Fikirlerini çeşitli gazetelerdeki köşelerinde kamuoyuyla paylaşan ve yazdıklarına her bakımdan özen gösteren yazarları tedirgin eden hususlardan biri de, hitap ettikleri okuyucu kitlesi tarafından yanlış anlaşılmaktır. Mecaz ve ironi gibi kavramlar bilinmediği için zaman zaman yazdıklarının yanlış anlaşıldığından şikâyet eden yazarlarla karşılaşırız. Okuyucularıyla bu yüzden çekişenler bile olmuştur. Bazı yazarlar, köşelerini, ortalama okuyucuya hitap edebilme endişesiyle telgraf metni gibi kısa kısa cümlelerden oluşan ve her cümlesi bir paragraf teşkil eden yazılarla dolduruyorlar. Zaman içinde kazandığı bütün inceliklerin ve zenginliklerin göz ardı edildiği bir Türkçeyle yazıldığı için üslûpsuz, birkaç dakika içinde okunup “tüketilen” yazıların revaçta olduğu zamanları yaşıyoruz.
Bu acıklı durumun sebebi, okullarda Türkçenin doğru dürüst öğretilmemesi, edebî metinlerin adamakıllı okutulup tahlil edilmemesi ve ilkokuldan başlanarak çocuklarımızın kelime hazinelerini kademeli olarak zenginleştirecek bir okuma programının bulunmamasıdır. Türkçeyi geçmişinden bütünüyle tecrit etmek maksadıyla 1930’lardan beri uygulanan dil politikası ayrı bir konudur; bu politikanın dramatik sonuçlarına, imtihanlarda uygulanan test sisteminin ve dilin sınırlarını hızla daraltan teknolojik âletlerin tahribatını da eklerseniz, yeni kuşaklarda anlama kapasitesinin ne kadar düştüğünü tahmin edebilirsiniz. Birbiri ardınca doğru ve mantıklı cümle kurabilen, yani düşüncelerini sözlü ve yazılı olarak rahatça ifade edebilen lise mezunu maalesef çok az.
***
Lise mezunları arasında bir anket yapınız, bakalım, mecazın, istiarenin, kinayenin, sembolün, alegorinin, ironinin vb. ne olduğunu kaç kişi bilecek? Ortaya çıkacak tablonun hiç de iç acıcı olmayacağını rahatlıkla söyleyebilirim.
Her dil bir mucizedir; fakat hiçbir dilin ifade imkânları sınırsız değildir. Başta mecaz olmak üzere, bütün söz sanatları dilin sınırlarının dışına taşarak daha geniş ifade imkânlarına kavuşmak için yaratılmıştır. Mecaz olmasa edebiyat olmaz, diller Esperanto gibi kupkuru ifade vasıtaları olarak kalırdı. Masalların ve mitolojilerin kaynağı mecazlardır. Bu dil hadisesi, kanun kaçakları tarafından gizli dil (argo) yapımında kullanıldığı gibi, mistik şairler de yalnız kendilerine verildiğine inandıkları ilâhî bilgileri mecazların arkasına gizlemiş, yani mecazlaştırma yoluyla kendilerine has bir sembolizm yaratmışlardır. Sembol ve alegori de öyle.
***
Bir mecaz çeşidi olan kinayenin önemine de dikkatinizi çekmek isterim. Kinaye, eskilerin tarifiyle hem hakiki, hem mecazî mânâsında anlaşılabilen sözdür. Mecazlar gibi, kinayeler de zamanla dilin tabii söz varlıkları arasında yerlerini alırlar. ‘Eli açık’ın cömert, ‘açıkgöz’ün kurnaz ve işini bilir anlamlarına gelmesi gibi. Kinayeli konuşmak (veya yazmak), aynı anda iki farklı şeyi söylemektir. Ama asıl maksadınız, kullandığınız söze yüklediğiniz mecazî anlamla muhatabınızı eleştirmek, bazan da gülünçleştirmektir.
Türkçeye “ince alay” diye çevirebileceğimiz ironi de kinayeli konuşmaya benzer. Edebiyattan tiyatroya, hitabetten günlük konuşmalara kadar birbirinden farklı alanlarda, çeşitli amaçlarla kullanılan ironinin temel özelliği gerçekle görünüş veya söylenenle söylenmek istenen arasındaki zıtlığa dayanmasıdır. İronik konuşan, bir şeyi söyler gibi görünürken başka bir şeyi kasteder. Filâncanın çok zeki olduğunu söylerken aslında “aptalın tekidir” demek istiyorsanız, ironik konuşmuş olursunuz. Bir yazı, baştan sona ironik -yani söylenenlerin tamamen tersi kastediliyor- olabilir. Böyle bir yazı kaleme aldığınız zaman okuyucularınızın zekâsına ve anlama kapasitesine güvenmek zorundasınız. Yazının sonunu getirmeden öfkelenip telefona sarılan veya klavyesinin başına geçip tepkisini ifade eden okuyucuların da sabırlı olmalarını tavsiye ederim. Biraz sabretseler, aslında yazarın tam tersini söylemek istediğini anlayıp rahatlayacaklardır.
Bazı yazıları yüzünden okuyucularının haksız hücumlarına uğramış bir yazar olarak, ironik yazmanın bir hayli ustalık istediğini, gerekli ipuçları verilmezse maksadı aşma ihtimalinin yüksek olduğunu belirtmekte de fayda görüyorum.
***
Mecaz ve ironi çeşitleri insanlığın tarihi kadar eskidir ve her dilin tabiatında vardır. Bütün insanlar, “Kibarlık Budalası”nın farkında olmadan ‘mensur’ konuşması gibi, çok zaman ne yaptıklarını bilmeden mecaz da kullanırlar, kinaye de, ironi de... Ama bu imkânların değerlendirilebilmesi için dilin çok zengin ve işlenmiş, sinonimlerin, yani eşanlamlıların ve nüansları ifade eden kelimelerinin çok olması gerekir. Nüktedanlığın, hazırcevaplığın, hitabetin sırrı da burada...
Bana sorarsanız, bir insanın dilin inceliklerini fark edecek seviyeye gelinceye kadar okuryazar sayılması doğru değildir.
DÜZELTME: Hafıza insana bazan tuhaf oyunlar oynayabiliyor. Pazar günkü yazımda Split’ten başkent diye söz etmişim. Hırvatistan’ın başkenti Zagrep’tir. Düzeltir, özür dilerim.