AK Parti o özlem duyulan, “reformcu, demokratik bir toplum inşası” iddiasında olduğu eski güzel günlere dönebilir mi?
Dönebilir mi?
AK Parti tabanında bu soru ciddi bir şekilde tartışıldığını söylemeliyim.
Ve görünen o ki, bu beklenti ve talep artık giderek umutsuzluğa dönüşüyor...
***
Hafta sonu şehir dışındaydım. AK Parti’nin kurucuları arasında yer almış, ilçe belediye başkanlığı yapmış bir ismin söyledikleri düşündürücüydü: “Biz bunu arkadaşlarla tartışıyoruz. Partimiz kurucu ayarlarına dönsün istiyoruz. Tamam. Tabanda ciddi anlamda böyle bir talep de var. Ancak asıl soru şu; partimiz kurucu ayarlarına dönebilir mi?”
“Peki, arkadaşlarla bu soruya verdiğiniz yanıt ne oluyor?”
“Maalesef bundan sonra fabrika ayarlarına dönemez. O eşiği çoktan geçti.”
***
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, partisinin başına geçtiği anda “teşkilatlarımızda metal yorgunluğu var” özeleştirisi aslında bir özeleştirinin başlangıcı değil, zorunlu kabullenmenin ön alma çabasıydı.
Zira, AK Parti Genel Merkez, özellikle son iki yıldır AK Parti olarak vermiş oldukları fotoğraftan, yani AK Parti eşittir ile devam eden “kimlik, aidiyet, kibir, kayırmacılık, hizipleşme, liyakat, ehliyet, seviye, adalet” gibi konuların ortaya çıkardığı resimden ciddi memnuniyetsizlik hisseden tabanın şikayetlerini, baskısını artık taşıyamaz hale gelmişti.
Hatırlayacaksınız. AK Parti’nin 9 puanlık düşüş yaşadığı 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden hemen sonra AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Ali Şahin, “Biz kuruluş gayemize, yola çıkarken söylediklerimize, fabrika ayarlarına yeniden döneceğiz inşallah” demiş ve şunları eklemişti: 14 yıl önce bizim tüzüğümüz, programımız hatta adımız bir taahhüttü. O taahhüdün arkasında bu zamana kadar durduk. Biz ‘demokrasi’ dedik, biz ‘adalet, kalkınma, yüksek ahlaki değerler, dürüstlük’ dedik, biz ‘demokratik düzeni bu ülkede tesis edeceğiz’ dedik. Biz devlet adına millet nezdinde siyaset yapmak için yola çıkmadık. Millet adına devlet nezdinde siyasete talip olduğumuzu söyledik. Ama vatandaş, devletçi politikaları hissetmiş olmalı. Mesajı aldık.” (14 Haziran 2015)
Ve “fabrika ayarlarımıza döneceğiz, mesajınızı aldık” söylem ve vaadi 1 Kasım seçimlerinde AK Parti tabanının rahatsızlık duyan kesimlerini yeniden partiye dönmesine vesile oldu.
Ama AK Parti “fabrika ayarlarına” dönmediği gibi tabanın rahatsızlıkları daha ciddi boyutlara ulaştı.
AK Parti kurucu ayarlarına dönebilir mi sorusunu bu yapıyı en iyi bilen isimlerden ANAR Genel Müdürü İbrahim Uslu’ya da yönelttim. Uslu’nun cevapları şöyle:
* 2002’de AK Parti hükümetinin iktisadi ve siyasi programı neoliberal değerlerden oluşuyordu. Dünyaya entegre olmak, küreselleşme, reformlar, AB üyeliği, ekonominin daha açık olması gibi. Yani AK Parti’nin kurucu ayarlarına dönmesi demek, neoliberal politikalara geri dönmesi demek. Dünyada aşırı sağ kazanırken, aşırı sağ büyürken, AK Parti’nin ılımlı politikalara, çoğulculuğa, reformcu kimliğine dönmesi beklenemez.
* Zira son beş yıldır dünyada aşırı sağa eğilim var. Çünkü neoliberal politikalar kaybettiriyor. Avusturya’ya Polonya’ya, Fransa’ya, ABD’ye, Hollanda’ya bakın. Aşırı sağ.
* AK Parti tabanında, benim “beyaz sağ seçmen” dediğim kitle işte bu. Hala AK Parti’den çoğulcu bir yapı, reformcu bir kimlik, AK Partinin Türkiye’yi dünyaya entegre etmesini, Türkiye’yi küreselleştirmesini istiyor. AK Parti dünyadaki eğilimlere bakarak kendisini revize ediyor ve kendisini dünyadaki kazandıran eğilimlere göre revize ederken bu kitleyi kendisinden uzaklaştırmış oluyor.
* Oyların düşmesinde ki bir etken, işsizlik ve enflasyonun çift hanelerde seyrediyor olması bir diğer etken de işte AK Parti içinde kendisini gösteren ve AK Parti’ye aşırı sağa kaymasından dolayı mesafe koyan bu “beyaz sağ seçmen” kitlesi.
BU GİDİŞATIN SONU NEREYE BİR BİLEN VAR MI?
Batman Üniversitesi’nde yaşanan hadiseyi duymuşsunuzdur.
İddiaya göre, bazı öğrenciler, gözlerini dahi kapatan kıyafetlerle derslere girmek istemişler... Yine iddiaya göre, üniversite yönetimi tarafından bu öğrencilere “kılık kıyafet” yönetmeliği hatırlatılmış.
Batman’da bazı gazeteler bu yaşananları “28 Şubat Batman’a geri döndü” diye haberleştirmiş.
Buraya kadar her şey normal. Olabilir. Bazı kişiler, üniversitelere artık başörtülü olarak girilmesini “peçeli olarak da girilebilir” olarak anlamış olabilir. Ya da bir provokasyon olabilir. Üniversite yönetimi makul sınırlar içerisinde bu sorunu, yanlış anlamayı çözmelidir.
Olur böyle şeyler.
Asıl tuhaf olan, 28 Şubatçılıkla suçlanan Batman Üniversitesinin Rektörü Aydın Durmuş’un kendisini savunma şekli. Savunurken kullandığı sözler:
“İslam aleminin birliği ve dirliği için durmadan çalışan Sayın cumhurbaşkanımızın yaptığı bu atamalara gölge düşürmek için algı operasyonu yapılmış ve üniversitemiz tipik FETÖ tuzağıyla karşı karşıya kalmıştır.”
Yuh artık.
Yahu bir kere de bir meseleyi normal koşulları içinde değerlendirin.
Bir kere de kendinizi savunurken, Cumhurbaşkanının şemsiyesinin, koltuğunun altına bu kadar hoyratça girmeyin arkadaş!
Bir kerede “bana yapılan Cumhurbaşkanıma yapılıyor” yaygarası yapmayın arkadaş!