Dinamo Zagreb Kadıköy’e 4’te 4 yaparak gelmişti. Üstelik ilk maçta Fenerbahçe’ye 4 atarak şov yapmıştı. Fenerbahçe sonraki 3 maçta 7 puan toplayarak gruptaki pozisyonunu düzeltti ve puan cetvelinde ilk ikideki iki takım için bu 90 dakika biraz da Hırvatistan’daki maçın rövanşı havasına büründü.
İlk yarıda kontrollü bir oyun vardı sahada. Hırvat takımı 3’lü forvet gibi oynadı ama Fenerbahçe kalesini zorlayacak organize atak geliştirmekte zorlandı. Eljif ve Jailson’un dinamizmi orta alan hakimiyetini Fenerbahçe’ye getirirken iki becerikli ayak Benzia ve Valbuena da Zagreb savunmasının zayıf noktalarını keşfetmek için uğraştı. Fenerbahçe rakibin katı savunmasını ilk yarıda iki kez aştı ama Barış ve Skrtel golü bulamadı.
Fenerbahçe ikinci yarının başında görece üstün ve pozisyon üretmek için çabalayan ekipti. Ama en uçtaki Frey’in santrfor özellikleri olmaması Fenerbahçe’nin gol bulmasını engelledi.
Son yarım saatte ise Dinamo önce dengeyi sağladı, sonra da çoklu hücumla gol aradı. Bu bölümde oyundan düşen Fenerbahçe gedik vermeye başladı. Puan avantajı ile geldiği İstanbul’da düşüncesini ‘1 puan olsun bizim olsun’dan ‘3 puan da alabiliriz’e dönüştüren Hırvat ekibinin hızı uzun sürmedi. Son anlarda ise tribünlerin büyük desteği Fenerbahçe’yi tekrar maça dahil etti.
Fenerbahçe tribünlerinin Nazım Hikmet Ran’ın “Çocuklar inanın inanın çocuklar, Güzel günler göreceğiz güneşli günler, Motorları maviliklere süreceğiz, Güzel günler göreceğiz güneşli günler” şiirini söylemesi soğuk havayı ısıttı ama takımı galibiyete taşımaya yetmedi. Çünkü Fenerbahçe’nin, tribünlerin taşıdığı inanç kadar alternatifli bir oyun planına, daha da önemlisi skoru değiştirebilecek bir ‘golcüye’ ihtiyacı vardı…