AK Parti hükümetine ve Erdoğan’a da PKK’nın yaptığı silah yığınağına ve kazılan hendeklere göz yumdukları için, çözüm süreci yürütülürken bölgede güvenliği sağlamadıkları için kızgınlar.
Tamam, bölge halkı için HDP bir hayalkırıklığı oldu ama “Gerekirse baldıran zehiri içeriz, yine de bu meseleyi çözeriz” meydan okumalarının “buzdolabına” kaldırılmasının hayalkırıklığını da yaşıyorlar.
Tamam, bölge halkı terörle mücadelede ilk kez askeri operasyonların yanında yer aldı, polisin yanında yer aldı ve devletin yaptığı operasyonları destekledi.
Tamam, bölge halkı daha ilk günden itibaren “devrimci halk savaşı” çağrılarına kulaklarını tıkadı, HDP’nin çağrılarını havada bıraktı, hendeklerin barikatların karşısında durdu…
Ancak bu asla şu demek değil:
PKK’dan HDP’den uzaklaşan bölge halkı AK Parti’ye yöneliyor, Erdoğan’a yakınlaşıyor.
Yok böyle bir şey…
Böylesi bir sonuç ancak Diyarbakır AK Parti teşkilatından çıkar ki bu da gerçekçi bir sonuç değil.
Hükümet Sur’u, Cizre’yi restore edince, “oraları eskisinden daha güzel, parmakla gösterilecek şekilde imar edince, mamur edince” halka gıcır gıcır, anahtar teslimi evler verince mesele de kapanacak.
Sur’un kilisesini, camisini, çeşmesini, avlulu evlerini restore edince sadece oraların restorasyonu yapılmış oluyor.
O kadar…
Peki, bölge halkının yaşadığı travmanın restorasyonu nasıl sağlanacak?
Kim böyle bakıyorsa yanlış görüyor…
Kim böyle yorumluyorsa yanlış yorumluyor…
Başbakan Yıldırım’ın dün partisinin grup toplantısında söylediği şu söz gerçek ama:
“Onlara şunu söyledim: Siz kendinizi asla ve asla sorumlu, suçlu hissetmeyin değerli vatandaşlarım. Asla kendinizi sorumlu tutmayın. Bu işin sorumlusu siz değilsiniz.”
Onlar dediği “bölge halkı”. Konuşmanın gidişatından ortaya çıkan da bu sözü Diyarbakır’da halka söylemiş.
El hak doğru.
Bölge halkı da farkında zaten. Asla kendisini sorumlu tutmuyor…