Birkaç aydır coronavirüs’le yatıp kalkıyoruz. Bu virüsün yol açtığı, Çin’in Vuhan şehrinde başlayan ve birçok ülkenin önemsemeyip zamanında gerekli tedbirleri almaması yüzünden küresel bir probleme dönüşen salgın, 1918 yılında başgösteren İspanyol Gribi’ne benziyor. Birinci Dünya Harbi sırasında Amerika’da başlayıp Avrupa’ya gönderilen askerler vasıtasıyla bütün dünyaya yayılan İspanyol Gribi, milyonlarca insanın ölümüne yol açmıştı. Sağlık sistemimizin oturmuşluğu ve hükümetin tam zamanında meselenin vahametini ve aciliyetini fark ederek aldığı tedbirler sayesinde en az zararla atlatacağımızı ümit ettiğimiz bu hastalık insanlığın canını çok acıtacağı benziyor.
Coronavirüs salgını, İspanyol Gribi’nden sonra dünyanın yaşadığı pandemi niteliği taşıyan ilk salgın. Osmanlı coğrafyasına da Avrupa’dan geçen ve daha çok “İspanyol Nezlesi” ismiyle bilinen bu hastalığın bizde kaç kişinin hayatına mal olduğunu gösteren rakamlara maalesef sahip değiliz. Bu konuda Adıyaman Üniversitesi’nden Murat Yolun’un “İspanyol Gribinin Dünya ve Osmanlı Devleti Üzerindeki Etkileri” konulu yüksek lisans tezi arşiv kaynakları da kullanıldığı için önemlidir. Cemal Paşa, Dr. Abdülkadir Noyan ve Liman von Sanders Paşa’nın hatırat kitapları da önemli kaynaklardır.
Yolun’un tespitlerine göre, İspanyol Gribi, Osmanlı coğrafyasına da savaş şartlarında üç ayrı dalga halinde saldırmış ve çok can almıştı. Coronavirüs’ün aksine, daha çok gençleri hedef alan bu salgına karşı yönetim tarafından modern tıbbın gerektirdiği -okulların kapatılması, hastalarla yakın temastan kaçınılmasının tavsiye edilmesi gibi- tedbirler mevcut imkânlar ölçüsünde almışsa da, halkın bu tedbirlere pek fazla itibar etmediğini Hüseyin Rahmi’nin Hakka Sığındık-İşitilmedik Bir Vak’a isimli romanında anlattıklarından biliyoruz.
* * *
Aktüaliteyi romanlarına şaşılası bir maharetle yansıtan Hüseyin Rahmi’nin polisiye tarafı ağır basan romanında İspanyol Gribi’nin İstanbul’da kol gezdiği günlere gideriz. Roman, İspanyol Gribi’nin yangın gibi evden eve saldırarak her birinden üç dört can aldığı günlerde başlar. Halk, doktorların yakın temastan kaçınılması yolundaki tavsiyelerini ciddiye almamakta, hatta hangi evde hastalık başlarsa konu komşu orada düğün varmış gibi “geçmiş olsun”a koşup “Dostuk bugünlerde belli olur!” diyerek hastaya güya hizmet etmekte, hatta bardağından su içmekte, koynuna girecekmişçesine yatağına sokulmaktadırlar. Bunun çok tehlikeli olduğunu söyleyenlere verdikleri cevap, Hüseyin Rahmi’nin Türkçesiyle şöyledir:
“Hanım, Allah sekizde verdiğini beşte almaz. Kırk yıl kıran olmuş, eceli gelen ölmüş. Zavallıcık evinde oturup dururken hastalık ona nereden geldi? Hastalık, sağlık Allah’tan… Rabbimin takdiri ne ise o olur. Hekimler ne bilirmiş? Kelin medarı olsa kendi başına olur. Onlar ölmeyecek mi? Bu sene İspanyol’dan az hekim mi öldü? Ecele çare olmaz. O cahillere uyup da öyle söylemeyiniz. Rabbimin gücüne gider, ona şirk koşmuş gibi olur.”
Hüseyin Rahmi, “Seksen hekimin tavsiyelerini bir kocakarının bu tandırname sözleri hükümsüz bırakıyordu,” diye devam eder. Hoşkadem tarafında büyük bir konakta oturan Hacı Ferhad Efendi, tehlikenin farkında olduğu için kendince tedbirler almış, misafir kabul etmediği gibi ev halkını da misafirliğe gitmelerini ve misafir kabul etmelerini kesinlikle yasaklamıştır. Ne var ki büyük ve küçük hanımlardan damat beylere, aşçısından işçisine kadar bütün ev halkı onu değil tandır allâmesi kocakarıların laflarını ciddiye alarak bildiklerini okurlar.
Romanın asıl konusu İspanyol Gribi değil, bu gribin yarattığı korkudan ve batıl inançlardan yararlanıp birkaç zenginden para sızdırarak bir arkadaşının sokağa düşen çocuklarını kurtarmaya çalışan, yoksul, fakat zeki ve iyi niyetli bir genç yazarın, Nüzhet Ulvi’nin ustaca kurguladığı bir dolandırıcılıktır. Bunun için halkın ermiş gözüyle baktığı Abdal Veli adında bir meczup kullanılır. İlk mektup, Ferhad Efendi’nin komşusu Hafız İshak’a gönderilir. Eğer verilen adrese üç yüz lira teslim edilmezse İspanyol nezlesi onun evine de uğrayarak oğlu, gelini ve torununu alacaktır. Bu, dün gece Abdal Veli’ye birdenbire malum olmuştur. İstenen para fakirlere dağıtılacaktır.
Mektupta, paranın ne zaman nereye getirileceği, uyulması gereken şartlar, bu şartlara uyulmadığı takdirde neler olabileceği ayrıntılı bir şekilde anlatılmaktadır. Hafız İshak Efendi, mektuptan komşusu Hacı Ferhad Efendi’ye söz eder. Ferhad Efendi, bunun bir dolandırıcılık olduğunu söylerse de çok geçmeden kendisi de aynı mektuptan alacak ve istenen beş yüz lirayı tıpış tıpış götürüp teslim edecektir.
* * *
Bildiğim kadarıyla dünya edebiyatında salgın hastalıkların ele alındığı iki roman var: Albert Camus’nün Veba’sı ve Marquez’in Kolera Günlerinde Aşk’ı... Özellikle Camus’nün romanında veba salgınının başlayışı, gelişmesi ve yarattığı travma büyük bir ustalıkla anlatılır. Marquez’in romanı ise, kolera salgınının ortalığı kasıp kavurduğu günlerde yaşanan ihtiraslı bir aşk hikâyesidir. Hüseyin Rahmi’nin Mütareke devrinde yazdığı ilk roman olan Hakka Sığındık da arka planında bir salgın hastalık anlatıldığı için bu romanlarla birlikte ele alınabilir.
İspanyol Gribi, Nazım Hikmet’in Kuvayı Milliye Destanı’nda da İstanbul’u yiyip bitirenler arasında sayılmaktadır:
Biz ke İstanbul şehriyiz,
Seferberliği görmüşüz:
Kafkas, Galiçya, Çanakkale, Filistin,
vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi
bir de İttihatçılar,
bir de uzun konçlu Alman çizmesi
914’ten 18’e kadar
yedi bitirdi bizi.
Edebiyat ve hastalık ilişkisinin son derece önemli bir araştırma konusu olduğunu, bu konuda Selçuk Çıkla’nın Edebiyat ve Hastalık (Kapı Yayınları, 2016) isimli dikkat değer bir kitabının bulunduğunu hatırlatmak isterim.
* * *
Birinci Dünya Harbi’nin tahmin edilenden daha erken bitmesinin sebeplerinden biri olarak gösterilen İspanyol Gribi pandemisi, dünya çapında elli milyondan fazla insanın ölümüne yol açmıştı. Osmanlı coğrafyasında ne kadar insanın bu hastalığa yakalandığı ve hayatını kaybettiği konusunda kesin bir rakam yok. Murat Tolun’un tespitlerine göre, payitaht İstanbul’da altı bine yakın insanın hayatını kaybettiği düşünülecek olursa, bütün ülkede kaç kişinin hayatına mal olduğu az çok tahmin edilebilir. Coronavirüs salgınında ise şimdiye kadar beş vak’a tespit edildi. Bu beş hastanın bir an önce sağlığına kavuşmasını ve bütün insanlığın bu beladan en kısa zamanda kurtulmasını Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum.