Geçen cumartesi günü Antik A.Ş. tarafından düzenlenen müzayedede Osman Hamdi Bey’in “Yeşil Cami Önü” adlı tablosu 13 milyon 509 bin liraya alıcı bulmuş. Aynı ressamın “Kaplumbağa Terbiyecisi” adlı tablosu da 2004 yılında 5 milyon liraya satılmıştı. Bunların Türkiye şartlarında haddinden fazla mübalağalı rakamlar olduğunu belirterek izninizle Osman Hamdi Bey’in Yeşil Cami merakından kısaca söz etmek istiyorum.
“Yeşil Cami Önünde” tablosunda, abidevî girişi ayrıntılı bir şekilde tasvir eden Osman Hamdi Bey, basamaklarına kadın ve erkek figürleri yerleştirdiği merdivenleri girişe kendisi eklemiş. Bu camiin eski fotoğraflarında merdiven görünmüyor. Oryantalist ressamlar, abide ve manzaralarda keyiflerince değişiklik yapar, bunlardan seçtikleri detayları farklı şekillerde ve farklı bağlamlarda birleştirerek kendilerine göre “şark” manzaraları yaratır, herhangi bir camiden aldıkları bir detayı mesela bir hamamda kullanmaktan çekinmezlerdi. Osman Hamdi Bey de “İki Müzisyen Kız”, “Müzisyen Kızlar” ve “Saçlarını Tarayan Kız” tablolarında Yeşil Cami’den detaylar kullanmıştır. “Kaplumbağa Terbiyecisi”nde de öyle... Yeşil Cami sadece “Bursa’da Yeşil Cami’de” ve “Kur’an Okuyan Adam” tablolarında dinî bir mekân olarak karşımıza çıkmaktadır.
Osman Hamdi Bey, hiç şüphesiz Bursa’ya gitmiş ve başta Yeşil Cami olmak üzere belli başlı tarihî eserleri görüp incelemiştir. Ancak bütün oryantalist ressamlar gibi onun da fotoğraftan çalıştığını, Yeşil Cami’ninse Bursa’da en çok fotoğrafı çekilen abide olduğunu biliyoruz. Daha da önemlisi, 1855 depreminden sonra Bursa’ya vali olarak tayin edilen Ahmet Vefik Paşa’nın zarar gören tarihî abideleri restore ettirmek için davet ettiği Léon Parvillée’nin çizimleridir.
Osman Hamdi Bey,1860-1869 yılları arasında yaşadığı ve resim eğitimi aldığı Paris’te, 1867 Paris Sergisi’ndeki Osmanlı Pavyonu’nu inşa eden Parvillée ile tanışmış olabilir. Onun 1874 yılında yayımlanan Architecture et décoration turques au XVe siecle adlı eserini de gördüğünden ve bu eserdeki çizimleri dikkatle incelediğinden de şüphe edilemez.
***
1867 Paris Sergisi’nde Osmanlı Pavyonu, İtalyan mimar Giovanni Barboroni ve onun Fransız asistanı Léon Parvillé’ye ısmarlanmıştı. Bu mimarlar tarafından inşa edilen pavyon, cami, hamam ve bir Boğaziçi köşkünden oluşuyordu. Cami, Bursa’daki Yeşil Cami’nin küçültülmüş bir benzeriydi. 1855 depreminde harap olan Bursa’da belli başlı abidelerin restore edilmesine karar verilince Osmanlı yöneticilerinin akıllarına gelen ilk isim Parvillé olmuş ve adam Ahmet Vefik Paşa tarafından bu iş için davet edilmişti.
Parvillé, depremden zarar gören Yeşil Cami’yi kurtarmıştı kurtarmasına; ama halk arasında bu Fransız’ın çinileri çaldığına dair dedikodular dolaşıyordu. Ahmet Haşim, “Gurabahane-i Laklakan” isimli ünlü yazısında, Yeşil Cami kayyumunun Parvillé’nin yaptığı restorasyon sırasında çalınan çinilerden söz ettiğini söyler. Kayyum, bu hususta geniş bilginin Gregorie Baille’da (Greguvar Bay)olduğunu söylemiş. Haşim, Baille’a herhâlde sormamış; çünkü yazısında başka bir bilgi yok.
Gregorie Baille, 19. yüzyılın sonlarıyla 20. yüzyılın başlarında Bursa’da Fransa’nın fahri konsolosluğunu yapan, Ahmet Haşim’in “dehadan mahrum bir Pierre Loti” diye tarif ettiği bir Ermeni’dir. Irgandı Köprüsü’nün yakınlarında bir köşkte, kendisine oryantalistlerin hayal ettiklerine benzer bir “şark” yaratmış, bahçesine de göçemeyen hasta leylekler için bir bakımevi, yani Gurabahane-i Laklakan yaptırmış. Hâşim’in Gregorie Baille ile ince ince alay ettiği yazısında ancak bilenlerin fark edebilecekleri bir oryantalizm eleştirisi vardır.
Unutmadan söylemeliyim: Bursa’da başta Muradiye türbeleri olmak üzere birçok tarihî eserde klasik tezyinatı sıvayla kapatıp üzerine zevksiz Barok ve Rokoko süslemeler yapan sanatçı da Léon Parvillé’dir. Muradiye türbelerinde bir süre önce tamamlanan restorasyon sırasında bu süslemeler kazınarak altlarındaki benzersiz klasik tezyinat ortaya çıkarıldı.
***
Yeşil Cami kayyumunun iddiası, yani Leon Parvillé’nin Yeşil Cami ve Yeşil Türbe’den çini çaldığı doğru mu, değil mi, bilmiyorum. Ancak Osmanlı coğrafyasının Batılılar 19. yüzyılda ve 20. yüzyıl başlarında acımasızca yağmalandığı bilinen bir gerçektir. Beni asıl üzen, son zamanlarda Osman Hamdi Bey’in, tablolarının yüksek fiyatlarla satın alınması ve fahri doktora karşılığında bu yağmaya göz yumduğuna dair yazılıp çizilenlerdir.
Bu iddia, geçen yılın sonlarında Aktüel Arkeoloji dergisinde, Yaşar Yılmaz ve Frederic Hitzel tarafından kaleme alınan yazılarda dile getirilmişti. Otuz yıl boyunca Müze-i Hümayun müdürlüğü yapan Osman Hamdi Bey’in usulsüz arkeolojik kazılar yapılması ve çıkarılan eserlerin Avrupa müzelerine taşınmasına göz yumduğu doğruysa, çok yazık! Akrabalarından Prof. Dr. Edhem Eldem, bunun doğru olmadığını, iddianın sansasyon amacıyla ortaya atıldığını söylemiş. Umarım, onun dediği gibidir.
‘Zekânın kemal halinde sıhhati’
Yeşil Cami hayranlarından biri de André Gide’dir. 1914 yılında, yani Balkan Harbi’nden hemen sonra ve Birinci Dünya Harbi başlamak üzereyken Türkiye’ye gelen Dünya Nimetleri yazarı, bir yarı tanrı edasıyla tepeden bakarak her şeyden tiksinir. Kendisinden önce İstanbul’a gelen Fransız aydınlarının beğendikleri hiçbir şeyi beğenmemek kararıyla geldiği bellidir. Günlüğünde “La Marche Turque” başlığı altında öyle aşağılayıcı şeyler yazar ki, bizimkiler yıllarca tercümeye cesaret edemezler.
Yahya Kemal, Gide’in günlüklerini 1926 yılında, Paris’te okumuş. Abdülhak Şinasi’ye yazdığı bir mektupta, “Türk Marşı” bölümünün bizim aleyhimizde yazılanların en yılancası olduğunu söyler ve “zehirli husumet” der. Gide’in zehirli olan sadece husumeti değil, aynı zamanda ırkçılığıdır.
Gide, koskoca Türkiye’de beğene beğene sadece Yeşil Cami’yi beğenir. Bu cami hakkında, günlüklerinde -Ahmet Hamdi Tanpınar’ın tercümesiyle- “Zekânın kemal halinde sıhhati” diyor. Cümlenin Fransızcasında geçen “esprit” kelimesini ruh, zihin vb. diye çevirenler de var. Mesela başka bir mütercim “Ruhun kemaliyle sağlığı” demiş.”
Bursa, Gide’in ziyaret ettiği tarihte bile mücevher güzelliğinde bir şehirdi. Balkanlardan göç alsa da İstanbul gibi yolgeçen hanı değil; hâlâ yemyeşil, tarihî şehir dokusu henüz bozulmamış, sakin, asude bir şehir... Gide, sadece Yeşil Cami’den değil, genel olarak Bursa’dan etkilenir. Muhtemelen Pierre Loti’nin çok sevdiği Yeşil Cami’yi de beğenmemek niyetindedir. Fakat bu niyeti caminin kusursuz güzelliği karşısında tuzla buz olur ve günlüğüne tuhaf bir cümle yazar:
“Burada zarif bir tanrı oturuyor ey cami!”
Osman Hamdi Bey hakkında iki kitap
Yeri gelmişken Edhem Eldem’in Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından büyük boy bir kitap olarak yayımlanan Osman Hamdi Bey Sözlüğü (2010) adlı enfes bir çalışmasının bulunduğunu okuyucularıma hatırlatmak isterim. Tasarımını Bülent Erkmen’in yaptığı bu kitap, Osmanlı Hamdi Bey’in bütün yönleriyle alfabetik olarak anlatıldığı, yakın tarihimizin estetik macerasını derinliğine öğrenmek isteyenler için bir hazinedir.
Edhem Eldem’in Osman Hamdi Bey – İzlenimler 1869-1885 adlı kitabı ise, sanatçının iki ayrı özel koleksiyonda yer alan, şimdiye kadar yayımlanmamış iki orijinal defterinin tıpkı basımı ve çeviri yazısından oluşuyor. Eldem’in kapsamlı bir giriş yazısı ve zengin notlarıyla yayımlanan bu kitap, geçen yılın sonunda Doğan Kitap tarafından yayımlanandı. Bu eserin “İznik, Bursa ve İstanbul” başlıklı bölümünde de Osman Hamdi Bey’in Bursa ve Yeşil Cami’yle ilişkisine dair geniş bilgi vardır.