Çünkü...
AK Partili seçmenler arasında “Cumhurbaşkanlığında oyunu Erdoğan’a verecek” ancak “parlamentoda oyunu AK Parti’ye vermeyecek” olan bir kitle var.
Dolayısıyla şunu söyleyebiliriz ki, AK Parti 25 Haziran’da nasıl bir sabaha uyanacağını, 24 Haziran gecesini nasıl kapatacağını bilmiyor.
Peki soru şu:
16 Nisan referandumundan bu yana “2019 Cumhurbaşkanlığı seçimleri zor geçecek, sandıkta yüzde 50 artı 1’e ulaşmamız oldukça zor” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin “erken seçim” çağrısına neden uydu?
İki yıl toparlanmak, eksiklerini gidermek, AK Parti tabanının gönlünü kazanacak adımlar atabilmek için vakti varken “zaten zor geçeceğini” öngördüğü 2019 Seçimlerinin öne alınmasına neden razı oldu, iki ayağını bir papuca sığdırmayı kabul etti?
AK Parti, 2019 seçimlerini garantiye almak için, sandıkta ihtiyaç duyduğu bir iki puan için MHP ile ittifak yerine reformcu kimliğine geri dönmüş olsaydı, en azından sadece ve sadece çözmek için el attığı hatta kararlılığını göstermek amacıyla “baldıran zehri içmeyi” göze aldığı Kürt sorununu nihayetlendirmiş olsaydı AK Parti bugün bir iki puan hesaplaması yapmış olur muydu?
Türkiye’de toplumsal uzlaşmayı sağlamış olsaydı 24 Haziran’da AK Parti sandıktan nasıl bir sonuçla çıkmış olurdu?
Bugün AK Parti’nin kendi tabanı, “Cumhurbaşkanlığında Erdoğan’a oyumu verip, parlamentoda tercihi başka partiden yana kullanmayı” tercih noktasına gelir miydi?
15 yıldır ülkenin iktidarında olan AK Parti bugün “demokrasi manifestosu” mu yayınlamalıydı?
Sahiden ya...
AK Parti’nin kendi ayağına sıkan, seçmene “AK Parti, AK Parti iktidarına mı karşı şimdi de” sorgulaması yaptıran, yani AK Parti’yi bal gibi tuhaf duruma sokan bu, adına da “manifesto” dedikleri metni kim hazırladı da, Erdoğan’ı böyle tuhaf bir metne kim ikna etti?
AK Parti, yeni kurulmuş bir parti de, ülkenin demokrasi sorunlarını çözmeye, içe kapanmış Türkiye’yi dışarıya açmaya, vesayet düzenini ve bürokratik oligarşiyi sonlandırmaya mı talip şimdi?
Ülkemizin giderek içe kapanmasının sorumlusu CHP yönetimi mi, AK Parti iktidara gelirse “ülkemiz güçlendirecek, güçlü ülkemiz sayesinde dünyanın 5’ten büyük olduğunu” mu gösterecek?
15 yıldır Türkiye’yi yöneten, Türkiye’nin bugünkü durumundan mesul olan bir iktidar partisinin “ahdim olsun ki” diyerek, “yeni dönemde yürütme ve yasama daha güçlü olacak, yargıyı daha bağımsız yapacağız” demesi size de tuhaf gelmiyor mu?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ahdim olsun ki” diyerek altını çizdiği, yapmayı vaat ettiği hususlar AK Parti hükümeti döneminin sorunları.
Peki, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı bu konuşmasını dinleyen AK Parti tabanı ne düşünür?
İyi de 15 yıldır iktidardasın o zaman bu ülkenin neden hala böyle sorunları var diye sormaz mı?
Peki, böylesi bir metin, AK Parti’yi “Yolsuzluk, yoksulluk, ekonomik kriz, demokrasi, özgürlükler, adalet, toplumsal baskı, fikir ve düşünce özgürlüğü” gibi alanlarda eleştiren muhalefeti toplum nezdinde haklı bir çıtaya yükseltmez mi?
AK Parti “ahdim olsun” ki diye başlayan manifestolarıyla, “emekliye ikramiye, öğrenciye af, girişimciye destek, yaşlı maaşlarına zam, kaçak yapıya imar, benzine indirim” gibi vaatleriyle, seçmenin gönlünü kazanmadığı gibi, seçmen nezdinde kendisini sorgulamaya açıyor, dahası muhalefet partilerinin eline bolca malzeme veriyor.
Çünkü, AK Parti artık geçmiş dönem iktidarlarıyla mukayese edilmiyor, AK Parti AK Parti dönemiyle mukayese ediliyor.
AK Parti geçmişte, demokrasi, adalet, özgürlükler, vesayet, medya iktidar ilişkileri, statüko gibi alanlarda kendi söyledikleriyle karşılaştırılıyor.
Dün “adalet” konusunda ne söylemiş, ne yapmış bugün “adalet” konusunda ülke ne durumda bugün ne söylüyor?
Dün “yolsuzluklar” konusunda ne söylemiş, ne yapmış, bugün ne durumda ve ne söylüyor?
Dün, “erken seçim” kararlarına “seçim ekonomisine” nasıl bakıyordu, neler söylüyordu bugün ne yapıyor?
2002’de iktidara gelirken “gelecek vaat eden”, “umut” vaat eden AK Parti gelecek vaat edebiliyor mu? Yeni bir hikayesi var mı?
AK Parti “irtica gelecek, laiklik gidecek” korku siyasetiyle iktidarda kalanların siyasetini satın mı aldı, sorusu tartışılıyor tabanda...
Bugün, muhalefet partileri bir çözüm kapısı olarak 11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e gidiyorsa, toplumda Abdullah Gül beklentisi oluşuyorsa AK Parti’nin bunu düşünmesi gerekiyor.
AK Parti’nin iktidarda olduğu bir dönemde, oluşan sorunların çözümü için AK Parti’nin kurucusu olan AK Parti’yi “çocuğu” olarak gören bir isme “Cumhurbaşkanı adaylığı” için teklif gidiyor. Ve bu teklif toplumda heyecan uyandırıyor?
AK Parti en azından kendi tabanıyla arasındaki zedelenen güveni yeniden temin etmeli, ve oluşan hasarları onarmalıdır.
Yoksa, 24 Haziran gecesi, 18 Nisan 1999 seçimlerindeki gibi bir tablo ile karşı karşıya kalabilir.