Maribor, eski Yugoslavya’nın devamı sayılan devletlerden birinin takımı. Yani sporcu genleri ve kültürü yüksek bir ülke Slovenya’nın. Maç başladığında hemen anlıyorsunuz zaten karşısında Zimbru olmadığını.
Maribor öyle yüksek bir tempoyla oyuna başladı ki, Fenerbahçe ilk çeyrekte neye uğradığını şaşırdı.
Ancak gücü bu kadardı, baskın yapıp rakibi şoka sokmayı planlamıştı ama planı tutmadı. Bu cesur hamle karşısında sakin kalan Sarı- Lacivertliler önce dengeyi sağladı, ardında da oyunu rakip yarı alana yığıp hakimiyetini kurdu. İsmail Yüksek’in orta sahadaki çalışkanlığı, İrfan Can Kahveci’nin sağ kanattaki etkili oyunu, King’e desteğe gelen Ferdi’nin soldan bindirmeleri, Dzeko’nun rakip savunma içindeki hareketliliği Fenerbahçe’yi maçın hakimi haline getirdi. Ancak bir sorun vardı; gol atamamak. Zimbru maçlarında 9 gol atan takım bu kez gol pozisyonu bulmakta zorlanıyordu.
Maribor da Zimbru gibi kalabalık bir savunma anlayışı ile oynuyordu ama Moldovalılardan çok daha etkili defans yapıyordu. Fenerbahçe forvetleri aralara giremiyor, girse de istediği topları alamıyordu.
Fenerbahçe’de ilk maçların fırtına ismi Tadic biraz daha sakin oyuna geçmişti. Ancak katı savunmayı aşacak asistler ve ortalar ona bakıyordu! Nitekim Tadic, sert savunmayı havadan aşacak topları indiriyordu ama Dzeko’dan fileleri havalandıracak kadar güçlü kafa vuruşları gelmiyordu.
Sarı- Lacivertliler iyice kapanan bu savunmayı ancak ikinci yarının başlarındaki bir duran topla açabildi. Korner atışına gelen stoper Becao’nun kafa vuruşu, kilidi açmaya yetti. Gol Fenerbahçe’nin özgüvenini yükseltirken Maribor’un direncinin iyice kırılmasına yol açtı. İsmail Kartal’ın ikinci yarıda oyuna aldığı Szymanski’nin İrfan Can’a “Al at” diye çıkardığı pas turu da aralayan golü getirdi.
Fenerbahçe’nin yüksek kadro kalitesi ve kazanma arzusu maçın kaderini belirleyen faktörlerdi. Maribor ise maçın başında şansını denemişti ama aradığı golü oyunun son bölümünde buldu. Fenerbahçe savunmasını hızlı akını ile şaşırtıp akıl doku bir golle Slovenya’ya umudunu taşıdı.
İsmail Kartal’a hayal kurduran ve “Konferans Ligi’ni kazanmak mı? Neden olmasın?” dedirten şey, Fenerbahçe’nin Konferans Ligi’nin en değerli kadrosu olması kadar, Zimbru maçlarında sahada gördüğü hırs ve istekti. Dün 2-0’dan sonra takımda görülen sert düşüş ve maçtan kopuş, İsmail Kartal’ın oyuncuları zihinsel olarak sahada tutma ve tempoyu 90 dakikaya yayma konusunda mesafesi olduğunu gösterdi. İsmail Kartal’ın 10 ay sonraki finalin hayalini kurmadan önce, bugünün gerçeklerine odaklanmasında yarar var. Oyuna sonradan giren oyuncuların skora katkıları, kulübenin gücünü gösteriyordu. Fenerbahçe’de un var, şeker var ama helva için sanki biraz daha zamana ihtiyaç var.