Neler oluyor?
Herkes birbirine bunu soruyor, Milli Takım’da neler oluyor?
‘Adamlık’ tartışmalarının yapıldığı, tarafların ‘Yüzüme konuşsun’ diye diye medyaya konuştuğu bu patırtı gürültünün sebebi ne?
Olan şu, halının altına süpürülen meselelerin bir kısmı ortalığa saçıldı. Aleni bir güç kavgası, milyonların önünde fütursuzca yapılmaya başladı. Öfke öyle yoğun ki Fatih Terim tarihin en uzun (88 dakika) maç sonu toplantısını yaptı. Stat görevlileri ‘Kapatıyoruz’ demese devam da edecekti. Orada, o saatte, o uzunlukta açıklama mı olur diye düşünmeden konuştu.
Daha ilginci Arda Turan’ın jet hızıyla ortaya çıkmasıydı. NTV Spor’a bağlanıp tüm suçlamalara bir bir cevap verdi. Kaçta? Saat 02.26’da.
İkisinin de gözleri öylesine dönmüş ki, kendi kavgalarını yer, zaman gözetmeden, mahalle delikanlılarının sokak ortası hesaplaşması gibi yapıyorlar. Oysa biri Türk futbol tarihinin en çok kupa kazanan hocası, diğeri Barcelona’ya kadar yükselen Türk futbolunun medar-ı iftiharı kaptanı.
Yazık. Gerçekten çok yazık.
Milli Takım’a yazık.
Fatih Terim’in Euro 2016 öncesi Barcelonalı yıldıza sarfettiği “Milli Takım’a egonu getirme” sözü ile ateşe konan ve yavaş yavaş pişen krizin evveliyatı da var aslında. Terim, 3. Galatasaray döneminde takımı genç yıldızı Arda Turan üzerine kurgulamıştı. Arda Terim’in yeni Hagi’siydi. Ama Arda sürpriz bir kararla, hem de sezon başladıktan, kadrolar oluşturulduktan sonra Atletico’ya transfer oldu. Terim kendisini yüz üstü bırakılmış hissetti ve bunu bir kenara yazdı.
İkilinin yolları bir süre sonra Terim’in Milli Takım’ın başına gelmesi ile bir kez daha kesişti. Hayattaki en önemli hedefi Milli Takım tarihine geçmek olan, başka bazı futbolcular yaz dönemine denk gelen hazırlık maçları öncesi ‘aniden sakatlanırken’ hiç şikayet etmeden koşarak gelen Arda içinse değişen bazı şeyler vardı. Yurtdışındaki çalışma sistemlerini görmüştü ve bunu Terim’e de söylüyordu. Terim bu önerileri işine müdahale olarak anladı ve ikili arasındaki ilk kırgınlık ortaya çıktı.
Fatih Terim’in ‘şerefle’, ‘onurla’ bağdaştırdığı Euro 2016 sonrası konuşması ise artık dönüşü olmayan yola soktu süreci. Artık Arda Turan, otoriter bir figür olan Terim’in babacan tavırlarındaki samimiyete inanmıyor, onu Türk futbolunun yeteneklerini kullanmakla itham ediyor, prim pazarlığı suçlamalarında “Bize bunu diyen maaşını tıkır tıkır alıp bizi para için Milli Takım’daymışız gibi gösteriyor” diye düşünüyordu.
NARSİSTLİK İLLETİ
Fatih Terim içinse Arda, teknik direktörü çiğneyip federasyonun yöneticileri hatta başkanı ile sorunları çözmeye çalışan, Barça’ya gittikten sonra yıldızlığın parıltısından başı dönmüş bir oyuncuydu.
Tabii Arda’nın; Fatih Terim’in Türk futbolunun yolunu tıkadığını, imkanları tek başına değerlendirdiğini düşünen Rıdvan Dilmen, Aykut Kocaman, Oğuz Çetin gibi futbol adamlarına yakın olması da uzlaşmayı imkansız kıldı.
Narsistlik illetinden muzdarip iki figür, basit iletişim teknikleri ile çözülebilecek bir meseleyi ‘meseleye’ döndürdüler.
Türk futbolunda artık çok büyük para var. Ve paranın olduğu her yerde olduğu gibi gücü kontrol etme mücadelesi var. Kimi “Demirören gibi her şey siyasilere soracaksa, en ufak krizde ortalıktan kaybolup buhar olunacaksa bu işi ben de yaparım” diyerek başkanlık peşinde, kimi “Türkiye Futbol Direktörlüğü diye makam mı olur? Milli Takım’ın bir hocası olmalı” diyerek hocalık beklentisinde. Ama Terim’i yıkmak da kolay değil. Her ne kadar artık kriz çözmede eskisi kadar hünerli olmasa da hala ciddi tecrübesi var. Sonuçta adını taşıyan 2 stadın olduğu bir adamdan bahsediyoruz.
Velhasıl kelam, Terim’in dediği gibi mesele Bilal Meşe meselesi değil. Mesele Türk futbolunu yeniden dizayn etme ve yeni düzende yer tutma meselesi. Mücadele alanı bazen Bilal Meşe olacak, bazen Arda Turan, ya da yarın başka bir alan. Ama olan Milli Takım’a olacak. Andorra’nın Macaristan’ı yendiği haftada Kosova da bizim için karabasana dönüşebilir, Rusya 2018 umutları kül olabilirdi. Neyse ki kaza yaşamadık. Tabii birilerinin gerçekten umurundaysa...