Heder olmuş bir şair Nâzım Hikmet. Şiire ihanet ettiği ölçüde alkışlanmış, övülmüş. Onun şiire ihanetinin vatan ihanetinden önemli olduğunu düşünüyorum. Hatta şiire ihaneti göze almasa idi vatanına ihanet etmeyeceği kanaatindeyim. Onun için şiir en önde idi. Vatanı şiiri idi. Şiire ihanet ettiği için vatan haini oldu!
Onun vatan haini olmadığını yüksek sesle söyleyenler var elbette; daha ötesi en büyük vatansever olduğunu iddia edenler de.
Bunlar vatan hainliği damgasını her önüne gelen vurur cinsten kişiler olmasa dert etmeyeceğim. Eğer Nazım Hikmet vatana ihanet etmediyse, hangi şartlarda vatana ihanet edilmiş olabilir?
***
Milli Mücadele sürerken Moskova’ya gitti, tamam. Ondan Mehmed Âkif olmasını beklemiyoruz elbette. O sırada ona düşen işler de vardı. Moskova yolculuğu bir ideal uğruna, aalınıyor. Orada sıkı bir ideolojikleştirme eğitimi. Düşünmek değil, propaganda amaçlı bir eğitim ve öğretim bu. 24 Saat Marks, 24 saat Lenin!
Ey-Lenin çocuklar ey-Lenin!
Milli Mücadeleden sonra dönüş. Herhalde bu dönüş, rastgele değildi, görevlendirilmişti. Öğrendiklerini uygulamak, Türkiye’yi Sovyet sistemine dahil etmenin yollarını açmaya çalışmak üzere. Bunun için canla başla çalıştı. Şiir kabiliyeti onu öne çıkardı. Propaganda şiirleri TKP’nin uyandıramıyacağı tesirler uyandırdı, işçiler arasında değil, tuzu kuru seçkinler arasında.
Doğru veya yanlış, haklı veya haksız Atatürk döneminde cezaya çarptırıldı. (Hayranları bu hususu görmemeyi tercih ederler) Hapis hayatı boyunca devletlilerden iltifat gördü. Devletlilerin affına nail olabilmek için Kuva-yı Milliye Destanı’nı yazdı. Mustafa Kemal Paşa’yı övdü. Fakat affına mazhar olamadı.
Mehmed Âkif’e büyük şair dedi ama onun inandığına inanmıyordu.
“ -bizim istiklâl marşı’nda aksıyan bir taraf var,
bilmem ki, nasıl anlatsam,
âkif, inanmış adam,
fakat onun, ben,
inandıklarının hepsine inanmıyorum.
meselâ, bakın :
«gelecektir sana vaadettiği günler hakkın.»
Hakkın vaad ettiği günleri kabullenmeyen şair, Marksın, Lenin’in, idolojinin vaad ettiklerine iman ediyordu!
***
Nazım Hikmet’in Bulgaristan’a, oradan Rusya’ya kaçması, Türkiye’ye karşı bir propaganda cihazına dönüştürülmesi bizim tam bağımsızlıkçı solcuları hiç rahatsız etmedi. Nazım Sovyet sistemi içinde içindeki rolünün dışına Azerbaycan gibi, Özbekistan gibi Türk ülkelerinde bulunduğu zamanlarda çıktı. Onlar için Türkçe yazan bir şair olarak önemliydi.
Türkiye için Nazım şiirine ziyan etmiş, zihnini satmış bir eski şairden başka bir şey değildi. Türkiye aleyhine dünyanın her yerinde kullanıldı. Onun Türkiye’de taraftarları, bütün kusurlarını görmezden gelerek sahip çıkmaya devam ediyorlar. Ölüm yıldönümünde Moskova’ya onu anmak için hayli kalabalık bir grup gitmiş. Türkiye’nin tuzu kuru kesiminin Nazım muhabbetinin zerresini işçi sınıfında, emekçilerde görebilir miyiz?
***
Nazımın uğruna vatanından vazgeçtiği ideoloji günümüzde itibardan düştü. Nazımın bu ideolojiyi terennüm etmediği bazı şiirleri hâlâ rağbet görüyor. Keşke gelgeç bir ideolojinin esiri olmasa idi, takır tukur propaganda şiirleri değil, daha fazla kalbe dokunan şiirler yazar ve tesiri sürekli olurdu.