Hainler durmuyor, gözyaşları dinmiyor... Türkiye günlerdir askerine, polisine, siviline ağlıyor...
Şiirdeki gibi, “Hava kurşun gibi ağır” ülkemde. Toplumu yılgınlığa sürüklemeye çalışanlar ağırlaştırıyor havayı. Bizi nefessiz bırakmak istiyorlar.
Biz de sporla, sanatla nefes alıyoruz inatla.
Maç tenkidi bile yazmanın zor olduğu bir karşılaşma oynadı futbolcular Recep Tayyip Erdoğan Stadı’nda. Nefes almaya devam etmek için oynamak gerekiyordu, tat tuz olmasa da kimsede, çıkıp oynadılar.
Bir yanda oyun şablonunu oturtmuş, yavaş yavaş makine düzeninde oynamaya başlayan sistem takımı Beşiktaş vardı.
Diğer tarafta küçülme kararı alan, kadrosundaki yıldızların çoğuyla, hatta teknik direktörü Rıza Çalımbay ile vedalaşan Kasımpaşa vardı. Ama futbol diğer sporlara benzemez. Futbol terazisindeki eşitsizlikler skor garantisi vermez. Dün de iki farklı yarıda bunu gördük. İlk yarıda Beşiktaş ne yaptığını bilerek sakin oynadı. Kontrollü oyunu rakibi cesaretlendirip daha fazla adamla hücuma sevkedince aradığı boş alanları da buldu. Cenk’in kafa vuruşu ile gol olan kontratakta Tolgay’ın atağı başlatması, Aboubakar, Quaresma ve Cenk’in yaptığı koşular görülmeye değerdi. Tabii burada ‘Geleceğin Cüneyt Çakır’ı denen Halil Umut Meler’in Tolgay’ın Tunay’a yaptığı faulü görmemesi de Meler’in daha uzun yolunun olduğunun işaretiydi.
İkinci yarıda ise iklim değişti! Beşiktaş beş dakikada şoka girdi. İlginç olan Kasımpaşa’nın her iki golündeki savunma hatalarıydı. Tunay’ın şutunda Tosic’in sırtını dönmesi garipti. Bir savunmacı toptan korkmamalı. İkinci golde ise Gökhan Gönül’ün üst üste iki kez topa hatalı vuruş yapması bu kadar tecrübeli bir futbolcuya açıkçası pek yakışmadı. Beşiktaş geriye düşmesine rağmen ilk yenilgisini getirecek olan bu skora reaksiyon gösteremedi. Oğuzhan-Tolgay uyumsuzluğu, Aboubakar’ın savrukluğu, takımın temposuzluğu ve konsantrasyon eksikliği sürpriz yenilgiyi getirdi. Haa, sanırım bir de Şenol Güneş’in de aklı buralarda değildi.