Son yıllarda ‘eğitim’ ile ilgili bitmek bilmeyen tartışmalara tanık oluyoruz. Onlarca reform, onlarca karar, her seferinde ateşli tartışmalar ve hiçbir şeyi yoluna koymayan köklü değişiklikler… Eğitim her yerde ‘krizde’. Yeni eğitim- öğretim yılına başlamaya az kalmışken bu kötü tabloyu önünüze koymak istemezdim ama maalesef böyle. Zaten hem eğitimciler, hem yöneticiler hem de veliler olarak çoğumuz farkındayız durumun. Belki bir mucize olmaz ancak ebeveynlerin iyi niyeti ve eğitimcilerin tecrübesi ile çerçeveyi güzelleştirebiliriz.
‘Hocam işler yoğun okula ne zaman gelelim? Okulda yapılan faaliyetlerden haberimiz olmadı. Çocuklar bize bir şey söylemedi. Keşke bizimde bu çalışmadan, eğitimden, seminerden haberimiz olsaydı, muhakkak biz de katılırdık...’ Bu cümleler sizlere de bir yerlerden tanıdık geliyor, değil mi?
Hepimizin temel gayesi hayatta ki en sevdiğimiz ve değer verdiğimiz çocuklarımızı başarılı ve mutlu görmek olduğuna göre bu cümleleri hayatınızdan çıkarın.
Öğrenme-öğretme sürecine ilişkin olarak okul başarısını artıran faktörler üzerinde yapılan araştırmalar, okul başarısında okul-aile dayanışmasının önemli bir etkiye sahip olduğunu göstermektedir. Özellikle öğretmenle ebeveyn arasında kurulan pozitif bir ilişki öğrenciye de olumlu yansımaktadır.
Bu pozitif ilişki için gerekenler:
* Güven
*Karşılıklı saygı
*Açık iletişim
*Dürüstlük
*Aktif dinleme
*Açıklık
*Esneklik
*Önemseme
*Anlama
*Sorumluluk paylaşımı
*Tam bir bilgi akışıdır.
Gerekmeyenler için *whatsApp grupları demeden edemeyeceğim… Hele ki bu durumu kullanan okul idaresi de varsa derhal oradan uzaklaşmak gerekir.
Okullar öğrencileri sınava hazırlayan hazırlık kursları değil, çocukları hayata hazırlayan kurumlar olmalıdırlar. Bunun için aileler okulları sınava hazırlık kursu, öğretmenleri ise sadece bilgi aktaran, sınavlara hazırlayan kişi olarak görmemeli, çocukları ve kendilerinin mutluluğu için öğretmenler ile muhakkak iş birliği kurmalıdırlar.
Aileler “Eti senin, kemiği benim” yaklaşımını bir kenara bırakıp okulu yalnızca bir kamu hizmetinin sağlandığı bir kurum olarak görmemeli; çocukların eğitimine güçleri ölçüsünde katkıda bulunmayı temel bir görev ve sorumluluk olarak görmelidir. Önemli olan, çocuğunuzun savunucusu olarak haklı rolünüzle onun ihtiyaçlarını belirleyerek, gördüğünüz şekliyle bunları öğretmene sunma ve okul yaşamının gerçekleriyle bu ihtiyaçları dengelemektir.
Çocukların vaktinin yarısını öğretmenleriyle diğer yarısını da ebeveynleriyle geçirdiğini varsayarsak onların gelişimini esas almalı ve iletişime çok önem vermeliyiz.
Sözün özü çocuğuna iyi eğitim vermek isteyen bir ebeveyn ile işini hakkıyla yapmaya ve öğrencilerine pozitif değerler katmaya çalışan öğretmenler olarak birlikte güzelleştireceğiz sistemi.