Bir golcünün bir takım üzerinde ne kadar etkili olabileceğinin canlı kanıtı Beşiktaş. Geçen sezon Burak Yılmaz gelene kadar yıpranan Siyah- Beyazlılar, Burak’ın gelmesinin ardından toparlanmış ve şampiyonluk yarışına dahil olmuştu. Bu sezonun başında Burak’ın geçirdiği ameliyat Beşiktaş’ı yeniden Burak’sız döneme döndürdü. “Burak’tan Önceki” dönemleri yaşattı.
Güven’in savrukluğu ve en önemlisi top rakipteyken pasife geçmesi formasını kaptırmasına neden oldu ancak Umut da farklı değildi. Burak’ın yıpratıcılığı ve liderliğini yine aradı Beşiktaş.
Sorun sadece gol pozisyonları bulmakta ve onları gole çevirmekte değildi. Abdullah Avcı’nın yeni oyun felsefesine takım hala ayak uyduramamıştı. Ön liberonun kırılgan yapısı yine Beşiktaş savunmasına baskı olarak yansıdı ve Siyah- Beyazlılar bol bol pozisyon verdi. Vida’nın gerideki gayreti de bu gediği kapamaya yetmedi. Düne özel olarak buna Karius’un hatası da eklenince kalesinde golü de erkenden gördü Beşiktaş. Yenilen ikinci gol de Beşiktaş savunmasının arkasına atılan basit bir akından geldi. Maçın son bölümünde de makara boşaldı, savunma dikiş tutmaz hale geldi.
Siyah- Beyazlılar açısından savunma kadar bir handikap da skoru tutamamaktı. Ljajiç’in penaltısına rakip takımın kendi kalesine attığı golün getirdiği avantajı koruyamayacak kadar kontrolsüzdü Beşiktaş. Bunun en büyük nedeni saha içinde takımın bir lideri olmamasıydı. Direnci düşük bir takıma dönüşen Beşiktaş da Sloven’e pozisyon üzerine pozisyon verdi.
Sonuç olarak, UEFA organizasyonlarında, dışarıda alınan 1 puan başarıdır ama onu da koruyamadı Kartal. Elde var 1 diyemedi, son dönemin Avrupa’daki en ciddi çıkışı yapan Türk takımı. Beşiktaş hatları arasındaki bu kopuklukla ve maçlara motivasyonlarındaki düşüklükle daha uzun bir süre yol alamaz, en azından Abdullah Avcı’yla.