Sayısal “adedî” mi, kemmî” mi, “nümerik” mi? Yoksa “dijital” mi? Hem hepsi hem hiçbiri! Günlük dilde “dijital”i ayrı bir anlamda kullanıyoruz, “sayısal”ı farklı bir mânada. Çocuklarımız ekseriya “sayısal”dan imtihana giriyor, hayatlarında dijitallik büyük yer tutuyor. Biz selülözün, kâğıdın dünyasında kalmışız, onlar dijital âlemde cirit atıyorlar! (Dijitalin karşılığı acaba “sanal” mı?)
Edebiyat “sayısal”a girmez! O “sözel”de kalmış! Ama “sanal” olabilir.
Neden sayı-sal da söz-sel değil? “Keyfim böyle istedi!” Keyfin böyle istedi de tam olarak ne demek istedi?
Söz-el neyin nesi? Bu kelime hangi İngilizce kelimenin uydurma karşılığı?
“Oral” mı, “non graphic” mi, “parol” mu, “verbal” mi, “linguistic” mi?
Ülkemizde gerçek bir Dil Kurumu olsa da sorsak!
Hafta sonu Türkiye Yazarlar Birliği’nin 3. Genç Yazarlar Kurultayı vardı. Yalova’da eli kalem tutan, dergilerde, gazetelerde eserleri yayınlanan, bazılarının birkaç kitabı olan veya dergi yayınlayan genç yazarlar bir araya geldi. “Dijitalleşme, gençlik ve edebiyat” başlıklı kurultayda edebiyatımızın geçmişinden çok geleceği konuşuldu.
Edebiyata meraklı, edebiyata hayatında yer açmış gençlerle bir araya gelmek heyecan verici. 17 ila 30 yaş arası genç yazarlarla onların babası/anası ve hatta dedesi/nenesi yaşında yazarların, edebiyatçıların bir arada bulunması, aynı mevzuları farklı tarzlarla konuşması, tartışması daha da cezbedici.
Yazma ihtirasımız, ya da sorumluluğumuz, insanca varlığımızı yüzyılları, bin yılları aşırarak günümüze taşıyor. Her yazma hamlesi, sonsuzluğa doğru bir atılış, yok olmaya karşı meydan okuyuş...Edebiyat insanın yoğunlaşmış bir hakikat arayışı. Bu arayış gerçekliği kelimelerle yeniden kurmak şeklinde ortaya çıkar. Edebiyat gerçeği dil üzerinden temsil eder. Edebiyat bir üst dil kurar, fakat günlük dilin malzemesini kullanır. Dilimiz fakirleşiyor, edebiyatın malzemesi olan kelime ve söz kalıpları yok oluyor, muğlaklaşıyor. İngilizcenin on kelimesi yerine bir kelime, Osmanlıcanın on kelimesinin yerine bir kelime…Günlük dilde mesele yok, el kol hareketleri ile bile idare edilebilir.
Buradan bakılırsa dijital dijitaldir sayısal sayısal! Yazarken öyle midir? Öyle olabilir mi? Günümüzün genç edebiyatçılarının dil dikkatleri yüksek seviyede olmalı. Hatta dil şuuruna ulaşmak yönünde ciddi gayret sarf edilmeli. “Sözlük okunmalı” desem yeri var. Edebiyatımızın usta yazarları, bir kısmı edebiyat teorisi ile de uğraşan ünlüleri, genç yazarlara ufuk açıcı konuşmalar yaptılar. İbrahim Demirci, Mustafa Özçelik, Musa Kâzım Arıcan, Yılmaz Daşçıoğlu, Cihan Aktaş, Mustafa Kara, Ali Ayçil ve Necip Tosun’u gençler can kulağı ile dinlediler. Gençler de kendilerine ifadeden geri kalmadılar. Çarpıcı sorular sordular, alışılmadık cevaplar verdiler.
Büyük yıkımlar, şiddetli sarsıntılara rağmen edebi hayatımız canlılığını koruyor. Çok sayıda şiir, hikâye, roman, deneme, araştırma, inceleme ve fikir kitabı yayınlanıyor. Elbette içinde çok iyi eserler, çok güzel kitaplar da var. Yeni nesiller edebiyatla bağlarını koparmıyor. Bu süreklilik birçok etkenle açıklanabilir. Kültür ve sanat alanındaki savrulma karşısında edebiyatın sığınılabilecek emin limanları var. Türkiye Yazarlar Birliği bu emin limanların başında geliyor. Türkiye Yazarlar Birliği Genç Yazarlar Kurultayı’nı üçüncü defa düzenliyor. Gördüğümüz şu: Gençler zengin edebi mirasımızın farkında olarak geleceğe yürüyor. Elbette devam var ve elbette değişme var. Devam ederken değişiyoruz.
Özel öğretim gerektiren çocuklara hocalık yapan bir genç yazarımız, edebiyatın şifa verici özelliğinden söz etti. Bu yazar açısından olduğu kadar okur açısından da söz konusu. Öğrencileri zapt edilmez hâle geldiğinde büyük edebi metinlerden parçalar okuyormuş. Bunun sükuneti sağlamakta yararlı olduğunu tecrübe ile görmüş.
Böyle bunaltılı zamanlarda, dünyanın üstünüze üstünüze geldiği günlerde güzel şiirler okuyun, hikâyeler okuyun. İyi gelir!