Mescid-i Aksa’yı Merhum Mehmed Âkif İnan gibi düşte değil, dünya gözüyle gördüm. Hayallerimden biri hakikat oldu. İçinde namaz kıldım, duvarının dibinde iftar açtım, Âkif İnan’ı rahmetle yâd ettim.
Mecid-i Aksa’yı gördüm düşümde
Bir çocuk gibiydi ve ağlıyordu!
Gördüm ki, Kudüs İslâm’ın işgal altındaki üçüncü mukaddes şehri…
Mekke’yi gördüm, işgal altındaydı. Medine’yi gördüm işgal altındaydı.
“Kudüs’ü anladık da Mekke ve Medine’nin işgali de neyin nesi?” diyenler çıkabilir.
Lâmı cimi yok; bulun bir Mekke resmi yahut Medine resmi. Manzaraya bakın, ama dikkatle, hassasiyetle, rikkatle.
Bir Amerikan şehrinden ne farkları kalmış? Düşünün ve söyleyin lütfen?
“Efendim Kâbe var, Mescid-i Nebevî var, yetmez mi?”
İşte işgal orduları Kâbe’nin, Peygamber mescidinin kapısına kadar dayanmış. Sembollerini yükseltmiş. Emperyalistlerin çirkin siluetleri Kâbe’nin üzerine düşüyor. Kâbe görüntüsüyle gözünüze nurlandırmak, gönlünüzü cilâlamak ne mümkün? Sırf bu mu? Saltanatlarını ABD’nin desteğine borçlu Suud önde gelenlerinin işlediği cinayetlere, daha ötesi “Kâbe imamı” nam münkirin fiillerine, sözlerine bakın.
Veyl, hakikatlere gözlerini yumarak Mekke’de Medine’de gezinen gafillere!
Kudüs’teki işgal farklı elbette. Bu açık ve kapkara bir işgal. Her adımda kendini gösteren bir baskı ve zulüm. Mescid-i Aksa’yı her şekilde kuşatan ve yok etmeyi hedefleyen tahakkümcü ve güce tapan bir işgalci zihniyet.
On emrin ilki: Tek Tanrı’ya tapmak. Bunlarda tanrı çok: Güç, para, iktidar…
Kudüs dedemin toprağı. 1917’de İngiliz işgal ordusu, hain Hüseyin’in çapulcularının desteği ile bu toprakları çiğnedi.
Hüseyin Arap İmparatoru olmak hülyasıyla Kudüs’ü emperyalistlere peşkeş çekti. Osmanlı askeri adım adım savaşarak çekildi. Ağır zayiat verdi, Anadolu’da on binlerce ocak söndü.
Kudüs’ü Osmanlı’dan kurtaranlar kendilerine bahşedileceği ham hayaline kapıldılar. Düz mantık bunu gerektirirdi. Osmanlı çekilince, bir süre sonra İngilizler gidecek ve Hüseyin’in saltanatı hüküm sürecekti.
Bu arada bir miktar siyonist Yahudi’nin Kudüs’e, Filistin’e göçmesinin ne kıymeti harbiyesi olabilirdi ki? Onları tükrükleriyle boğuverirlerdi! Hamileri İngilizler bir süreliğine onların gönlünü hoş etse de sonunda kendilerinin hakkını teslim ederdi.
Kâfirden himmet beklemek! Hacaletin en şenîsi, en müptezeli!
Hüseyin kendi gücüyle Kudüs’e sahip olmak isteseydi ve ezkaza bunu başarsaydı, belki mazur görülebilirdi. Nihayetinde bir Müslüman otoritenin yerini başka bir Müslüman otorite alırdı.
Kudüs’ü, Arapları yüzyıllardır baskı altında tutan, sömüren Osmanlı’dan kurtarmışlardı. Bundan daha âlâsı ne olabilirdi ki…
Oyun kurucu Hüseyin olmadığına göre olacaklar konusunda onun hükmü değil, Osmanlı’ya karşı iş birliği yaptığı İngilizlerin hükmü geçecekti ve hüküm çoktan verilmişti. Osmanlı’nın bu topraklardan çıkarılması Siyonist devletin kuruluşunun önsözü idi.
Bu önsözü Hüseyin çözdüğü zaman iş işten geçmişti. Bayrağında haç olan İngiliz, Hüseyin’e nimetiyle perverde olduğu Osmanlı’ya ihanetini gördükten sonra kendisine ihanetine fırsat verir miydi?
İngiliz oyunu devreye girdi: Hüseyin’i önemli kılan Mekke emirliğinin toprakları yüz yıldır bu anı bekleyen Suudlara tevdi edildi. Bir mukaddes beldeyi Haçlılara peşkeş çeken Hüseyin diğer iki mukaddes beldeden böylece mahrum bırakıldı!
Cezası bununla sınırla kalmadı elbette, zelil ve rezil oldu. Tacını ve tahtını kaybetti, Kıbrıs’ta sürgün hayatı yaşadı. Son deminde hasta Hüseyin, Ürdün kıralı yapılan oğlu Abdullah’ın yanına sığındı. Ve cesedi öldürdüğü Kudüs’e gömüldü!
Onun açtığı ihanet çığırından yürüyen bir hayli Arap lideri zuhur etti. Onların işlediği günâhlardan kötülükte öncülük ettiği için pay alıyor olmalıdır. Netanyahu son seçimi kazandıktan sonra şu açıklamayı yaptı “Seçimlerdeki başarımdan dolayı birçok Arap ve İslâm ülkesi lideri beni kutladı.”
Hüseyinler çoğalıyor, lânetliler halkası genişliyor!