Beşiktaş ve Beşiktaşlılar açısından geçmek bilmeyen bir sezon sanki bu. Çalkantılarla dolu bir sezonun içinden gelen, Avrupa’da zorlu olmayan rakipler arasından grup aşamasında elenen, şampiyonluk yarışının uzağında kalan Siyah-Beyazlılar için bir de ortada futbol olmayınca “Karasevda” olsa bile bu oyun çekilmez oluyor.
Bunca karamsarlığın içinde pırıl pırıl parlayıp taraftara yeniden futbol izleme zevki ve heyecanı veren neredeyse tek isim vardı ama Semih Kılıçsoy’un da ışıltısının gücü azalmaya başladı. Böylesine ortalama hatta bazen vasata inen futbol oynayan bir kadronun Semih’i de aşağıya çekmesi kaçınılmaz bir durumdu.
Selçuk İnan’la yeni bir başlangıç yapan Gaziantep FK’nın maça asılacağı belliydi. Al Musrati’nin hatalı pasını yakalayan ev sahibinin bu fırsatı kaçırmayıp ağlarla buluşturarak bulduğu erken gol, zaten bu sezon maçlara konsantrasyon sorunu yaşayan Beşiktaş’ı iyice oyundan kopardı. Burada golün hazırlanış ve son vuruş olarak hakkını da verelim. Biz bu pozisyonun birebir aynısını dün Real Madrid- Celta Vigo maçında Arda Güler’in golünde görmüştük. Aradaki tek fark Real’in bunu sürekli yapabilmesi, Gaziantep’in bir kez denk getirebilmesiydi. Gaziantep’in gücü belliydi ve ilk yarı boyunca gol dışında yeni bir net pozisyon üretemedi ama Beşiktaş’ın durumu da ev sahibinden farklı değildi. Koca bir ilk yarıda Gaziantep’in şık golü ve Gaziantep’in penaltı beklediği, Semih’in eline çarpan topu dışında konuşmaya değer bir şey yoktu.
Fernando Santos, içindeki futbol oynama zevki kaçmış takımı canlandırmak için ‘içine kartal kaçmış’ kazanma isteği ve enerjisi olan Cenk Tosun’la başladı ikinci yarıya. Ama soğuk algınlığı yaşayan Cenk’in ne kendisini ne de sahadaki arkadaşlarını ateşleyecek enerjisi vardı. Son dakikada kazanılan penaltıyı bile gole çevirmekten uzaktı golcü isim. Golde hatalı pas verse de orta sahanın tüm pas yükünü sırtlayan Al Musrati’nin sakatlanıp yerini Amartey’e bırakması Beşiktaş’ın oyununu daha da geriye götürdü.
Beşiktaş’ın bu sene ana sorunlarından biri, geriye düştüğü maçlarda reaksiyon verememesi ve bu durumu kabullenmesi. Santos da bu sorunu çözme konusunda maharetli değildi, çare olarak ‘eski tüfekler’e yöneldi, Ghezzal ve Aboubakar’ı da oyuna aldı. Ancak Beşiktaş’ın oyunu kapağı açılmış ve gazı kaçmış bir gazoz gibiydi. Bu kadro ve bu oyun, bir iki futbolcunun tecrübesi ile geliştirip ileri taşıyacağı bir noktada değildi. Beş teknik adam gören ve dikiş tutmayan bu kadrodan Santos da bir takım elbise çıkaracak gibi değildi. Hatta saha kenarında dalgın dalgın dolaşan, kopup giden Santos’a “Serbestsin” deseler o bile bu maçı izlemeyecekti. Arnavutlar bile vasattı, gerisini siz düşünün artık…
Beşiktaş’ın bırakın galibiyeti, beraberlik koparacak hali yoktu. Hal böyle olunca Gaziantep, farkı ikiye çıkarıp galibiyetini perçinledi.
Sonuç olarak kahır senesinde Beşiktaş taraftarına Cem Karaca’nın şarkısının nakaratını mırıldanmak kaldı:
İnsanlar gülüyordu de
Trende vapurda otobüste
Yalan da olsa hoşuma gidiyor söyle
Hep kahır hep kahır hep kahır hep kahır
Bıktım be..