CHP’nin dâveti!

D. Mehmet Doğan

Üzerinde altı oklu CHP alameti olan dâvetiye masamdaydı. Israrla sordum “bana mı geldi” diye. Bundan beş sene önce olsa idi dâveti Şükrü Karaca’dan bilirdim. İyi bir şair, romancı ve kültür adamı olan Şükrü Karaca beş yıl önce vefat etti. Meğer o sıralar Kemal Kılıçdaroğlu’nun danışmanı imiş…

Şükrü Karaca CHP’li mi idi? Asla!

CHP’li olsa, Kılıçdaroğlu onu danışman olarak istihdam etmezdi. Ülkücü kökenli Karaca, bir süre DYP’ye de danışmanlık yapmıştı. Demek ki, bu sahayı geçim kapısı olarak seçmiş.

CHP’nin 1950 seçimlerinden bugüne süren iktidarsızlığını yenmek ihtirası galiba en yüksek seviyede Kemal Kılıçdaroğlu’nda var. Ancak ana muhalefetliğe yeten CHP kitlesini aşarak iktidara ulaşmak için ne yapmak gerektiğini düşünüp böyle bir yola girmiş olmalı. Merhum Şükrü hem ülkücülerin, hem sağcıların kodlarını bilerek, dindar kitlelerin hassasiyetlerini dikkate alarak bir danışmanlık yapmaya çalışmış olmalıdır.

Buna rağmen CHP’nin sağa, dindarlara açılımı çok hızlı seyretmedi. Fakat, laik, dinsiz CHP imajını kırmak için yaptıkları dikkatten de kaçırılmamalı. Siyaseten girilen bu yolu genişleten şimdiki İstanbul Büyükşehir Belediye başkanıdır. Onun Eyüp Sultan’da Yâsin okuması bir imaj yumuşamasına yol açmış olmalıdır.

İstanbul seçimlerinin tekrarı ve oyların beklenmedik şekilde yükselmesi… Bununla açıklanabilir mi? Elbette tek başına değil, bunun da dolaylı bir etkisi olduğu tahmin edilebilir.

Beklenmedik dâvetiye ayak üzeri bana bunları düşündürdü.

Kendimize yakın bulduğumuz siyasi teşekküllerden bile dâvet almazken, bu neyin nesi? CHP hakkında yazdıklarım kitapları doldurur. CHP zihniyetini en keskin eleştirenlerden biriyim. Bu dâvetiye buna rağmen gönderildiyse, şapka çıkarmak lazım!

Tabiî CHP’nin 9 Eylül toplantısına katılmayacağımı bildirdim!

CHP 9 Eylül’de mi kuruldu? Dâvetiye’de böyle yazıyor, zaten toplantının sebebi de kuruluş yıldönümünü kutlamak! Fakat CHP’nin gerçek kuruluş tarihi 11 Eylül 1923’tür. İlk kitabına uydurma burada başlıyor: İzmir’in kurtuluşu ile CHP’nin kuruluşunu aynı güne denk getirmek!

Kurulan CHP değildir aslında, “Halk Fırkası”dır. Cumhuriyet adı, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası ortaya çıktıktan sonra alınmıştır. “Fırka” kelimesinin öztürkçecilik döneminde terk edilerek galiba Türkçesi (!) olan “parti”nin tercih edildiğini görüyoruz!

Aslında Kemal Paşa, daha 1922 sonunda Halk Fırkası’nı kuracağını açıklıyor. Meclis’teki Müdafaa-yı Hukuk Grubu “Halk Fırkası”na dönüşecektir. 1. Meclis feshediliyor, çünkü Lozan’a çok sert tepki göstermiştir. Lozan’ı kabul edecek bir Meclis oluşturulması gerekiyor. Paşa bunun da çaresini buluyor. O zaman seçim tek dereceli değil. Her ilde ikinci seçmenler vekilleri seçiyor. Bunların bir kısmı memur, bir kısmı şehrin eşrafı, ileri gelenleri. Paşa bu ikinci seçmenlere şöyle bir taahhütname imzalatıyor: “Müdafaa-yı Hukuk Grubu Başkanı Mustafa Kemal Paşa hazretlerinin ve adıgeçen grubun göstereceği milletvekili adaylarına kayıtsız ve şartsız oy vereceğimi açıklar ve taahhüt ederim”. Meclis’e bu şartları taşımayan bir tek vekil giriyor: Zeki Kadirbeyoğlu!

Lozan müzakereleri sürerken Halk Fırkası nizamnamesi (tüzüğü) görüşmelerinde din karşıtı yaklaşımların dillendiriliyor. Türkiye İslâm kaldıkça barış yapılmayacağı iddiası ortaya atılıyor. Lozan’dan dönen İsmet Paşa M. Kemal Paşa ile birlikte K. Karabekir’i evinde ziyaret ediyorlar. “Hocaları toptan kaldırmadıkça hiç bir iş yapamayız.” diyor… Din karşıtlığı, bu partinin özünde var!

Neyse, Lozan Meclis tarafından tasdik edildikten kısa süre sonra Fırka kuruluyor.

Davetiye’nin şiarı (şimdi “motto” diyorlar) “Benim iki büyük eserim var, biri Türkiye Cumhuriyeti diğeri Cumhuriyet Halk Partisi”.

Atatürk böyle bir söz söylemiş olabilir mi? Olabilir. Tabiî bağlamına da bakmak lâzım. Fakat bugün bu söze bel bağlamak iki seviyede sıkıntılı. Cumhuriyet’le parti denk tutularak adeta Cumhuriyet hafifseniyor. Cumhuriyet vaz geçilmezdir ama parti vazgeçilmez değildir. Eğer partide ısrar edilirse, cumhuriyetin vazgeçilmezliği de sorgulanır!

İkincisi, Atatürk’ün aynı zamanda CHP’nin başkanı olduğu gerçeği böylece gözümüzün içine sokuluyor. Partili cumhurbaşkanı istemeyen CHP’nin daha bugüne hitab eden bir şiar bulması gerekirdi. “Yok gerekmez” derseniz, yarın CHP genel başkanı nasıl “Cumhurbaşkanı tarafsız olsun, parti başkanlığını bıraksın” diyebilir?

“Biz CHP’yiz tutarsızlık bizim karakterimizdir” mi dediniz?

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (76)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.