Millî Eğitim’in “Orta öğretim tasarımı” üzerine düşünmekten, yazmaktan vaz mı geçtik?
Asla ve kat’a ! Hele de Türkiye’de Maarif Davası kitabının müellifi, büyük düşünürümüz Nureddin Topçu’nun vefat yıldönümüne yakın günlerde, bu konu vaz geçilmezimiz.
Şöyle diyenler oluyor: “Sanki CHP’li bir Milli Eğitim bakanını eleştirir gibi yazıyorsun!”
Mevcut bakanın hangi partinin bakanı olduğu değil, ortaya koyduğu “eser” beni ilgilendiriyor. Bizim partininki iyi, karşı partininki kötü anlayışı ile bir yere varılmaz. Yalnız şunu söyleyelim: Eğer mevcut bakan CHP kabinesinde yer alsa ve böyle bir “orta öğretim tasarımı” ile karşımıza çıksa idi, ne olurdu?
Kıyamet kopardı!
Şimdi sütre gerisinde bekleyenler, ağızlarını bıçak açmayanlar dört koldan hücuma geçerdi.
Elbette orta öğretim tarihsiz olmaz!
Bu talep CHP’liler tarafından ileri sürülmeyebilir; çünkü onların varlık zemini olan “inkılâp tarihi”ne bu ‘tasarım’da halel gelemiyor!
Öğretim neden yapılır? Çocukları bilgi hamalı yapmak için mi?
Bilgi şöyle veya öğrenilir. Hele şimdi bilgiye ulaşmak çok kolay. Hatta bilgi bombardımanı altındayız, kendimizi saptırıcı bilgilerden korumamız gerekiyor.
Çocukları bizim çocuklarımız yapmak için okuturuz; önce milletine, vatanına bağlı insanlar olmasını isteriz. Tarih şuuru bu işin esası. Sadece bu mu? Çocuklarımız iyi fertler, güzel ahlâklı insanlar olmaları için okula göndeririz. Aile, şehir, ülke, dünya çocuklarımızın durakları olur. Kendisini ailede idrak etmeyen, şehirde ve ülkesinde de edemez ve dünyalı da -yani insan da- olamaz!
“Bilgi maarif sisteminde teferruattır desek” biraz abartmış oluruz! Doğru bilgi, sağlıklı bilgi, bunun üzerine inşa edilecek fikir, yorum yine sistemin doğru kurulması ile mümkündür.
Çocuğumuz her şeyi bilir, kendini bilemez! Milletini bilemez! Vatanını bilemez! Dinini bilemez! Ülkesinin kültüründen bihaber yetişir. Kimliksiz, kişiliksiz bir nesne olarak kaybolur gider.
Öğretim sistem öyle veya böyle bir kimlik inşa eder. Bu kimlik inşasında dil ve tarih belirleyicidir. Din, dille ve tarihle birlikte belirleyicilik kazanır. Eğer bu görmezden gelinirse toprağından, kültüründen beslenmeyen, varlık zeminlerinin farkında olmayan, her türlü tesire açık bir nesil yetiştirilmek isteniyor demektir. Böyle bir neslin ülkesine, milletine hayrı olmaz, kendine olur mu? Bu ayrı bir bahis!
Orta öğretimdeki yeni düzenleme (bu bir “düzenleme”dir, “tasarım” denilerek başka bir hava verilmek istenmiş) duyurulduğunda “tarih seçimlik” denilmişti. Tarih ve felsefenin lisenin bütün sınıflarında olmadığı, bunun yerine tarihle alâkalı (tarihimsi!) bazı derslerin ihdas edildiği anlaşılıyor. Programa parlak başlıklar koymak sonucu değiştirir mi? Bütünü kapsayan temel bir tarih ve felsefe-mantık öğretimi olmadan orta öğretim hedefine ulaşamaz. “Küresel politikalar, 20. Yüzyılda Türkiye, Güç egemenlik uluslararası ilişkiler” vs. gibi aktüel olarak cazip görünen derslerin inkılâp tarihi derslerinin bir devamı gibi uygulanması ile karşı karşıya kalınabilir.
“Şimdi okullar tatil, bu konulara kafa yormanın zamanı değil” diyenler olabilir. Biz de diyoruz ki, bu konular asıl “tatil”de konuşulmalı, tartışılmalı. Okullar açılınca neyi tartışacağız ki? (Bu konuda yazmaya devam edeceğiz)