Doğu Türkistan, yani bugün “Uygur Özerk bölgesi” olarak adlandırılan coğrafya; burada yaşayanlara “Uygur” deyip geçiyoruz. Esasen Kazak, Kırgız gibi başka Türk topluluklarından bir hayli insanın yaşadığı bir coğrafya burası. Daha genel bir isim olarak “Türkler” veya “Müslümanlar” diyebiliriz. Çin büyük nüfusu ve nüfuzuyla bu coğrafyada terör estiriyor. İnsanlar toplama kamplarında zulüm görüyor, Çinliler gelip evlerine yerleşiyor. Hatta Çin’in kendine yarar bir Müslümanlık projesi geliştirmeye çalıştığı iddiaları var.
Uzak, çok uzak bir coğrafyadan söz ediyoruz. İstanbul’dan Urumçi kuşbakışı neredeyse 5 bin kilometre! Coğrafî uzaklık manevî yakınlığı ortadan kaldırabilir mi? Şimdi çok batıdayız ve işte bu manevî ilgi peşimizde!
1930’ların tek parti yönetimi yakın kimliğimizden kaçarak hayli uzaklara gitmek yolunu seçti. Uygur, Kırgız, Kazak sözlüklerinden bazı kelimeler bularak öztürkçecilik yapılmak istendi. Olmadığı yerde de uydurma yolu seçildi. İşte o zaman “Uygur”, “uygar” oldu!
Uygar kelimesi 1935’te medenî karşılığı olarak uydurulmuştu. “Medenî”yi 19. yüzyılda “civil/sivil” karşılığı olarak yapmıştık. Şehirle medeniyet ilişkisi düşünülürse bu yerli yerinde bir karşılıktı. “Sivilizasyon”a karşılık da “medeniyet” demiştik. 1935’te ise özel bir ismi kafamıza göre kesip biçerek “uygar” ve “uygarlık”ı yaptık!
***
Uygurlar neden medenî? Uygurlar muhtemelen ilk yerleşik Türkler. Muhtelif dinleri denedikten sonra müslüman oldular, kendi yazılarıyla Orhun alfabesiyle kıyaslanamayacak kadar eser ortaya koydular. Cengiz Han’ın kâtipleri yazışmaları bu alfabe ile yaptı. Fatih devrine kadar Osmanlı’da da bu alfabenin az da olsa kullanıldığı anlaşılıyor.
19. Yüzyılda, Doğu Türkistan Çin, Batı Türkistan Rus hakimiyeti altına girdi. Şimdi Batı Türkistan’da bağımsız “Türk” devletleri var. Doğu Türkistan ise nefes bile alamıyor. Dünyanın özgürlükler konusunda hassas kurumları Müslümanlar ve Türkler sözkonusu olunca, hassasiyet göstermekte geç kalıyorlar. Devlet, binlerce kilometre ötede kültür olarak çok benzerimiz olan bir topluluğa ciddi bir ilgi gösteremiyor. Çünkü Çin ekonomik ilişkilerimiz itibarıyla önemli bir büyük devlet!
Peki biz onlarla ilgilenmiyoruz ya onlar bizimle ilgilendi mi? 19. Yüzyıldan ilginç bir örnek var. Türkistan hanlarının, emirlerinin ve ulemasının dünyayı kavramaktaki bilgi ve idrak noksanlıkları yanında, 19. yüzyılın ikinci yarısında Kaşgar’da müstakil bir devlet kuran Yakub Bey’in tavrı çok farklı bir zemine oturuyor.
Yakub Bey, Orta Asya’daki siyasî kargaşadan yararlanarak iktidarı ele geçirmiş ve Kaşgar’da hükümran bir devlet ve modern bir idare kurmaya yönelmiştir. Yakub Bey, önce Hokand hükümdarının hizmetinde bulunmuş ve burada sivrilmiş, daha sonra Ruslara karşı mukavemette ismi duyulmuş, 1860’larda bölgeye hâkim olmuş, Ruslara karşı İngilizlerle ilişki kurmuştur. Osmanlı Devleti ile münasebet tesisi yönündeki feraseti dönemini kavrayışının derecesini göstermektedir.
1868’de Sultan Abdülaziz’e elçi göndererek, padişahın halife olarak kendisini himayesine almasını istemiştir. Bu kabul edildiği için, kendi bayrağı yanında göndere Osmanlı bayrağı çekmiş, halife adına hutbe okutmuş ve sikke kestirmiştir. Yakub Bey’in bu ileri görüşlülüğü, ne yazık ki iktidar çekişmeleri ile kısa sürede etkisiz hale getirilmiştir. Yakup Bey 1877’de şüpheli bir şekilde ölmüştür.
Yakub Bey’in bu hamlesi ne yazık ki, başarısız oldu. Fakat, modern dönemde müslümanlar arasında siyasî bir uyanış hareketinin öncülerinden oldu Yakub Bey. Geleneksel bağların ötesinde, İslâm dünyasının 19. Yüzyılın sonunda hilafet otoritesine yönelişi, Kaşgar’la İstanbul’u birbirine bağlıyordu.
Bizi Kaşgar’a bağlayan gelişme, 20.yüzyılın başında yaşandı. Adı ancak birkaç kaynakta zikredilen bir kitap İstanbul’da âniden ortaya çıkıverdi. Kaşgarlı Mahmud’un Divanü Lügati’t-Türk yani Türk sözleri divanı/sözlüğü’nün ortaya çıkışı müthiş bir zihin tazelemesine yol açtı. Keşfin sahibi meşhur kitap kurdumuz Ali Emiri Efendi’dir. 1914’te Sahaflar’da bir kitapçıda gördüğü kitabın ehemmiyetini ilk bakışta fark etmiş ve “bu bir kitap değil, Türkistan Ülkesi” demiştir.
Divanü Lügati’t-Türk’le neredeyse aynı yıllarda tıpkı basımı yapılan yine Karhanlı sahasından Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’i Müslüman Türkçenin ilk büyük eseri olarak bu ilgiyi pekiştirmiştir.
Bu ne anlama geliyor? Doğu Türkistan konusunda herkes sussa bile biz konuşmak zorundayız!