İktidar partisi “manifesto” kelimesini sonunda siyaset sözlüğüne soktu, hem de Cumhurbaşkanı’nın ağzından. Türkiye’de komünist partiler hariç bu kelime ile başı hoş olan bir siyasî akım hatırlamıyorum. Marks ve Engels tarafından yazılan “Manifesto” onlar için kutsal kitap mesabesindeydi, şimdi “manifesto”nun muhafazakârlığın kelimesi olmasına ne demeli?
Dil kendiliktir; kendiniz olmak dilinize sahip çıkmakla ölçülür. Son 20 yıldır Türkçenin kendiliği ciddî hasar gördü. Günlük dilde kullanılan birçok kelime bu iktidar döneminde, hem de siyasiler eliyle kullanımdan düşürüldü, yerine batı dillerinden geçen kelimeler konuldu. İcat gitti “inovasyon” geldi; tanıtma gitti “lansman” geldi; başarı çöpe atıldı, “performans” geldi. Burada duralım, performans sadece “başarı”yı çöpe atmadı, “tâkat, oyun, temsil, gösteri” ve “icra” sizlere ömür! Bu “icra” da neyin nesi denilebilir, bu icra mesela bir müzik eserini seslendirmektir. Müzikte okuyucular, muganniler, saz sanatçıları “icra”cıdır.
Başka bir dilden kelime girişi için ciddi sebepler olmalı. Mesela kompüter bir zamanlar yeni bir icattı, onu öylece aldık. Bir süre sonra “elektronik beyin” dedik, bir süre sonra “bilgisayar”! “Radyo”da, “televizyon”da bunu yapamamıştık, bu saatten sonra yapılması da zor. Frijider halk tarafından “buzdolabı” olarak karşılandı. “Mobil phone/telefon” bizde “cep telefonu” oldu. Bazı züppeler “mobayl fon” diyerek ingilizce bilirliklerini ortaya saçmaya devam ediyorlar!
Geçen hafta yazmıştık, “seçim” ve “manifesto” kelimeleri daha önce bir araya gelmemişti diye. Bugüne kadar “beyanname” vardı. Bülent Ecevit arı dilciliği siyaset diline en fazla sokan lider olarak 1965’ten beri “bildirge” demeyi tercih etmişti. Farklılık parti siyasetciliğinin temelinde vardır. Ecevit böyle bir kelime kullanırken dönemi için etkili bir mesaj vermektedir: “Arı dilciyim, çünkü ilericiyim, laikim!”
Ne Süleyman Demirel ne Turgut Özal ve ne de Necmeddin Erbakan, Ecevit dili ile konuşmaya pirim verdiler. Sağ partiler bildirge kelimesini kullanmamaya itina etti, bu “beyanname”de ısrar anlamına geliyordu. Beyanname köklü bir kelimemizdi ve elbette arka planında tarihî ve hatta dinî bir muhteva vardı.
Bugünün Türkçesinde bildirge de var, beyanname de. Beyanname daha geniş kapsamlı bir kelime. Hâlâ vergi beyannameleri dolduruyoruz!
Beyanname deklarasyon mu, manifesto mu?
Eskiler “deklarasyon”u “beyan” ve “ilân” kelimeleriyle karşılarken “manifesto”yu “beyanname” ve “ilânname” olarak çevirmişler. Bu durumda deklarasyona “bildiri”, manifestoya “bildirge” denilebilir.
Türkiye’de dil meselesi çok boyutlu olarak derinleşiyor. Sayın Cumhurbaşkanı ikide bir “kültürde ve eğitimde istediğimiz noktada değiliz” diyor. Bu iş dilden başlar! Yerlilik ve millilik lafla olmaz. Caddeler, sokaklar yabancı dil istilası altında desek biraz abartılı görülebilir. Bu özenti nereye kadar gider? Kestirmek zor. Yine de bu modanın sonunun geleceğini düşünüyoruz.
Asıl yabancı kelime istilası Devlet kurumları ve adamları tarafından gerçekleştiriliyor. Devlet metinleri, yani kanunlar, tüzükler, yönetmelikler her yıl artan oranda yabancı kelimelerle doluyor. Bir kelime herhangi bir kanunda yer alınca, seri olarak tüzük ve yönetmeliklere ve oradan da günlük hayata geçiyor. Son olarak Helâl Gıda Akreditasyon Kurumu Kanunu kullanmadığımız bir hayli yabancı kelimeyi hayatımıza sokacak. Bunun dışında siyasilerin sık kullandığı kelimeler yukarıdan aşağı bürokrasiye mal oluyor. Mesela son zamanlarda acar bir bakanımız sık sık “agresif” oluyor! Agresif Türkçede psikolojik bir kelime olarak kullanılır ve “mütecaviz, saldırgan” demektir. Her halde “faal, aktif” demek istiyor!
Dil niyete göre anlaşılmaz. Türkçe hassasiyeti her işin başı!
Bu yazıyı okuyanlar “bunlardan sana ne, devletin Türk Dil Kurumu var”, diyebilir.
Bu olup bitenler karşısında “gerçekten böyle bir Kurum vardır” diyebilir miyiz? Olsa idi tesiri görülmez miydi?
Bir açıklama:
Geçen hafta yayınlanan “Zihnî teşevvüş bulaşıcı” başlıklı yazımızda Ülkü Ocakları başkanının Devlet Bahçeli’ye Nutuk hediye etmesini eleştirmiştik. Eğer bu tarz düşünüyorlarsa, güncellenmiş bir kitap olarak 2.500 TL’den saat dokuzu beş geçe 1881 adet satışa sunulan Mustafa Kemal kitabının hediye edilmesinin makul olacağını belirtmiştik. Ülkü Ocağı başkanı hem telefonla arayarak hem de yazılı bir metin göndererek konuyla ilgili açıklamalarda bulundu. Başkan Sinan Ateş Bey, açıklamasında “Biz Ülkücüler temiz ve sarih imanlı insanlarız. Bizim putlarımız yoktur” diyor. Bahçeli’ye Yılmaz Özdil’e tepki göstermek için Nutuk hediye ettiklerini belirtiyor.