İlklere tanıklık etmek önemlidir. Türk futbolunun hafızası İnönü Stadı'nın Vodafone Arena'ya dönüşmesine tanıklık etmek için biz de Dolmabahçe'ye koştuk. Daha doğrusu uzun uzun yürüdük.
KİLOMETRELERCE YÜRÜYEREK STADA ULAŞTIK
Beşiktaş'tan çınarlı yola serilen kırmızı halıdan yürüme projem, polisin stada gelmeden güvenlik barikatı kurduğu ve binlerce insanın yığıldığı ön bilgisi üzerine değişti. Nişantaşı'nı aşarak ve kilometrelerce yürüyerek stada ulaştık. Ama bu uzun yürüyüş, stada girmenin en kolay aşamasıymış.
Stadın dışında bilet kontrolü için dış güvenlik hattı oluşturulmuş. Ki bu uygulama, atmosferi yaşamak ve fırsatını bulursa stada girebilmek için stat çevresinde toplanan onbinlerce biletsiz taraftar dikkate alındığında yerinde bir karar. Ancak polisin sadece 4 noktadan stada giriş imkanı vermesi ve bu noktalarda yeteri kadar kapı olmaması yığılmalara yol açtı. Binlerce insan, çok yavaş işleyen bu polis kontrol noktalarında birikti ve bileti elinde dakikalarca bekleyen taraftar gerildi.
BASIN GİRİŞİ ARADIK AMA NE MÜMKÜN!
Stat çevresinde karşılaştığımız Hürriyet gazetesi yazarları Uğur Vardan ve Kenan Başaran ile basın girişi aradık ama ne mümkün. Öyle bir giriş yok! Polis kontrol noktasının önüne yığılan binlerin arasına karıştık.
Sıra çoook yavaş ilerliyor, insanlar bir an önce girmek için birbirini itiyordu. Bir genç, “Eski yöneticimize yer açın, eski yöneticimize yol verin” diye bağırarak 'eski yönetici ve eşini' toplu iğnenin bile yere düşmeyeceği kalabalığın içinden geçirmeye çalışıyordu. Polis kontrol noktasına yaklaştığımız sırada, omuzunda oğlunu taşıyan baba daha fazla dayanamadı ve arkadan itenlerin baskısı ile tellere yapıştığı için 6-7 yaşlarındaki çocuğu barikat tellerinin üstünden öbür tarafa uzattı. Hemen önümdeki adam, “Beni de alın, oğlum ağlar, durmaz” derken, tel barikatın devrilmemesi için polis müdahalesi başladı. Kalkanlarla bizi itecekler diye düşünürken ve en önde olduğum için “Kalkanlarla iterlerse ne yapmalıyım?” diye düşünürken birden önümdeki polisler çekildi aniden yağmur yağmaya başladı. Birkaç saniyeye sığan bu olaylar zinciriyle birlikte benim sinirler de boşaldı ve ağlamaya başladım, bu işlerde tecrübeli taraftarların göğe yükselen küfürlerinden de “biber gazı” ile tanıştığımı hemen anladım!
Kalabalığın dağılması için sıkılan biber gazı, maskesiz polisleri de etkilemiş, barikatlar açılmış ve yüzlerce kızgın insan gözyaşları içinde ve stada doğru yürüyeme başlamıştı. Nefes almakta zorlanarak, boğazımda acı hissederek ve gözlerim yandığı-yaşardığı için adımlarıma dikkat ederek alt kata indim. Biber gazının etkisi bu bölüme de gelmiş, insanlar sağa sola dağılmış, Colesium'dan esinlenerek yapılan ve dibinde dolaşan herkesi etkileyecek stadın dış cephesi bile görülmez, algılanmaz olmuştu. Çoluğu çocuğu, erkeği kadını herkesin gözünden yaş geliyordu. “Parasıyla rezil olma” durumu ise o yaşlı gözlere öfkeyi de yüklüyordu. Özellikle gaz maskesini takmış olan polislere tepki artıyordu.
Biber gazının etkisi azalınca basın tribünün yerini aramaya başladık çünkü yenilenen girişleri bulmak herkes gibi bizim için de kolay değildi. Girişi arayan spor yazarı Hayri Ülgen ve eski hakem Murat Fevzi Tanırlı ile uzun arayışlar sırasında stadı da teftiş etmiş olduk. Gördük ki stadın dışı gibi içinde de çok iş var. Bu sezona yetiştirmek için ufak tefek eksikliklere bakılmamış bile. Tıpkı Adnan Polat'ın Türk Telekom Arena'yı devre arasında alelacele açması gibi Vodafone Arena'da da süreç hızlandırılmış.
Bu aceleden olsa gerek, hiçbir görevli hiçbir şey bilmiyordu. Amirinden personeline kimse gerçek anlamda yardımcı olamıyordu. Stadın içinde ve koridorlarda da tıpkı stadın dışında olduğu gibi karmaşa vardı.
'SÜLEYMAN SEBA'NIN ASKERLERİYİZ'
Ve vuslat. Sonunda basın tribününü bulduk, koltuğumuza yerleştik. Saatler önce gitmemize rağmen maçtan ancak 45 dakika önce koltuğumuzdaydık. Takımlar ısınmaya çıkmıştı. Beşiktaş Kulübü'nün davetlisi olarak özel bölümde olan efsaneler taraftara takdim edildi. Ertuğrul Sağlam en çok alkış alan isimlerden biriydi. Sağlam'a yönelik tezahüratın ardından taraftarlar hep bir ağızdan “Süleyman Seba'nın askerleriyiz” diye bağırarak efsane başkanlarına da göndermede bulundu ki bu tezahürat gelmiş- geçmiş başkanlara yönelik tek slogandı. Gordon Milne'den Amokachi'ye kadar birçok ismin anons edilmesi ısınan futbolcuları da etkilemişti. Cenk Tosun ve Sosa antrenmanı bırakıp uzun süre, bu takdimi izledi.
Taraftarlar, yönetimin belirlediği özel bölümde olmayan ancak maça gelen Pascal Nouma'yı da unutmadı.
'KORİDORLARDA KİMSE DURMASIN'
Stat hoparlöründen sık sık “Koridorlarda kimse durmasın, yüz tanıma sistemi var, kartlarınız bir sonraki maçta bloke edilebilir” anonsları yapılmasına rağmen maçı koridorlardan izleyenler vardı. Belli ki biletsiz girişlerdi. Akıllı ve güvenlikli stada kaçak giriş yine mümkün olmuştu.
En ilginç olay ise tribünlerin, İnönü Stadı'nın eski ritüellerinden biri olan “Alen sahaya, üçlü çektir Kartal'a” tezahüratıydı. Seyircinin ısrarı üzerine Alen Markaryan sahaya girdi ve yavaş adımlarla santra yuvarlağına yürüdü. O sırada Beşiktaşlı futbolcular ısınmayı bırakarak bu sıradışı hareketi izliyordu. Alen'in “eski geleneği” yerine getirmesini ve 41 bin kişinin tek bir kişinin el işaretleri ile ortak hareket etmesini şaşkın gözlerle izlediler.
DESİBEL REKORU ZORLANDI
Hemen şunu belirtelim, stat yeni haliyle kuşbakışı görüntüsü kadar etkileyici. Türkiye selfie rekorunun kırıldığı bu tribünler, maç başladığında da desibel rekorunu zorladı. Özellikle top Bursasporlulara geçtiğinde yükselen ıslıklar kulakları sağır edecek gibiydi. Bu stat rakipler için çıkılması zor bir “Arena”. Ancak Şenol Güneş'in “O kadar yoğun ses var ki oyuncularıma talimatlarımı duyuramıyorum” serzenişinin dışında da sorunlar var. Beşiktaşlı futbolcuların yaptığı pas hatalarında, topun yanlış kullanımında yükselen uğultular, işler ters döndüğünde en büyük rakibe de dönüşebilir.
AKILLI STAT AKILLI TELEFONLARA YETMEDİ
Bir paragraf da akıllı stat iddiasına açmak gerekir. Akıllı stat, akıllı telefonlara yetmedi. İletişim sorunları giderilemedi. Bir kent dolusu insanın stadın içine, bir o kadar insanın da stat dışına geleceği düşünülerek bu ilk sınavdan başarıyla geçmenin yolları aranmalıydı.
Zemini deniz seviyesinin 4 metre altında olan stattan binlerce insanla birlikte sessizce çınarlı yoldan Beşiktaş'a yürürken aklımdan “Eksikleri olsa da, aceleye getirilse de güzel stat olmuş” düşüncesi geçiyordu.