Dünya Kupası’nda final oynamış bir takım aslında İsveç. Ama kendi evindeki organizasyon dışında hiç kupaya yaklaşamadı. Bu sene çeyrek finale kalması sürprizdi. Hele ki İbrahimoviç’in yokluğunda.
İngiltere de her kupaya iddia ile gelen ancak kendi evindeki kupa dışında başarı göremeyen bir ülke. Endüstriyel futbolun merkezi İngiltere’nin bu sene ise hiç iddiası yoktu. Tarihin en genç kadrosuyla gelmişti Rusya’ya. Ama gruplardan çıktıktan sonra girdikleri eleme kulvarı ummadıkları bir yol açtı İngilizlere. Adalılar da Kolombiya’nın ardından İsveç’i de yenerek son 4’e kalmayı başardı.
İngiltere bildiğimiz İngiltere. Oyun şablonu 4-4-2’nin zafer getirdiği 1966’dan bu yana aynı. Kanat bildirmeleri, bol yan orta ve hava hakimiyeti ile sonuca gitme. Dün de öyle oldu. İki yan orta İngilizlere iki gol getirdi. Önce savunmadan gelen Maguire, ardından Alli tabelayı değiştirdi. Zaten İngilizlerin kaleyi bulan başka şutları da yoktu.
Peki 28 yıl sonra yarı final gören İngiltere kupayı alır mı? Basit bir stratejileri olan İngilizler için bu kolay olmaz. Kalede Pickford, savunmada Stones, Maguire, orta alanda Alli, Young, ileride Sterling, Kane gibi önemli isimleri var ama turnuvada onlardan daha futbol oynayan takımlar da var. Bu futbolun kupa kaldırması, iyi takım sayısının ve iyi maçların fazla olduğu bu turnuvaya haksızlık olur.
İsveç için söylenecek fazla bir şey yok. Fiziksel güç ve takım oyunu ile hep bir miktar başarı elde ediyorlar ama farkı yaratacak futbolcu bulamıyorlar. Var olanı da getirmiyorlar. Her ne kadar İngilizlerden fazla gol pozisyonları üretip Pickford’a takılsalar da turu geçmeleri sıkıcı bir maçı daha haber vermekten ötesine geçmezdi.