Cebrail bir gece ansızın çıkagelir ve Mescid-i Haram’da oturmakta olan Hz. Peygamber’i, göğsünü açıp kalbini yıkadıktan sonra (Şerh-i Sadr) Burak adında bir binekle Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürür, oradan da semavî bir yolculuğa çıkarır. Bu yolculuğun birinci kısmına “İsra”, ikinci kısmına “Mirac” denilse de, Müslümanlar, genellikle Mirac derken her iki yolculuğu kastederler. Cebrail, yolculuk sırasında uğradıkları yedi göğün her birinde Hz. Peygamber’i sırasıyla Âdem, İsa, Yusuf, İdris, Harun, Musa ve İbrahim peygamberlere takdim eder. Sonra kaderi ve ilâhî hükümleri yazan kalemin sesinin duyulduğu göğe çıkarlar. Cebrail onu bir noktaya kadar götürür (Sidretü’l-münteha), sonra da kendisinin daha ileri gitmeye hakkının bulunmadığını söyleyerek yolu göstermekle yetinir.
***
Tafsilatını hadislerden öğrendiğimiz bu göğe yükseliş mucizesinde sözü edilen yedi gök, eski Babil’e kadar uzanan astrolojik sistemin yedi gezegeniyle (Ay, Utarid, Zühre, Güneş, Merih, Müşteri, Zühal) sembolleştirilmiş ve tasavvufî sembolizmde manevi gelişme için geçilmesi şart olan yedi merhale olarak benimsenmiştir. Yol boyunca karanlık güçlerle savaşmayı gerektiren yolculuk semavî olmasa bile yedi mıntıkadan geçilir ve daima meşakkatlidir. Yolcunun manevî olarak tekâmül etmesi için bu yolculuk şarttır.
Mirac motifi sadece manevi gelişmenin sembolü olarak kalmamış, öbür dünyaya yolculuk konusunun işlendiği, Goethe’nin Faust’una ve Muhammed İkbal’in Faust’a karşılık olarak yazdığı Câvidnâme’ye kadar uzanan evrensel bir edebî geleneğin kurulmasına yol açmıştır. Bu türdeki eserlerin en eskisi, büyük Arap şairi el-Maarrî’nin Risaletü’l-Gufran’ınıdır. Dante’nin İlahî Komedya’yı yazarken Maarri’nin bu eseriyle İbnü’l-Arabî’nin Fütuhat el-Mekkiye’sinden, dolayısıyla Mirac mucizesinden büyük ölçüde faydalandığını dünya Miguel Asin Palacios adlı İspanyol oryantalistinden öğrendi.
Mirac hadisesi, Türk-İslam edebiyatında da “Miraciye” ve “Miracname” denilen manzum eserlere konu olmuştur. Prof. Dr. Metin Akar’ın Türk Edebiyatında Manzum Mi’racnameler isimli eserinde enine boyuna incelediği bu eserlerde şairlerin hayal güçleri de devreye girer. Aslında birçok dinî eserde Mirac çeşitli şekillerde anlatılmıştır. Süleyman Çelebi’nin Mevlid’inde ve Yazıcıoğlu’nun Muhammediye’si gibi peygamberimizin hayatının anlatıldığı eserlerin Mirac bölümlerinde bu semavi yolculuk edebî bir dille tasvir edilip yorumlanmıştır.
Türk edebiyatı, bağımsız Miraciyeler bakımından hayli zengindir. Anadolu’dan ilk bağımsız Miraciye’nin Ahmedî tarafından 15. yüzyıl başlarında yazıldığı Yaşar Akdoğan tarafından tespit edilmişti. Metin Akar’ın eserinde ele aldığı Miracnamelerin çokluğu, bu konuda bizde köklü bir edebî geleneğin bulunduğunu göstermektedir.
Miracnameler arasında Nâyî Osman Dede’ninki özel bir yere sahiptir; çünkü Mirac gecelerinde okunması için yazılıp bestelenmiştir. Rivayete göre, Şeyh Mehmed Nasuhi Efendi, bir kandil gecesi, Üsküdar Doğancılar’daki dergâhında Nâyî Osman Dede’den Mevlid gibi okunacak bir Miraciye yazıp bestelemesini rica eder. Aziz dostunun isteğini memnuniyetle kabul eden Dede derhal kaleme sarılır, Miraciye’sini yazıp Segâh, Müstear, Dügâh, Nevâ, Sabâ, Hüseynî ve Nişâbur makamlarında yedi bölüm halinde besteler. Bahirler, yani bölümler arasındaki Tevşih’lerin güftelerini Mevlânâ ve Mehmed Nasuhi Efendi’nin şiirlerinden seçen Osman Dede, Miraciye’sini ilk defa Nasuhi Dergâhı’nda okuyacaktır.
***
Zamanla Miraç kandillerinde okunması gelenek haline dönüşen Miraciye’nin Nevâ bahri, Tevşih’iyle birlikte unutulmuştur. Yönetmenliğini Murat Pay’ın yaptığı, bu gece TRT Televizyonu’nda 23.30’da yayımlanacak olan “Miraciye Saklı Miras” isimli dramatik belgeselde bu kayıp bahirden hareketle Mirac hadisesi ve Nâyî Osman Dede’nin Miraciye’si anlatılıyor. Belgeselin kurmaca bölümünde Raci’nin çocukluk, gençlik ve orta yaş dönemleri üzerinden dört ayrı hikâyeyle Miraciye’nin peşine düşme macerası anlatılıyor. Birinci hikâyede küçük Raci ve arkadaşları, Anadolu’da bir köy evinde Fatma Teyze’nin dilinden Mirac mucizesini dinliyor. İkinci hikâyede yirmili yaşlarda bir konservatuvar öğrencisi olan Raci’nin sema meşkine şahitlik ediyoruz. Üçüncü hikâyede Miraciye’nin kayıp Neva Bahri’nin peşine düşmüş kırklı yaşlardaki musikişinas Raci’nin hikâyesi anlatılıyor.
Miraciye meşkinin dünden bugüne bir hülasasının sunulduğu dördüncü hikâyenin mekânı, bu geleneğin elli küsur yıldır sürdürüldüğü Bursa Numaniye Dergâhı, anlatıcısı ise çocukluğundan beri bu dergâhta yaşayan ve Miraciye icrasını titizlikle devam ettiren Mehmed Safiyyüddin Erhan’dır. Eşrefoğlu Rumi’nin torunlarından olan Safiyyüddin Bey’in kültür mirasımızın fedakâr ve mahviyetkâr muhafızlarından olduğunu kaydetmekle yetiniyorum.
Kurmaca bir hikâye eşliğinde Mirac hadisesini ve Miraciye geleneğini ustaca anlatan Murat Pay’ın belgeseli, bir Mirac Kandili’nde Nâyî Osman Dede’nin Miraciye’sinin geleneklere uygun bir biçimde icrasıyla noktalanmaktadır. Raci ve küçük kızı da dinleyiciler arasındadır.
NOT: Zeytinburnu Kültür Sanat Merkezi’nde 2 Mart 2018 tarihinde özel bir gösterimle İstanbullu sanatseverlere sunulan “Miraciye Saklı Miras”ın ilk gösterimi geçen yıl Malatya Uluslararası Film Festivali’nde, galası geçen yıl Kasım sonlarında Bursa’da yapılmıştı. Bu vesileyle bütün okuyucularımın Miraç Kandili’ni tebrik ediyorum.