1 Eylül tarihli Kanun Hükmünde Kararname ile FETÖ ile bağı olduğu tespit edilen 40 binden fazla devlet memurunun işine son verildi. Bir o kadar açığa alınmış devlet memuru var, ki akıbetlerinin ne olacağı da belli değil.
Soru şu: FETÖ’nün inine giren Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve bu topraklar bu sorundan ebediyen kurtulmuş olacak mı?
Yani. Yani... Sorun kökten çözülmüş olacak mı?
Diyanet İşleri eski başkanı ve Din İşlerinden Sorumlu eski Devlet Bakanı Said Yazıcıoğlu’na göre: “FETÖ gider, yarın benzeri başka örgütler çıkar, günü kurtarmaya yönelik politikalar ve stratejilerle bugünü kurtarırız ancak bu sorundan hepten kurtulmuş olmayız.”
Nerede mi söylemiş bu sözleri?
Kulislere göre, işin magazin yönüne dahi pek meraklı medya kurumlarımızın maalesef ilgi göstermediği o yemekte: Başbakan Binali Yıldırım’ın eski bakanlarla buluşma yemeğinde.
Biz buradan kulak kabartmaya devam edelim:
Said Yazıcıoğlu’nun yaptığı konuşma bütün eski bakanlar tarafından not alınmış. Kime sorduysam “Said Yazıcıoğlu’nun konuşması çok önemliydi” dedi.
İşte çoğu “eski bakanın’ önemliydi dediği Said Yazıcıoğlu’nun konuşması:
“Türkiye öyle bir badire atlattı ki, eşi benzeri yok. Bir daha böylesi bir şeyin yaşanma ihtimali elbette çok uzak. Devlet bu yapıyı tasfiye ederken, kamuoyu ve televizyonların tartışma konusu da ‘dini cemaatler’ ve FETÖ’nün dini bir hareket olup olmadığı. FETÖ dini motifleri kullanan, dinin gerçek mecrasından kopmuş, sapkın bir anlayışın ürünüdür.”
***
“Evet, yapılan tasfiyelerle bu örgütten kurtuluruz. Bu örgütü bitiririz. Ancak bizim sorunumuz, kısa vadede devletin ve toplumun bu örgütten kurtulması mıdır? Bugün FETÖ’yü bitiririz ancak 10 yıl sonra karşımıza benzeri örgütlerin çıkma ihtimali yüksektir.”
***
“Tamam, devlete sızmış bir örgütle karşı karşıyayız, bu devlet sorunu olduğu kadar İslam’ın, dinin de sorunudur. Dahası adı ne olursa olsun bu sorun sadece Türkiye’nin değil, İslam dünyasının sorunudur. Ki devlet ve toplum olarak bu sorunu kökünden halletmemiz gerekiyor. Bunu da ancak topluma, dinin özünü yani doğru din anlayışını anlatarak başarabiliriz.”
***
“Bu anlamda benim doğru gördüğüm anlayış ise İslam’ın özüyle de bağdaşan İmamı Maturidi’nin ortaya koyduğu inanç sistemidir. Bu sistemin nesillere aktarılması gerekiyor. Hatta bu anlamda Türkiye İslam dünyasına da öncülük yapabilir. Bizler İmamı Maturidi’ye yabancı değiliz. Hep söyleriz ya: İtikatte mezhebim Maturidi, amelde ise İmamı Azam. Ancak itikatte bağlı olduğumuz Maturidi’nin bize ne dediğine hiç bakmamışız, tanımamışız. Uzak kalmışız. Osmanlı döneminde de garip bir şekilde Maturidi’ye uzak kalınmıştır. Bugün yaşadıklarımız biraz da Maturidi’ye kulak vermediğimiz ve ortaya koyduğu inanç sisteminin ne olduğunu bilmediğimiz içindir.
Kanaatimce İmam Maturidi’ye kulak verirsek; insanları ‘Mesihlik’, ‘Mehdilik’, ‘kader’ ve ‘takdiri ilahi” gibi kavramlar üzerinden etkileyen, cüzi iradelerine ipotek koyan, dini motifleri kullanan sapkın hareketler ve din istismarcılarının elinden de kurtartmış oluruz.”
***
“FETÖ’ye bağlı olanları anlamaya çalışıyoruz değil mi: Bu kadar okumuş, akademisyenler, bilim insanları nasıl oluyor da bütün iradelerini bir kişiye teslim edebiliyor? Buradaki temel sorun ‘kurtarıcılık’ hurafesi. Peşine takıldıkları birtakım insanların, ebedi hayatlarını kurtaracağına inanıyorlar.! Oysa yüce Allah Kur’an’ı Kerim’de pek çok ayetinde “insan için ancak yaptıklarının karşılığı vardır” diye buyurur.
Çünkü dinimize göre kişi yaptığı eylemlerin sahibidir. Ne yapıyorsa kendi hür iradesiyle yapar. Ve yaptıklarının hesabını da birey olarak verecektir.”
***
“İnanmak ya da inanmamak dahi insanın kendi fiili ve tercihidir. Cenabı Hak, insanları kafir ya da mümin olarak yaratmaz. İman ve küfür gelecek hayatın, ahiret hayatının temel belirleyicisidir. Bu kadar önemli bir konuda Allah insana seçim hakkı veriyorsa, günlük şeyleri de hür iradesiyle yapmasından daha doğal bir şey olamaz. Dolayısıyla bunu anlattığımız zaman, ne yaparsa yapsın, yaptıklarının hesabını vereceğini bilen, kendisinden başka kendisini kurtaracak birisinin olmadığının bilincinde olan birisi başkasının eteğine yapışmaz, peşine takılmaz, iradesini teslim etmez, bir başkasından medet ummaz. Bu durumda dini yapı adı altında bu tür sapkın hareketler, din istismarcıları da ortaya çıkamaz. Sadece ‘Kader’, ‘Mesih’, ‘Mehdi’, ‘Takdiri ilahi’ kavramlarını doğru anlatmış olsak bile yeter.”
Yarına devam edelim inşallah...