İran “İslâm” İnkılâbı 1970’lerin sonunda müthiş zihnî sarsıntılara yol açtı. Türkiye’de klasik dinî çevrelerin temkinine rağmen radikal görünümlü islâmcılar arasında İran inkılâbı romantizmi aldı yürüdü.
Aradan geçti 40 sene, her şey o kadar değişti ki…Türkiye’de İran inkılâbına muhabbet besleyen, neredeyse kalmadı.
O zaman etkili bir gazeteci olan Cengiz Çandar İran İnkılâbı’nı 1981’de yayınlanan Dünden Yarına İran kitabında, Fransız ve Sovyet devrimlerinden sonra dünyanın gördüğü üçüncü büyük devrim olarak niteliyordu. Birincisi burjuva devrimi, ikincisi sosyalist devrim üçüncüsü ise ne burjuva ne sosyalist, İslâm devrimi idi…
Soğuk savaşın son dönemecinde, 1970’lerde, Sovyetlerin Afganistan’a sarktığı günlerde ABD Pakistan’da mücahidleri organize etti (o zaman “cihadcı” denilmiyordu!). Bu işin El Kaide’ye, Taliban’a kadar vardığı biliniyor. Sovyetler böylece Afganistan’da kilitlendi... Aynı zamanlarda İran da kaynıyordu. Sovyetlerin ulaşabileceği bir coğrafya da İran’dı. Burada da İslâm İnkılâbı vuku buldu...
Hiçbir tesadüf asla “tesadüf” değildir! Neden daha önce veya sonra değil de tam o sırada? Ayetullah Humeynî Paris’ten Tahran’a alay-ı vâlâ ile 1 Şubat 1979’da geldi, ABD “büyük şeytan” ilan edildi, sokaklar “merk berg amrika” (Amerika’ya ölüm) çığlıkları ile doldu...
Bu süreçte ABD’nin Şah’a gerçek anlamda destek verdiğini söyleyebilir miyiz?
Bu seriden üçüncü hadise olarak Türkiye’de 12 Eylül darbesini saymak yanlış olmaz. Genel bir bakışla ABD’nin Sovyet yayılmasına karşı üç ülkede üç farklı yüz gösterdiğini söyleyebiliriz. Burada İran devriminin ABD’nin desteği ile gerçekleştirildiğini söylemiyoruz. Fakat, Şahın zayıflayan gücünün Sovyet yayılması karşısında bir behresi olmayacağı da görülebiliyordu.
İnkılabın ruhani lideri Humeyni’nin başlangıçta şiilik üzerinden konuşmamaya itina ettiğini biliyoruz. Fakat iş anayasa yapmaya gelince hem şiiliğin hem farsçanın/fars kültürünün devreye sokulduğunu da unutmamak gerekiyor. Buna rağmen İran inkılâbı en azından 10-15 yıl “İslâm devrimi” olarak görüldü. Zamanla İran siyasetinin şiilik ve İran milli devleti zeminine bütünüyle oturduğu herkes tarafından kabul edildi.
İran inkılâbından sonra şedit bir ABD düşmanlığı yanında güçlü bir İsrail karşıtlığına siyaseti takip edildi. O zamanlar için buna ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Arap dünyasının Filistin konusunda yapabileceği fazla bir şey yoktu. Arapların İsrail düşmanlığının fiile dönüşmesi gerekirdi, bu da mümkün değildi. Daha uzaktan güçlü bir İsrail düşmanlığı üretildi. İslâm dünyası İran’ın İsrail düşmanlığı ile epeyce oyalandı...
İran’da Amerika düşmanlığının, yani büyük şeytana karşı yükseltilen sesin sönümlenme dönemini de gördük. Obama zamanında İran neredeyse ABD politikasının araçlarından biri haline geldi. Körfez’de, Yemen’de, Irak’ta, Suriye’de ve kim bilir başka nerelerde...
Amerika’nın sünnî frankeştaynı İŞİD’in durdurulması şii İran’la irtibatlandırıldı! Şiilik Ortadoğu’da asırlardır hiç görmediği rağbete mazhar oldu. Irak Büveyhilerden beri ilk defa bu kadar şiî görünümlü! Selçuklu hakanı Tuğrul Bey, Deylemli Büveyhileri Bağdat’dan kovduktan sonra Irak sünnî yönetimlere sahip oldu. 16. yüzyılın başındaki Safevî hamlesi de Osmanlılar tarafından durduruldu.
Amerika İslâm dünyasında ya şiddetli bir sünni-şii çatışması meydana getirmeye çalışıyor, ya da şiî hakimiyetini yayarak kendine göre bir denge kurmak istiyordu, diye düşünmekten kendimizi alamadık.
Bu hususun da düşünülmesi lâzım: Belki de ABD İran’ı bu kadar yaygın bir alana çekerek uzun vadeli bir siyaset gözetti. Hem İran’ı belli ölçüde Rusya’nın çekiminden uzaklaştırmaya çalıştı, hem de gücünü hiçbir zaman sahip olamayacağı coğrafyalarda tüketecek bir yola soktu...
İran’da şiilik üzerinden bir devlet oluşturuldu. Bunun İran’ın dindarlığını ne ölçüde etkilediğini tam olarak bilmek durumunda değiliz, daha doğrusu inkılab sürecindeki kadar samimi bir dindarlık eğilimi olmadığını söyleyebiliriz. Devrim’in ateşinin küllenmesinden sonra birkaç defa İran’ı görme fırsatımız oldu. Zaman zaman şöyle sözlere muhatab olduk: “Sizde İslâma halk sahip çıkıyor. Camileri onlar yapıyor, dini duyarlılığı halk ayakta tutuyor. Biz devlet olarak bunu başaramıyoruz!”
“İran İslâm inkılâbı”nın vardığı son nokta bu şekilde özetlenebilir. Dini hissiyatı devlet gücü ile ayakta tutmak mümkün değil. İran’da kadınların örtünmesi mecburi, bu mecburiyeti yerine getirir görünmek ise oldukça yaygın.