Çamlıca civarındaki İstanbul Grafik Sanatlar Müzesi’ne yolunuz hiç düştü mü? Cevabınız “hayır”sa, bir fırsat yaratıp ziyaret ediniz, pişman olmayacaksınız. Ünalan Mahallesi’ne prestij kazandıran bu harika müzenin kısa adı IMOGA, kurucusu ise ressam, heykeltıraş ve birçok üniversitede özgün baskı atölyeleri kurmuş, öğretim üyesi ve yönetici olarak görev yapmış bir hoca, Süleyman Saim Tekcan...
***
Kuyubaşı’nda 1974 yılında küçük bir atölye ile işe başlayan ve atölyesini 1984 yılında Söğütlüçeşme’deki daha geniş bir mekâna taşıyan Süleyman Saim Bey, kapılarını bütün sanatçı dostlarına da açmış. Kısa zamanda sanat dünyasının uğrak yerlerinden biri haline Artess Özgün Baskı Atölyesi’nin baskı imkânlarından faydalanan sanatçılar, sunulan hizmetin bedelini baskılarından birini veya birkaçını bırakarak ödedikleri için zamanla son derece zengin bir koleksiyon oluşmuş ve daha büyük ve müze şartlarına uygun bir binaya ihtiyaç hissedilmiş. Koleksiyonda, baskılarıyla da tanıdığımız bütün önemli ressamların eserleri yer alıyor: Elif Naci, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nurullah Berk, Erol Akyavaş, Cihat Burak, Burhan Doğançay, Ergin İnan, Devrim Erbil, Mehmet Güleryüz, Adnan Çoker ve daha niceleri... Yarısı yabancı sanatçılara ait olmak üzere üç bin civarında baskının ve on beş bin civarında exlibris’in yer aldığı, dünyada benzerine az rastlanır bir koleksiyon…
Süleyman Saim Bey’in baskı atölyesi ve koleksiyonları, 2004 yılında beri, çok geniş bir arazi üzerine inşa edilen yedi katlı binasında IMOGA adıyla faaliyetine devam ediyor. Giriş katıyla altındaki katta özgün baskı koleksiyonunun sergilendiği binanın diğer katları çeşitli kültür ve sanat faaliyetleri için kullanılıyor. Zengin bir sanat kütüphanesine de sahip olan ve artık dünya çapında tanınan IMOGA aynı zamanda arzu edenlere baskı tekniklerinin öğretildiği, aşağı yukarı yarım asırlık birikime sahip, mektep niteliğinde bir kurum… Müze olarak projelendirilip inşa edilen bina, bu özelliğiyle Türkiye’de ilk olma özelliğini de taşıyor.
IMOGA’yı ilk ziyaretimde gezerken ve atölyede bir baskının gerçekleşme aşamalarını hayretle seyrederken böyle bir müzeden geç haberdar olduğum için doğrusu çok utanmıştım. Hâlbuki kurucusu Süleyman Saim Bey, çalışmalarını öteden beri hayranlıkla takip ettiğim bir sanatçıdır.
***
IMOGA’yı “uluslararası” bir kültür ve sanat merkezi olarak yönetirken bir yandan da üretmeye devam eden Süleyman Saim Bey, hemen her teknikte usta bir sanatçı... Zaten IMOGA’nın kapısından içeri adımını attığınız zaman onun renkli ve zengin dünyasına girmiş oluyorsunuz, atların ve hatların hâkim olduğu bir dünya… Atlar, bu nefis mahlûklar, Süleyman Saim Bey’in yağlıboyalarında, baskılarında, karakalem desenlerinde, heykellerinde bütün güzellikleriyle sonsuza doğru koşuyorlar sanki. Süleyman Bey, ne zaman bir resim yapmak için tuvalinin yahut heykele dönüştüreceği bir malzemenin başına geçse yeleleri rüzgârda savrulan dipdiri atlar güzel başlarını uzatıp köpük köpük taşıyor, tarihimizin derinliklerinden haberler getiriyorlar. Osmanlı’nın ihtişamlı kültür dünyası da hat sanatında ifadesini bularak onun baskılarında, heykellerinde ve başta “Ferman Serisi” olmak üzere birçok eserinde modern sanatın imajlar dünyasına bir ışık gibi süzülüp nüfuz ediyor.
At ve hat, Süleyman Saim Bey’in sanat hayatının son yirmi küsur yıllık dönemini kuşatmıştır. Daha önce Anadolu medeniyetlerinden imajlar devşirip bugüne mesajlar taşıyan sanatçı, bir ara soyut çalışmalara ağırlık vermiş, daha sonra folklor danslarıyla ilgilenmiş, hatta figüratif gerçekçi bir dönem de geçirmişti. Bütün bu dönemlerin ortak özelliği, Türkiye coğrafyasında yeşermiş bütün medeniyetlerden izler taşımasıdır.
***
Süleyman Saim Tekcan’ın sanat hayatındaki bütün bu dönemleri özetleyerek yansıtan “Döngüsel Seyir” (A Cyclical Odissey) isimli göz kamaştırıcı sergisi şu sıralarda MSGÜ Tophane-i Âmire Kültür ve Sanat Merkezi’nin Beş Kubbe Salonu’nda sanatseverleri ağırlıyor. 30 Mart’a kadar açık kalacak olan bu serginin küratörlüğünü Dilek Karaaziz Şener üstlenmiş. Eserlerin Tophane-i Âmire’ye yerleşimi ise grafik tasarımcısı Yeşim Demir ve Mimar Nevzat Sayın’ın imzalarını taşıyor.
Açılış günü bu muhteşem mekâna girerken kapıda Nevzat Sayın Bey’le karşılaştık; ayaküzeri sohbet sırasında serginin yerleşimi hakkındaki fikrimi merak ettiğini söylemişti. Çıkarken kendisini göremediğim için söyleyemediğim fikrimi şöyle açıklayabilirim: Tasarımcılar, eserleri yerleştirirken sanki Sultanahmet Meydanı’nın Hipodrom ve Atmeydanı dönemlerini birlikte düşünmüş, mekânın tam ortasında Spina’ya benzer bir bölüm kurarak Süleyman Saim Bey’in heykel çalışmalarını yerleştirmişler. “Atlar”, “İçimden Geçen Atlar”, “Sudan Geçen Atlar” serilerinden taşan, farklı tekniklerle üretilmiş atların da mekânda bir Atmeydanı algısı yarattığını söyleyebilirim. Başkasını bilmem, ama ben, “Döngüsel Seyir” sergisini gezerken, Osmanlı estetik dünyasını ve mekân anlayışını çok iyi yansıtan Tophane-i Âmire’nin Süleyman Saim Bey’in eserlerinde günümüze göz kırpan bütün Anadolu medeniyetlerini sevgi ve şefkatle kucakladığını hissettim.
Ayla Karaca’nın bu sergi için özel olarak bestelediği, büyük bir zevkle dinlediğim eseri de anmazsam haksızlık etmiş olurum.
***
Evet, 3 Mart’ta açılan “Döngüsel Seyir”i 30 Mart’a kadar gezebilirsiniz. Ama çok daha fazlasını her zaman IMOGA’da görebileceğinizi unutmayınız.