Kadir Mısıroğlu, Beyaz TV’de yayımlanan bir Ramazan sohbetinde Shakespeare’in Şeyh Pir isminde bir gizli Müslüman olduğunu iddia etmiş. Haberi gazetelerde okuyunca Mısıroğlu’nun latife ettiğini düşünerek gülüp geçmiştim. Bu iddiasını dile getirdiği bölümü internette seyrettikten sonra, yüzünde muzipçe bir tebessüm yerine kesin kanaat sahibi olduğunu ifade eden bir ciddiyet görünce, “Galiba,” dedim kendi kendime, “Shakespeare’in Müslüman olduğuna gerçekten inanıyor!”
Kadir Bey’in iddiası doğruysa elbette sevinir, gururlanırız. Fakat elimizde şimdilik Shakespeare isminin ses olarak Şeyh Pir’i andırıyor olmasından başka delil yok! Bizim de inanmamız için sağlam deliller gösterilmesi lâzım. Şeyh Pir, İngiltere’ye nereden, niçin, nasıl ve ne zaman gitmiş? Türk mü, Arap mı, Fars mı? Anası babası kim?
Shakespeare’in Müslümanlığı iddiası medyada geniş yankı buldu ve gazetelerin yazdığına göre sosyal medya bu haberle çalkalandı. Kadir Bey’e yöneltilen eleştirileri internet kanalıyla mümkün olduğunca takip ettim. Fark ettiğim şu: Tepki gösterenler, en çok Shakespeare’in milyonda bir de olsa Müslüman olma ihtimalinden rahatsız olmuşlar.
***
Shakespeare’in gizli Müslüman olup olmadığını bilmem; bildiğim, Türk tiyatrosunun ilk yıllarında onun Romeo ve Juliet adlı oyununun olağanüstü bir ilgi gördüğüdür. Çünkü bu oyun, Leyla vü Mecnun, Tahir ile Zühre, Ferhat ile Şirin gibi halkımızın çok sevdiği aşk hikâyelerine benzer. Prof. Dr. İnci Enginün, Türkçede Shakespeare (2008) adlı muazzam eserinde, tiyatromuzun ilk oyunlarından olan Ecel-i Kaza ve Zavallı Çocuk’ta açık bir şekilde Romeo ve Juliet etkisinin görüldüğünden, hatta Teodor Kasap’ın Diyojen gazetesinde bu oyunun Ecel-i Kaza ile karşılaştırıldığından söz eder.
İnci hocamız, Shakespeare isminin Türkiye’de ilk defa ne zaman zikredildiğini tespit etmenin zor olduğunu söylüyor. Türkiye Ermenilerinin tiyatro faaliyetlerinin 19. yüzyılın ilk yıllarında başladığı, Shakespeare’in de önce onlar tarafından fark edildiği şüphesizdir. İstanbul’a gelen yabancı tiyatro kumpanyaları da Shakespeare oynamış olmalılar. İnci hocamızın kitabında bu konuda bir hayli ayrıntı var. Romeo ve Juliet’ten sonra Türkçe oynanan ilk Shakespeare oyunu Othello’dur. Bu oyun halk arasında Arabın İntikamı adıyla meşhur olduğunu belirterek geçiyorum.
***
Shakespeare’den ilk çevirileri merak edenler Türkçede Shakespeare’i okumalıdırlar. Tanzimat ve Meşrutiyet dönemlerinde tercümeler ve sahnelenen oyunlarıyla iyiden iyiye tanınan Shakespeare’in ciddi hayranları da oluşmuştu. Bu yüzden, 1929 yılı Nisanında Hüseyin Suat Yalçın’ın eleştirici birkaç cümlesi yüzünden küçük bir kıyamet kopacaktır. Hüseyin Suat Bey, Akşam gazetesinin bir edebî anketine verdiği cevapta, Shakespeare’in eserlerinin devri geçmiş antika şeyler olduğunu söylemiştir de, ondan. Derhal harekete geçen Peyami Safa, o tarihte yakın dostlarından biri olan Vedat Nedim Tör’le birlikte yazdığı protesto metnini Güzel Sanatlar Birliği Edebiyat Şubesi’nin üyesi genç şair ve yazarlara imzalatır. Başta Cumhuriyet olmak üzere devrin hemen bütün gazetelerinde yayımlanan bu protesto bildirisi şudur:
“Cihan edebiyatının en büyük ve ebedi simalarından biri olan Vilyam Şekspir’in eserlerinin zamanı geçmiş antika şeyler olduğu, Şekspir’in olsa olsa İngilizler için kıymet-i tarihiyesi bulunduğu, Türkiye’de bunları kimsenin anlayamayacağı tarzında Akşam gazetesine bazı şeyler söyleyen Hüseyin Suat Bey’in ancak kendi fikrinin ve zevkinin seviyesi hakkında müsbet bir vesikadan başka bir mânâsı ve şümulü olmayan beyanatını, hem beynelmilel bir edebî simaya karşı, hem de Türk milletinin seviyesine karşı tevcih olunmuş bir bühtan ve tecavüz saydığımız için protesto ederiz.”
Protesto bildirisini imzalayan ve Güzel Sanatlar Birliği Alay Köşkü’nde faaliyet gösterdiği için basında “Alay Köşkü Yârânı” diye anılan şair ve yazarlar şunlardır: Ethem İzzet, Ziya Refik, Sadri Edhem, Refik Ahmet, Suat Derviş, Elif Naci, Reşat Nuri, Nahit Sırrı, Peyami Safa, Vasfi Raşit, Sabiha Zekeriya, Nizamettin Nazif, Mesut Cemil, Muhittin Sadak, Abdullah Cevdet, Emin Âli, Halit Fahri, Vedat Nedim, İlhami Safa, Mehmet Nurettin, Mehmet Zekeriya, Nâzım Hikmet, Hakkı Süha, Necip Fâzıl.
***
Bu protestonun yayımlanması üzerine Cumhuriyet gazetesinin 4 Mayıs 1929 tarihli nüshasında yayımlanan beyanatında “Shakespeare’i bunlar hangi lisanla okudular? Eğer bunlar elimizde bulunan tek tük Fransızca veya Abdullah Cevdet Bey’in tercüme ettiği eserler ise Shakespeare’i anlamamışlardır,” diyen Hüseyin Suat Bey, Shakespeare’i küçümsemediğini, ancak tiyatro kaidelerine uygun olmayan eserlerini Türk sahneleri için lüzumsuz bulduğunu açıklar. Şu cümlesi dikkat çekicidir: “Biz Türklere bu Şekspir-perestlik nereden ve niçin geliyor? Anlamadım.”
Peyami Safa, Hüseyin Suat’ın bu beyanatını da Nâzım Hikmet’le -evet, Nâzım Hikmet’le- birlikte yazdığı, Cumhuriyet’te yayımlanan bir mektupla cevaplandırmıştır. Güzel Sanatlar Birliği Edebiyat Şubesi bununla da kalmaz, 16 Mayıs’ta Alay Köşkü’nde bir Shakespeare gecesi düzenler. Vedat Nedim’in bir konferans verdiği gecede, Nâzım Hikmet, Peyami Safa ve Nizamettin Nazif, Shakespeare’in eserlerinden bazı parçalar okurlar.
***
Shakespeare kavgası, Cumhuriyet’in ilk yıllarında eski nesille yeni nesil arasında baş gösteren kavganın ateşleyicisi olmuştur. Bu ayrı bir bahis...
Yerim olsaydı da, 1942 yılında, Muhsin Ertuğrul’un sahneye koyduğu Hamlet’in Celalettin Ezine tarafından eleştirilmesi üzerine başlayan ve mahkeme salonlarına taşınan, basının ve hatta halkın büyük bir heyecanla takip ettiği kavgayı da anlatabilseydim. Kelimenin asıl mânâsında bir Shakespeare-perest olan Muhsin Ertuğrul, kendi tercümesi olan Hamlet’i oynuyordu. Peyami Safa, onun Abdullah Cevdet tercümesini ufak tefek değişiklik lerle kendisine mal edip yayımladığını iddia edince mahkemelik olmuşlar.
Necip Fâzıl’ın Babıâli adlı hatıratında anlattığına göre, Peyami Safa, dâvâyı Muhsin Ertuğrul’un intihal ederken dikkat etmediği bir mürettip hatasını göstererek kazanır. Abdullah Cevdet’in tercümesinde “tecrübe destgâhları” diye bir tabir geçmektedir. Aslında bu “bahriye destgâhları (tezgâhları)”dır; eski harflerde tecrübe ve bahriye kelimeleri iki nokta farkıyla aynı şekilde yazıldığı için mürettip hatası musahhihin gözünden kaçmış, ancak kitabın sonundaki doğru-yanlış cetvelinde düzeltilmiştir. Muhsin Ertuğrul, bu cetvele bile bakmaya lüzum hissetmeden eseri aynen aldığı için “tecrübe destgâhları” yanlışını da tekrarlamıştır.
Kadir Mısıroğlu’nun iddiası ve ardından gelen tartışmalar bana işte bunları hatırlattı.
ÖNEMLİ NOT. Abdullah Cevdet’in 1908 yılında yayımlanan Hamlet tercümesine baktım, sonunda doğru-yanlış (hata-sevab) cetveli yok.