Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan ‘seccadeyi’ tuttu bırakmıyor, bırakacağa da benzemiyor. Önceki akşam katıldığı televizyon programında Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu yine ‘seccade’ fotoğrafı üzerinden hedef aldı. Kılıçdaroğlu’nun geçmiş dönemde başörtüsüne de “bez parçası” dediğini hatırlatan Erdoğan “seccade” de bu kez mevzuyu “kutsala”, değil “edebe” bağladı.
Şöyle dedi:
“Seccadenin üzerine ayakkabıyla basılır mı? Bu bir edep meseledir. O kendi edebi adabıdır. Başörtüsüne ne diyor, bir bez parçası. Bunu diyen bay bay Kemal. Aynı şekilde bunu diyen Kur’an-ı Kerim için de kâğıt parçası der. Yaklaşım tarzları bu.”
Evet, artık kesinlikle şunu söylemek mümkün; Erdoğan bütün seçim kampanyasını Kemal Kılıçdaroğlu’nu dindar muhafazakâr kesimin nezdinde itibarsızlaştırma üzerine kuracak.
Dindar kesim nezdinde kutsallara saygısız, din, iman ayet, hadis bilmez bir Kemal Kılıçdaroğlu algısını yerleştirerek Kılıçdaroğlu’na oy veren, verecek olan, vermeyi düşünen dindar kesimi yeniden din, iman hattı üzerinde buluşturmaya çabalıyor.
***
Bir parantez açmak istiyorum.
“Bay bay Kemal başörtüsüne ne diyor, bir bez parçası” hatırlatması yapan Erdoğan’a şu soruyu sormak istiyorum. Elbette bu soruyu AK Partideki başörtülü kadın milletvekilleri sormalıydı.
Sayın Erdoğan ne oldu şu başörtüsünü anayasal güvenceye kavuşturma meselesi?
Hani başörtüsünü, kılık kıyafet meselesini kesin bir çözüme kavuşturmayı hedefliyordunuz… Hani Kemal Kılıçdaroğlu’nun farkında olmadan verdiği pası, gole çevirecektiniz… Hani ömrünüz santraforlukla geçmişti, başörtüsü meselesi anayasal güvenceye kavuşacaktı. Hani mecliste Meclis kararını vermezse millete gidecektiniz, hodri meydandı!
Ne oldu başörtüsü meselesi?
Samimi olarak soruyorum, niye başörtüsüne anayasal güvenceyi sağlayacak düzenlemeyi CHP’nin, İYİ Parti’nin, HDP’nin oy vereceği şekilde tek maddelik bir teklifle Meclis’e getirmediniz?
21 yıllık iktidarınızda en azından başörtüsü meselesini siyaset üstü tutabilir, anayasal güvenceye kavuşturabilir, kılık kıyafet ayıbını ebediyen sorun olmaktan çıkarabilirdiniz.
Bu mümkündü ama yapmadınız?
***
Tamam, Kemal Kılıçdaroğlu geçmişte başörtüsüne “bez parçası” dedi. Ama aynı Kemal Kılıçdaroğlu çıktı defalarca kez “Biz bir dönem başörtüsünü Türkiye’nin bir numaralı sorunu haline getirdik. Sana ne kardeşim başörtüsünden. O kadının evinde huzur var mı sen ona bak”, siyasetin konusu budur da diyor.
“Hatalı davranışlarımız oldu, eksiğimiz oldu, dindar kesimi anlayamadık, oturup dertleşemedik, sosyal kimlikler üzerinden siyaset yapma politikası izledik. Hata yaptığımızı anladık. Değişiyoruz. Artık eski CHP yok” da diyor Kemal Kılıçdaroğlu.
“28 Şubatta açılan yaraları kapatacağız, hatalı davranmışız” da diyor Kemal Kılıçdaroğlu…
Bu sözlerini hava da bırakmadı. Helalleşme yolculuğuna çıktı, bu ülkenin makus talihini değiştirmek istediğini ifade ediyor, bu ülkeyi barıştırmak isteğini söylüyor. Bunun için de çabalıyor.
Kemalist, ulusalcı kesimin gösterdiği sert tepkilere aldırmadan bu ülkenin bütün insanlarını kuşatmaya çalışıyor, helalleşmek istiyor. AK Parti iktidarının “helalleşme” siyasetini yıpratmaya, değersizleştirmeye yönelik yürüttüğü propagandalara da aldırış etmeden çıktığı helalleşme yolculuğunda emin adımlarla yürümeye devam ediyor.
Sadece geçmiş dönemle de sınırlı tutmuyor, AK Parti iktidarının mağdur ettiği kesimlere de el uzatıyor, gözlerine bakmaya çalışıyor, temas kuruyor, mağdur kesimlere “sizi anladım, yalnız değilsiniz” diyor.
Mavi Marmara’da hayatını kaybeden Çetin Topçuoğlu’nun ailesini ziyaret etti.
Balyoz Davası’nda dört yıl tutuklu yargılanan ve daha sonra beraat eden Tümamiral Deniz Kutluk’un kapısını çaldı.
28 Şubat sürecinde öğretmenlik mesleğinden atılan Sultan Kara ve ailesini evinde ziyaret etti.
***
Tamam, geçmişte başörtüsüne “bez parçası” demiş ama aynı Kılıçdaroğlu “Kadınların giyim kuşamını siyasetin tekelinden çıkartmamız lazım. Bu hakkı yasal güvenceye alalım ki, artık siyasi bir tartışma konusu olmaktan çıksın” dedi ve ertesi günde evrensel hukuk ilkeleriyle uyumlu bir yasa teklifini TBMM’ye getirdi.
Tamam geçmişte başörtüsüne “bez parçası” demiş ama aynı Kılıçdaroğlu genç başörtülü avukat Sevgi Kılıç’ı CHP Parti Meclis üyesi de yaptı, başının üstüne koydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan bundan mutluluk duymak, o genç başörtülü kadını tebrik etmek yerine “vitrin mankeni” diye aşağıladı.
Hangisi daha ayıp, daha utanç verici?
Başörtüsüne bez parçası demek mi, başörtülü bir kadına “vitrin süsü” demek mi? Kemal Kılıçdaroğlu “bez parçası” dediğini inkar etmiyor, CHP’nin geçmişte hatalı davranışları olduğunu da inkar etmiyor, CHP’nin eskiden statükonun temsilcisi bir siyasi parti olduğunu da gizlemiyor… Hepsini kabulleniyor ve geçmiş hatalardan dolayı toplumdan özür diliyor.
Gereğini yapıyor. Adalet diyor, demokrasi diyor, hukuk diyor, kutuplaşma bitsin bu ülke barışsın diyor.
Erdoğan ne diyor, AK Parti ne diyor?
CHP nereden nereye geldi, AK Parti nereden nereye geldi?