Kitap kurtlarının haberdar olduğundan eminim; Üsküdar Belediyesi’nce bu yıl üçüncüsü düzenlenen Sahaf Festivali dün Üsküdar sahilinde açıldı. Beyoğlu Belediyesi’nce on yıldan beri düzenlenen Sahaf Festivali ise 24 Ekim’de, yani Üsküdar Sahaf Festivali’nin hemen ardından Taksim Meydanı’nda başlayacak. Birkaç yıldır İstanbul dışından sahafların da katıldıkları bu festivaller meraklıların yıl boyunca heyecanla bekledikleri şölenlere dönüştü.
***
Arzu edilen, eski kitapların, gazete ve dergilerin kokusunu duymak isteyenlerin yılda bir veya birkaç defa Sahaf Festivali’ne uğramak yerine, bu festivallerde zenginliklerinin çok küçük bir kısmını gösterebilen sahafların aynı zamanda birer kültür mahfili olarak hizmet veren dükkânlarına da zaman zaman uğramalarıdır.
Sahaf dükkânları, sadece eskilerin “mecânin-i kütüb” dedikleri “kitap delileri” için değil, merak duygusu gelişmiş herkes için sürprizlerle dolu mekânlardır. Bir bakarsınız, kapak resmiyle bütün çocukluğunuzu önünüze seren bir ders veya masal kitabı, bir bakarsınız yıllardır arayıp da bulamadığınız bir kitap karşınızda muzip muzip gülümsüyor! Hiç aramadığınız halde işinize çok yaracak bir belge, bir dergi koleksiyonundan ayrı düşmüş bir veya birkaç sayı, belki bir fotoğrafla karşılaşırsınız. Her biri bir zamanlar birilerince okunmuş, ceplerde taşınmış, hatta belki yastık altlarında saklamış kitaplar, kitaplar... Dikkatle bakarsanız, göz izlerini bile görebilirsiniz. Geçmiş zamanı giyinmiş her obje -eğer dilinden anlıyorsanız- size derin hikmetler söyler.
***
Sahaf dükkânlarında çıkılan keşif yolculuklarının zevkini bilenler ve sahaflar isterler ki, bu zevki mürekkep yalamış herkes ucundan kıyısından tatsın! Özellikle sosyal bilimlerle, tarihle, edebiyatla, sanatla vb. ilgilenen gençler, bir meselenin peşine düşmenin; geçmiş zamanları kurcalayarak bir problemi çözmenin; bir hadisenin arka planına nüfuz ve belki bir hayatı yeniden inşa etmenin; herkes tarafından bilinmeyenlere, daha doğrusu birilerinin bilinmesini istemediği bilgilere vâkıf olmanın ne kadar zevkli, ne kadar heyecan verici olduğunu, insanı nasıl ayrıcalıklı hâle getirdiğini bilseler, sahaf dükkânlarından ayrılmazlardı.
***
Sahaf dükkânlarının aynı zamanda birer kültür mahfili olduklarını söyledim ya… Birkaç ay önce Akşam gazetesinin 1930’larda çıkmış nüshalarını tararken Sahaflar Çarşısı’ndan Hacı Rıza adında bir sahafla yapılmış bir röportaja rastladım. Bu röportajın dikkatimi çeken bir bölümünü aziz okuyucularımla paylaşmak istiyorum:
“Akşamüstü olmaz mı? Zamanın üdebası, şuarası bizim dükkâna toplanırdı. Evvela biçimli zarif sakalı ile Recaizade Ekrem gelirdi. Arkasından Maarif Nazırı Münif Paşa, sonra Ali Emiri Efendi, Faik Reşad, son zamanlarda Veled Çelebi... Evliya Çelebi’yi tercüme eden Macar müsteşriki Karaçon... Hep toplanırlar. Gayet az ışıklı bir idare kandilinin ziyasında ne münakaşalar başlardı. Ne münakaşalar... Ne sanat ve edebiyat münakaşaları... Hatta bu münakaşalar bazan o derece uzardı ki, akşam ezanı okunur, ezanla beraber Sahaflar Çarşısı’nın kapıları kapanırdı. Fakat hâlâ münakaşa bitmezdi. En zarif sözler bu münakaşalar esnasında söylenir, en güzel nükteler bu münakaşalar arasında sarf edilirdi. Bir gün Sahaflar Çarşısı’nda çocuk denecek derecede küçük bir genç peyda oldu. Dehşetli kitap tiryakisi... Her dükkândan nadide kitapları sorar. Hepimiz ona hayret ederiz. Öyle kitaplar sorar ki o eserleri ancak saçlı sakallı yaşlı başlı mütefekkirler arar. Merak ettik. Bu gencin adı Fuad’dı. Köprülüzade Fuad...” (H.F., “Hey Gidi Sahaflar Çarşısı Hey”, Akşam, 27 Mart 1937)
Sahaf Hacı Rıza’nın Köprülüzade Fuad dediği, eserleriyle hala aşılmaz bir dağ gibi duran Fuat Köprülü’dür. İstanbul Darülfünunu Türk Edebiyatı müderrisliğine tayin edildiğinde 23 yaşındaydı. 1918 yılında yayımlanan o muhteşem eserini, Türk Edebiyatı’nda İlk Mutasavvıflar’ı da muhtemelen o tarihte yazmaya başlamıştı. Sahhaf Rıza, sözlerine Köprülü’nün Vefa Lisesi öğrencisiyken her akşam mutlaka Sahaflar Çarşısı’ndan geçtiğini, elindeki avucundakini kitaba verdiğini söylüyor ve ekliyor: “Hâlâ da öyledir ya... O aradığı bir kitabı bulamazsa, alamazsa mutlaka hasta olur.”
***
Şaşırtıcı olan, Sahaf Hacı Rıza’nın 1937 yılında yapılmış bu röportajda Sahaflar Çarşısı’nın eski çarşı olmadığından yakınmasıdır. Aslında Beyazıt’taki bu çarşının 1980’lere kadar eskilerin tabiriyle “şaşaa”sını koruduğuna ben de şahidim.
İlim adamlarının, yazarların ve her çeşidinden kitap meraklısının haftada birkaç defa uğradığı, zaman içinde kendine has gelenekleri teşekkül etmiş, kitaptan gerçekten anlayan ve araştırmacılara yol gösteren deryadil kültür adamlarının sahaflık ettiği, kapısından girer girmez sizi tarihin ve kültürün derinliklerine çeken bu güzel çarşı, maalesef, 1980’lerden itibaren yavaş yavaş çehre değiştirerek daha çok yeni yayınların, üniversiteye hazırlık kitaplarının ve kırtasiye malzemelerinin satıldığı, sahaf denebilecek birkaç dükkânla idare eden bir kitapçılar çarşısı haline geldi.
Sahaflığın merkezi artık Beyazıt değil, Beyoğlu ve Kadıköy’dür. Bu semtlerde faaliyet gösteren sahaflar, severek yaptıkları işin sadece ticarî bir faaliyet değil, aynı zamanda önemli bir kültür hizmeti olduğunun biliyorlar.
***
Sahaf Festivalleri, sahaflık kültürünü bu kültürle irtibat kurma potansiyeli taşıyan meraklıların ayağına götürmesi ve sahaf dükkânlarının yolunu göstermesi bakımından çok önemli… Belki festival mekânlarına geçerken şöyle bir uğrayıp etkilenen gençler arasından birkaç Fuat Köprülü çıkar, kim bilir...
Sevgili gençler, haydi, Üsküdar sahilinde kitaplar sizi bekliyor.