AK Parti bir kez daha düşünmeli

Elif Çakır

Biliyorsunuz hükümetin çıkartmış olduğu 696 sayılı KHK’nın 121. Maddesi bir yandan kanunda olmayan “terör örgütü” gibi kavramların yer alması, anayasaya aykırılıklar içermesi gibi, yani somut maddi hatalar taşıdığı gerekçeleriyle tartışılırken diğer yandan da ucunun açık bırakılması nedeniyle düzenlemenin kamuoyunda çok ciddi endişelere sebebiyet verdiğini söyleyebiliriz.

Kimse “15 Temmuz kanlı darbesinde sokağa çıkan sivil vatandaşların” hukuklarının korunmasını içeren bir yasal düzenlemenin yapılmasına karşı değil. Haklı endişenin oluşması ise düzenlemede dokunulmazlığın kapsamının geniş sürelere yayılması ve herhangi bir zaman sınırının konulmamış olmasından. Yani kanunun geçmişi değil geleceği de kapsıyor olması.

Tuhaflıklar sadece 696 sayılı KHK’nın tartışılan 121. Maddesinin kapsamı ve üslubuyla sınırlı değil. Yapılan kanunlara ayrıca hükümetler tarafından “sözümüz senettir” şerhi konulmaz. Açıklama ile izah edilmez ancak bu kabilden ilk açıklamanın bile hükümet sözcüsünden değil AK Parti sözcüsünden geldiğini kayda geçelim.

Hükümet iki gün boyunca sessizliğe gömüldü.

Nihayet Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ dün ortaya çıktı ve “Düzenleme kesinlikle muğlak değil nettir ve açıktır. Yanlışı yoktur. Yeni bir düzenlemeye ihtiyaç yoktur” dedi.

Oysa, AK Parti hükümetinden beklenen “evet burada ciddi hatalar var, bir kanunda muğlak ifadeler olmaz, gözden kaçmış” diyerek maddenin revize edileceğini söyleyip kamuoyunun endişelerini gidermek iken maalesef tam tersi oldu. Böylesi vahim bir yasal düzenlemeye arka çıkıldı.

Daha da vahimi ise, AK Partinin, oldukça tehlikeli sonuçlara sebebiyet vereceği, maksadını aşacağı gün yüzü gibi ortada olan bu düzenlemeyi savunurken ortaya koyduğu argüman oldu. AK Parti farkında bilmem ama sarıldığı argüman, sığındığı referans adeta kendisini ve bugüne kadar ortaya koyduğu iddiaları inkar anlamına geliyor.

İki gazeteci arkadaşımız Adalet Bakanlığı’nın ve diğer hükümet yetkililerinin “121. Maddeyi” savunma referanslarını ve tezlerini dün köşelerinde kamuoyu ile paylaştılar.

Hükümet kaynakları arkadaşlarımızın köşeleri aracılığı ile, bir yandan 121. Maddeyi savunurken bir yandan da CHP’ye “Niye karşı çıkıyorsunuz bu düzenlemenin aynısını geçmişte sizin hükümetiniz de yapmıştı. Bu düzenleme hukuk sistemine ilk kez girmiyor” diyerek 1931’deki Erciş, Zilan, Ağrıdağ, Erzincan-Pülümür ile Dersim harekatıyla ilgili CHP’nin tek parti döneminde yaptığı yasal düzenlemeyi hatırlatmışlar.

Biliyorsunuz sağduyu sahibi herkes bu maddenin revize edilmesi, hukuka uygun hale getirilmesi konusunda hükümete ciddi uyarılarda bulunup, toplumsal bilincin oluşması için çaba sarf ediyor. Hakkını yemeyelim CHP’de bu konuda oldukça sağduyulu davranıyor ve yerinde bir muhalefet yürütüyor.

Adalet Bakanlığı da “arşivleri karıştırarak” marifetmiş gibi CHP’ye neye karşı çıkıyorsun siz de aynısını yaptınız demiş!

Hükümet yetkililerinin verdiği örneğe, ortaya koyduğu argümana, sarıldıkları referansa bakar mısınız?

Tek parti döneminin travmatik uygulamaları... Cumhuriyet döneminin barbarlıkları, bu ülkenin başına Kürt sorunu saran katliamlar... Milletin devletine mesafe koymasına, devletinden uzaklaşmasına, devletine küsmesine sebep olan uygulamalar.

Unutmak istediğimiz, ancak hala bu milletin kabusu olan ceberrut devlet anlayışının politikaları.

Üzerinden neredeyse yüz yıl geçecek ancak CHP’nin peşini bir türlü bırakmayan bagajında bütün ağırlığı ile duran günahları...

Şimdi CHP diyor ki, bu madde hukuka uygun değil.

Hükümetin bazı yetkili isimleri de diyor ki, siz de yaptınız!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AK Parti’nin oylarının düşmesine sebep olduğunu ve seçmenin partisine mesafe koymasının nedeni olarak gördüğü teşkilatlarında revizyona gidiyor. Ancak görünen o ki, asıl elzem husus, ‘savunuyorum’ derken, yaptıkları açıklamalar, ortaya koydukları referanslarla AK Parti’nin ayağına sıkan, kabinesi dahil milletvekillerine yönelik ciddi bir uyarıda bulunması gerekiyor.

ABDULLAH GÜL NEYE KAYGILANIYOR, BÜLENT TURAN NEYE!!!

Bize ne oldu? Kendimize bu soruyu sorup “adalet, hukuk, hakkaniyet, sıratı müstakim” diye başlayıp devamında onlarca şey sıralayabiliriz “bize ne olduğunun” muhasebesini yaptıracak...

Biz hangi ara bu kadar “devletçi” olduk, biz hangi ara bu kadar devlet kutsayıcısı olduk, biz hangi ara statükoyu bu kadar sever olduk. Biz hangi ara, bir hadiseyi “işimize geldiğinde ” sahiplenip, işimize yaramadığında anında o hadiseyi aleyhte kullanabilen işlevsel hale geldik. Bizi bu hale ne getirdi?

Bize ne oldu sahiden!

Bunları neden yazdım, neden aklıma geldi.

Şundan...

11. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. AK Parti’nin kurucularından, bu davanın gadrini çekmiş ve bu partide ciddi emekleri bulunan bir isim. Ve bir devlet adamı. Günübirlik siyaset adamı değil. Gül, “darbe girişimi ve terör eylemlerinin bastırılması için hareket eden sivilleri koruduğu” öne sürülen yasal düzenleme için çok haklı bir uyarıda bulundu. Dedi ki; “bu madde hukuk diliyle bağdaşmıyor, muğlaklıklar var, ve hukuk devleti anlayışı açısından da kaygı vericidir. İleride hepimizi üzecek olaylara fırsat vermemek için gözden geçirilmelidir.”

***

Kendisi de hukukçu olan AK Parti Genel Başkan Yardımcılarından Bülent Turan, bir hukukçu gibi davranmak ve yasal düzenlemede var olan maddi hatalara kafa yormak yerine Abdullah Gül’e cevap yetiştirmeyi tercih etti.

Abdullah Gül diyor ki:

“Bu maddenin hukuk diliyle bağdaşmaması, muğlaklıların olması hukuk devleti anlayışı açısından kaygı vericidir”

Kaygısı, üzüntüsü bu...

Bülent Turan’da diyor ki:

“Abdullah Gül’ün durumu kaygı vericidir. Ben onun durumuna üzülüyorum.”

Kaygısı, üzüntüsü bu...

Hasbinallah!!!

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (47)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.