Mevcut sınırlarımızın korunması için büyük bir silahlı gücü ayakta tutuyoruz. Maksat “Milli savunma”!
Millî savunmadan maksat sadece topraklarımızı, yani maddî vatanı korumak mıdır? Maddî vatanı korumakla iş biter mi? Daha doğrusu manevî vatanı ayakta tutamazsak maddî vatanı koruyabilir miyiz?
Bir soru daha: Bütün derdimiz toprağı korumak mı?
Elbette o topraklar üzerinde yaşayan milleti de korumak milli savunmadır. Millet kelimesi esas olarak değer ihtiva eden bir kelimedir. Milleti değerler var eder, yaşatır ve geleceğe taşır. Bedenler kisve giyinir, millet olur. Yoksa beden, ırk, etni…bir anlam ifade etmez. Biyolojik olarak bütün insanlar aynıdır. İnsanı insan yapan, hayvandan ayıran maneviyatıdır.
Değer dünyası bir bütündür. Eğer bu bütünü gözetemezseniz, değer parçalanması ortaya çıkar.
Değerler alanı sadece “din”e hasredilebilir mi? Elbette işin esası inançtır. Ancak inançtır ki uygulama safhasında geniş değer alanları var eder. Esas ölçüyü o koyar.
Sanatsız, edebiyatsız, kültürsüz, hayatsız din olmaz. Olursa iş te o IŞID’cilik olur. Senden kıl kadar farklı din kavrayışı olanları katletmeye kadar gider. Din senin anladığınla, kapasitenle sınırlı kalır.
Dilimiz, kültürümüz, edebiyatımız, sanatımız…yüzyıllar içinde var ettiğimiz manevî vatanımızdır.
Ordumuz sınırlarımızı korurken, içeride millet varlığı saldırı altında!
Dilimiz saldırı altında! Kültürümüz saldırı altında!
Edebiyatımız, sanatımız bütün bin yıl içinde ortaya koyduğumuz umran eserleri sistemli olarak yok ediliyor!
Peki bunu kim yapıyor?
Eğer bu sistematik olarak yapılıyorsa, ancak “eğitim” yoluyla olabilir.
Milli Eğitim, milli varlığımızı yok etmek için sistematik faaliyetlerini aksatmadan sürdürüyor. Bakanlığın ismindeki “milli” kelimesine muhtemelen milli varlığı yok etme görevinden ötürü yer verilmiştir!
Milli varlığımızı yok etme bakanlığı!
“Milli Eğitim bakanı Nureddin Topçu okuyor mu?” sorusunu sormuştuk.
Bu soruya sormamızın sebebi, merhum Topçu’nun “felsefesi olmayanın maarifi olmaz” cümlesi idi.
Felsefemiz var mı? Bu soruya cevap vermeden önce “öğretim sisteminde felsefe dersi var mı?” sorusuna cevap vermeliyiz!
Dilimiz, edebiyatımız, sanatımız; bize ait olan her şey bu bakanlığın elinin altında can çekişiyor.
Bakanlık “yönbulma” diyemiyor, “orienteering” diyor!
Keşif diyemiyor, “orff” diyor!
İcra diyemiyor “performans” diyor!
En çok bilinen Türkçe kelimelerin bile yabancı dilden karşılıklarını çocukların zihnine kazıyor!
Ara tatili öğretmen eğitim semineri programındaki bazı kelimeler bunlar. Türkçe yoksa, Türkiye de yok demektir. Edebiyatımız, sanatımız, müziğimiz, halk oyunlarımız yoksa, Türkiye’den bahsedebilir miyiz? Ömer Seyfeddin’i yasaklayan bir bakanlık Türkiye’nin milli eğitim bakanlığı olamaz.
Milli eğitimin malum programında müzik, dans öğretim aracı olarak sık zikrediliyor. Hangi dans? Milli Eğitim Bakanlığı son on beş yıl içinde yüzbinlerce gencin uygulayarak öğrendiği halk danslarını tükenme noktasına getirdi. Folkloru yok ettik, batılı danslarla çocuklarımızı yetiştireceğiz! Türkülerimiz, şarkılarımız kısacası müziğimiz bir yana, opera bir yana. Türkiye’de seyircisi icracısını geçmemiş bir ses sanatı opera. “Bunu sanatkârları ne ölçüde başarıyor ki, çocuklardan bunu bekliyoruz?” sorusunu soran yok.
Manevi vatanımız ağır saldırı altında, bu saldırı içeriden. Gerçek vatan Savunması buradan başlar. Bunu idrak ettiğimiz gün Milli Savunma hedefine ulaşır!