Galatasaray'a bak çay demle

Bülent Tuncay

Beni bu güzel havalar mahvetti demiş şair...

Galatasaray'ı boş tribünler önünde oynamaya mecbur bırakan güzel havalar değildi. Galatasaray'ın havasının güzel olmamasıydı. Buna bir de İstanbul'un meşhur cumartesi trafiği (Reşitpaşa'dan Seyrantepe'ye 3 km'lik yolu 55 dakikada gidebildim) ve polisin güvenlik nedeniyle stadın çevresindeki yolları kapatması eklenince koca stat boş kaldı.

Ultraslan bile yoktu tribünde, az sayıda taraftarı ile temsilcilik düzeyindeydi. Maç başladığında gördük ki “yok”lar bununla da sınırlı değil. Adında “Süper” olan ligin bu önemli maçında, ortada futbol da yoktu. Öyle bir 45 dakika izledik ki dün, koskoca Galatasaray'ın, geçen seneki 3 kupalı Galatasaray'ın bir pozisyonu bile yoktu. Hadi onu geçtik, organize bir atağı bile yoktu, onu da geçtik, oynama isteği yoktu. İlk 45 dakikayı anlatmak için sadece bir örnek yeterli olabilir: Sarı-Kırmızılı takımın santraforu Lukas Podolski'nin bir tek gol girişimi yoktu çünkü 45 dakika boyunca topla hiç teması olmadı. Bir tek pas alamadı.

Selçuk ve Sneijder'in yokluğunda orta alandan yeteri kalan pas gelmesi beklenmiyordu zaten ama dünkü ilk 45'te bir tek pas gelmedi, 5 metre yanından bile geçmedi. Tamam, Podolski tribünden sahaya gelen baskı karşısında takım arkadaşlarını hedef haline getirebilecek hareketler yapabiliyor ama dünkü manzara yerli oyuncuların Umut dayanışması mı düşüncesini de akıllara getirdi.

İlk devreden anlatılabilecek fazla bir şey yoktu. Savunmacıların çoğunlukta olduğu bu 11, üretkenlikten çok uzaktı. Hatta zorla sahaya çıkmış gibilerdi. “İsteyen gelmesin, çoluğu çocuğu ile tatil yapsın” deselerdi belki yarısı stada bile gelmezdi. Az sayıdaki taraftar da bu üzerinde Galatasaray forması olan ancak içini dolduramayan bu kalabalığa daha fazla tahammül edemedi, 39. dakikada “Herkes gider biz kalırız” tezahüratına başladı.

Taraftarlık biraz da kara sevda. Ee, çarşamba da derbi var. İkinci yarı yine tribüne çağırıp moral verdi seyirci. Ama takım umut vermekten uzaktı. Sezon başındaki iki etkili golcüsünden yoksun olan Çaykur Rize'nin de dermanı olmayınca Galatasaray, biraz da taraftarın itelemesi ile canlanır gibi oldu. Emre Çolak'ın az biraz hareketlenmesi, Yasin'in biraz vites yükseltmesi pozisyonlar üretti. Galatasaray'ın ataklarına set çeken İtandje, 88'de Emre'nin dokunuşuna engel olamadı.

81'de futbolculara kızıp “Formayı çıkarın çıplak oynayın” diye bağıran, 82'de öfkesini yönetime yöneltmeye başlayan taraftarın gol sevinci yerine “Yönetim istifa” diye can hıraç bağırması da ilginçti. Geçen senenin 3 kupalı 4 yıldızlı takımına bakıyorum da... “Şampiyona bak çay demle” dışında bir şey diyemiyorum.

Bu arada bir çift söz de güvenlik tedbirlerine. Çarşamba günkü derbide stada ulaşmak gerçekten çok zahmetli olacak. Bu aşırı güvenlik tedbirleri gerekli olabilir ama gidecekleri şimdiden uyarayım; erken gidin!

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.